Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Erkan Baş, "Erdoğan’ın zengin müteahhitlere aşk ile yardım ettiğinin yeni bir örneği ile karşı karşıyayız” dedi.

AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın dün konut satışına ilişkin yaptığı açıklamayla ilgili konuşan Erkan Baş, "müjdenin" yurttaşı değil yandaş müteahhidi zengin etmek için verildiğini söyledi. Baş yaptığı açıklamada, “Buraya gelirken internette bulabildiğim en ucuz dört kişilik çadır 4 bin 700 lira, bırakın vatandaşın ev almasını bu iktidar vatandaşa çadırda yaşamayı bile çok gören bir iktidar. Erdoğan’ın zengin müteahhitlere aşk ile yardım ettiğinin yeni bir örneği ile karşı karşıyayız .Neden sıfır evlere ayrıcalık tanınıyor söyleyelim, müteahhitleri beslemek istiyor. Daha kaç kere onları besleyeceksiniz vatandaşın emeğini alın terini onlara aktarmaktan bıkmadınız mı? Biz söylemekten bıktık. Bununla bitmiyor onlar bu evleri alırken yoksullar daha büyük bir acı çekecek çünkü örneklerini biliyoruz. 2000 yılında benzer bir şey yapmışlar ev fiyatları yüzde 40 artmış; attıkları bu adımla daha dün gece ortalama yüzde 20 -25 ev fiyatları artmış.” dedi.

"HALKIN AKLI İLE ALAY ETMEK BÖYLE BİR ŞEY"

TBMM'de düzenlenen basın toplantısında konuşan Baş, "Dün gece maalesef yine bir müjde açıklandı. Maalesef diyeceğim çünkü galiba sadece benim kişisel duygularım değil milyonlarca yurttaşlarımız da paylaşıyor. Cumhurbaşkanlığı’ndan ne zaman bir müjde açıklansa eyvah diyoruz; eyvah yine memleketin, halkımızın başına bir bela saracak. Cumhurbaşkanlığının resmi açıklamasına göre aktaracağım, konut finansmanı konusunda 3 ayrı paketi milletimizin hizmetine sunuyoruz diye başlıyor. Vatandaşımızı özellikle konut sektöründeki dalgalanmalardan korumak amacıyla bir dizi tedbiri hayata geçirme kararı aldık diye iddialı bir giriş ve konut finansmanı konusunda 3 ayrı paketi milletin hizmetine soktuk iddiası. Esas olarak birinci pakete yoğunlaşalım; ilk defa ve tek konut sahibi olacak vatandaşlarımıza 2 milyona kadar değere sahip, altını çiziyoruz birinci ev almaları için, 10 yıla kadar vadeli ve aylık 0,99 vadeli konut kredisi sağlayacağız. Bu ne anlama geliyor; diyelim ki bir yurttaşımız 1 milyon kredi çekip ev alacak ve 10 yıl boyunca her ay 14 bin 700 lira, 2 milyon kredi çekerse aşağı yukarı 28 milyon lira ödeyecek. Bu ülkede asgari ücret 4 bin 253 lira. Vatandaşa ev alma olanağı sağlayan saray rejimi diyor ki siz bütün ailece üç kişi dört kişi beş kişi bir ay boyunca çalışın su bile içmeden, gidip o parayı bankaya yatırın ve 10 yıl sonra ev sahibi olun halkın aklı ile alay etmek insanların gözünün içine baka baka onların çaresizliğinden rant devşirmeye çalışmak böyle bir şey." değerlendirmesinde bulundu.

"NASIL EĞİTİMİ, SAĞLIĞI PİYASALAŞTIRDILARSA BUGÜN DE BARINMAYI PİYASACI ANLAYIŞLA YÖNETMEYE ÇALIŞIYORAR"

