Devlet dediğiniz şey ordu, güvenlik güçleri, yargı, vali ve kaymakamlar, YSK, RTÜK, TRT ve benzeri bildik kurumlardır ve hepsi de iktidarın yani Erdoğan’ın kontrolünde. Örneğin Cumhurbaşkanı Erdoğan AKP lideri olarak seçim kampanyası çerçevesinde bir yere gidince devletin bütün olanakları onun için seferber ediliyor. Yüzlerce belki de binlerce korumalar dahil. Onlarca yandaş televizyon ve gazetelerle birlikte devletin maaşını ödediği on belki yüz binlerce Aktrol seferber ediliyor.

Herkes Erdoğan yani ‘şahsım devleti’ ya da ‘devletin şahsı’ için çalışıyor ya da çalışmak zorunda.

İşin ilginç olan tarafı ise bütün bu olanaklara rağmen ‘Şahsım devleti’nin işi çok zor. Devletin dışında Muharrem İnce’nin desteğine rağmen Erdoğan ve ilginç katmanlarıyla Cumhur İttifakı inanılması güç hayal ötesi vaatlerle halkı ikna edemiyor.

Kamuoyu yoklamalarının tümünde Bay Kemal önde görünüyor.

Psikolojik üstünlüğü ele geçiren Bay Kemal’in kontrolünde hiç bir şey yok ve devletin tüm kurumları ona karşı. O da yetmeyince arada bir provakasyonlarla engellenmek isteniyor.

21 yıllık iktidarıyla ‘şahsım devleti’ devletin ve toplumun tüm kurum, kuram ve kavramlarını perişan etti.

2001’de AKP’yi kuranların ezici çoğunluğu bile ‘şahsım devleti’nin söylem ve davranışlarına dayanamayıp şimdi ona karşı duruyorlar. Bir zamanlar %50 gibi oyu olan ‘şahsım devleti’ şimdi %30’lar civarında.

Neden?

Çünkü insanların ezici çoğunluğu gerçeği görmeye başladı. Kömür parası, yoksulluk yardımı, dolaylı-dolaysız avantalarla ve içi boş milliyetçi ve dinci söylemlerin etkisiyle desteğini sürdürenlerin dışında kalanlar ülkenin, toplumun ve kendilerinin içinde yaşadığı zorlukları görüyorlar.

İnsanlar yolsuzluklardan, yalanlardan, rezilliklerden, gerginlik ve kavgalardan baktı.

İnsanlar özgür, demokratik ve insan haklarına saygılı bir düzende kardeşçe barış içinde yaşamak ve birlikte mutlu olmak istiyor.

İnsanlar kendilerini sürekli aşağılayan, hakaret edip tehdit eden bu yapıdan kurtulmak istiyor.

İnsanlar yolsuzluğu ve hırsızlığı olmayan bir düzende çocuklarına ve torunlarına özgür, çağdaş ve aydın bir ülke bırakmak istiyor.

Gezi olaylarında bunun hayalini kuranların başına nelerin geldiğini hep birlikte gördük. Geriye bir tek çare kaldı o da sandıklar.

14 Mayıs son fırsat.

Soğan, patates, ekmek ve et tartışmasının ötesinde ülke içeride ve dışarıda perişan durumda. Bu tehlikeli gidişatı durdurmak ve Cumhuriyet’in 100.Yılında bu Cumhuriyet’i ortadan kaldırmaya çabalayanları durdurmanın tek yolu 14 Mayıs seçimleridir.

Yapılacak şey çok net ve kolay.

Nerede olursanız olun ve olağanüstü bir sağlık sorununuz yoksa mutlaka sandığa gidin. O gün için koşullarınız uygunsa sandıkların başında durun. Seçim gününe kadar iktidarın, yandaş medyanın ve Aktrollerin hiç bir yalanına kanmayın, provakasyona gelmeyin ve sakin olun. 14 Mayıs’ta bir Cumhurbaşkanı ve TBMM üyelerini seçiyoruz ama Türkiye ikinci 100 yılının nasıl olmasına ve çocuklarınızla torunlarınızın nasıl yaşaması gerektiğine siz karar vereceksiniz.

Karanlıkla aydınlık arasında bir tercih yapacaksınız.

Vasat kültür ve bağnaz düşünce kalıplarının yaygın olduğu bir düzen yerine çağdaş ve aydın düşünceli bir toplum kuracaksınız.

Herkes çok dikkatli olmak zorunda. Herkesin kendine göre ve herkese karşı bir çekincesi ya da eleştirisi olabilir ve vardır. Bazılarının gönlünde farklı kişi ve partiler olabilir.

Benimkiler çok daha fazla ama sonuçta iyi ya da az kötü ile çok çok kötü arasında bir tercih yapmak zorundayız. Unutmayın az kötü olanı düzeltmek kronik hal almış hatta genetiğe dönüşmek üzere olandan kurtulmak çok daha kolaydır.

İnanın bana hiç zor değil. Önemli olan bugünden itibaren hedefe kilitlenmek. Yapılan bütün kamuoyu yoklamalarında Millet İttifakı’nın adayı Kemal Kılıçdaroğlu seçimi birinci turda kazanacak gibi görünüyor. Bunun farkında olan ve iktidarın yandaşı gizli muhalifler Muharrem İnce’yi öne sürerek seçimleri ikinci tura bıraktırmak istiyorlar. Bunun için şişirilen bazı yoklamalarında İnce’nin oy oranı %5-7 gibi gösteriliyor. Oysa %2-3 civarında olduğu tahmin edilen bu oranın İnce’nin sinirli ve gergin söylem ve davranışlarıyla %1’lere düşeceği kesindir. Benzer tartışma parlamento seçimleri için de geçerlidir. Siz siz olun genel ve yerel barajı aşması imkansız parti ve adaylara oy vermeyin. Unutmayın ki Cumhurbaşkanı seçilecek Kılıçdaroğlu’na yardımcı olacak bir TBMM gerekir. Somut örnekle Ekrem İmamoğlu’nun AKP-MHP çoğunluklu Belediye Meclisinde yaşadıkları ve ‘şahsım devleti’nin İmamoğlu için ‘topal ördük’ benzetmesini hatırlayalım. Hikaye bundan ibarettir ve hepimize düşen görev gereğini yapmaktır.