Erkan Baş konuşmasına şu şekilde devam etti: "Bu ülkede insanlar yıllarca çalışıp didinir emekli ikramiyesi ile ev alır, bunun için çalışırdı şimdi bir emekli bırakın evi bir tane oda alamıyor. Emeklinin bir tane hayali var başımı sokacak bir evim olsun diye bu hayali kurdurtmayan bir iktidarla karşı karşıyayız. AKP, bu beton ekonomisiyle durumu idare etmeye çalışırken, yandaş müteahhitleri zengin ederken bunların etrafındaki rantiyeler 10 -15 ev sahibi olup bunların servetleri ile gelirlerine gelir katarken, her gün kiralar artıyor daha önce pek örneğini görmediğimiz şekilde fahiş artışlar var. Sonuç şu; AKP iktidarı insanları ev sahibi yapmıyor, kamunun arazilerini talan ettirerek kendi yandaşlarını, zenginlerini servet sahibi yapıyor. AKP iktidarı, inşaları ev sahibi yapmadığı gibi son 10 yılda kiracı sayısında önemli bir artış var, insanlar yoksullaştığı için kiracı sayısı artıyor. İşin AKP cenahında özeti, bu iktidarın bir hak olan barınmayı bir rant alanına dönüştürmesi, yandaş müteahhitleri zengin etme işine girmesi. Nasıl eğitimi, sağlığı piyasalaştırdılarsa bugün de rant kaygısıyla barınmayı piyasacı anlayışla yönetmeye çalışıyorlar. Barınmayı bir rant alanı olarak görmeyi bırakmayan zihniyet ile hesaplaşmadan bu memlekette konut sorununu çözmemiz, insanca yaşayacağımız evlere sahip olmamız mümkün değildir. Emekliler artık zaten ev alamıyorlar emekli maaşı ile ev kirası bile ödeyemiyorlar. İnsanlar ya sokaklarda yaşamaya başlayacak ya memlekette huzur evleri sayısı artacak orada da kalabilirlerse. Ya da 60-65-70 yaşında insanlar çalışmak zorunda olduğu için çalışırken hayatını kaybeden insan sayısında büyük artış olacak. Dün açıklanan müjdenin memlekete somut sonuçlarını erkenden söylemek boynumuzun borcu. Yurttaşın konut, kira sorununu çözmek için kira derdinden kurtarmak herkesin başını sokabileceği huzur içinde yaşayabileceği bir evi olmalıdır, hadi bunu yapamadınız o zaman kiraları aşağı çekeceksiniz. Bu tavan fiyat uygulaması ile olur bunlar insanları illa borca sokmak istiyor esas dertler kendi tanıdıklarını yandaşlarınız zengin etmek. Bugün hem kira hem de konut krizi ile karşı karşıyayız önce bunun adını koyacağız. AKP, bu memlekette insanların özgürlüklerini çaldığı gibi en temel hakkı olan barınma hakkını da çaldı, bunu lükse dönüştürdü. Türkiye, konut stoku olan bir ülke iken bu kriz kelimenin tam anlamıyla bir siyasal sistem krizi, kapitalist sistemin, saray rejiminin krizi. Bu iki krizinde çözümü gayet basit, konut hakkını insanca barınma hakkını tıpkı ekmek gibi su gibi temel bir hak olarak görmeye başlayınca sorunu çözümü olacağız. Biz TİP olarak bu sorunların çözümü için 3 önerimizi paylaşıyoruz: Birincisi, kira artış oralarına ilişkin kanun dışı uygulamalar denetlenmeli ve keyfiyete son verilmeli. İkincisi, üçten fazla konutu olanlardan her ev için artan oranda vergi alınarak bir konut destek fonu oluşturmalı böylelikle fiyatları emlak piyasası değil yurttaşa konut hakkı prensibi belirlemiş olur, emlak ve inşaat baronlarını değil kiracının, yoksulun, öğrencinin yüzü güler. Üçüncü, bu fon devletin maliyetine konuklar üretmesi ve öğrencilere yurt sağlamak, kira yardımı yapmak dışında kullanılamaz. Yerel yönetimlere sosyal konut üretme önündeki engeller kaldırılsın, konut fazlaları sosyal konutlara dönüştürülecek şekilde devlet ve yerel yönetimler tarafından alınarak asgari ücretin en fazla üçte biri bir bedel karşılığında ihtiyaç sahiplerine verilsin. Paketin diğer maddelerine girmeye gerek duymuyoruz çünkü açıkça yandaş müteahhitleri rant devşirme ve özellikle ikinci maddede şu iddiamı barındırarak; ekonomiyi batırdık devletin kasasında para kalmadı, yurttaşın kefen parasını da alalım elinde hiçbir şey kalmasın yeter ki biz şu ekonomiyi seçime kadar idare edelim çabasıdır. TİP olarak bizim, saray rejiminin yarattığı göç sorununu çözmek için ciddiyetle çalıştığımızı duyurmak isterim. Türkiye’yi emperyalistlerin bir göçmen kampı haline getiren saray rejimi ne ülke yurttaşlarını ne de bu ülkedeki göçmenlerin hakkını, hukukunu gözetmiyor. Bu yüzden ortada adına göç yönetimi politikası diyebileceğimiz bir şeyin bulunmadığını tespitle başlayalım. Göçmen emekçiler korkunç sömürü koşullarında çalışıyor. Kayıtlara geçmesi için söylüyoruz, geçtiğimiz günlerde Süleyman Soylu çıktı utanmadan sıkılmadan, fabrikanda Suriyeli çalıştır sigortalı yapma sonra bu Suriyeliler ne yapacak de, önce iş insanları isyan edecek gibi bir cümle kurdu. Dünün Çalışma Bakanı bugünün İçişleri Bakanı patronlar için yerli yurttaş fark etmez nasıl bir sömürü imparatorluğu kurduklarını kendi ağzıyla açıkça itiraf etti. Önce Neo Osmanlıcı, milliyetçi, İslamcı hayallerle Suriye’nin bir kan gölüne çevrilmesine destek olup milyonlarca insanın yerinden yurdundan olmasına neden oldular. Sonra kayıtsız, belgesiz göçmen emeğinin sömürü ile patronları beslediler, karlarına kar servetlerine servet kattılar. İşte bu ikisi AKP’nin özetidir. Yaratmak istediği ülke hayalinin reklam filmini hep beraber izlemiş oluyoruz bu gerçeği ortaya koymadan, bununla hesaplaşmadan bu ülkede hiçbir sorun çözülemez. AKP’nin sistemsiz, tutarsız, patronları ve AB’yi memnun etmeye dayalı göç idare anlayışının halkımızda kaygı yaratması son derece normal. Kaygıların esas düğümlendiği yer birlikte yaşayıp ürettiğimiz ülkenin elimizden kayıp gitme endişesidir. Yarın nasıl bir ülkede yaşayacağımızı kestirememenin yaşattığı güvensizliktir. Bu ülke nasıl bu hale geldi, çocuklarımızı neler bekliyor gibi sorular bizce de oldukça haklı sorulardır. Halkın bu haklı kaygılarını, sorularını göçmenlerle başlatan ve sadece onların gönderilmesi ile ortadan kalkacakmış gibi gösteren anlayışa karşı son derece dikkatli durmak gerekiyor. Bugün bu hayatı bize cehenneme çeviren, ülke insanını piyasanın insafına terk eden, eğitim sistemini yamalı bohçaya çeviren, kadınları sokaklarda yürümeye korkar hale getiren ülke insanını birbirine düşman edip bölen göçmenler değil saray rejimidir, Tayyip Erdoğan’dır. Bunlar bu ülkeye giydirmeye çalıştıkları piyasacı yobaz toplum projesiyle ülkemizin geleceğinden kaygı duyar hale gelmemize sebep olan temel sorumlulardır. Esas sorumluyu, saray rejimini hesaplaşma konusu yapmalıyız. Sermaye düzenini ortadan kaldırmadan bu ülke nereye gidiyor sorusu asla ortadan kalkmaz. AKP, ülkeyi göçmen idare merkezine çevirdi bu ciddi bir sorun ve biz çözeceğiz. Sorunu yaratanlar, bundan oy devşirenler de çözemez nefretle yaklaşanlar da çözemez bu sorunu biz çözeceğiz. AKP ve Erdoğan bu tartışmayı çok sevmişe benziyor, geçen hafta 1 milyon kişiyi göndereceğiz diyordu şimdi tutacağız diyorlar. Herkes göçmenleri tartışsın, hedefe göçmenler yerleşsin ki bu halk bir olup zamlı elektrik faturasına, artan kiralara, fahiş fiyatlara karşı sesini yükseltip bunun hesabını sormasın istiyorlar. Yurttaşlarımız müsterih olsun, bu ülkeyi cehenneme çeviren AKP’nin kendi sorumluluklarını gizlemesine ve başkasının sırtına yükleyip hesaplaşmayı ertelemeye çalışmasına asla izin vermeyeceğiz. Somut olarak ne yapacağız: Bir, göç dalgalarının baş nedeni savaşlardır insanları yerinden yurdundan eden emperyalist müdahalelerin sonucu olan savaşların karşısında duracağız Türkiye’yi Ortadoğu’daki savaş girdabına sürükleyen akıldışı politika anlayışından derhal vazgeçeceğiz. İki, savaşlardan katliam ve politik kıyımlardan kaçan kişilerle sadece ekonomik anlamlarla Türkiye’ye gelenler farklı gruplardır ve farklı politikaları gerektirir. Sınır politikamızı AKP’nin ideolojik tercihleri ve sermayenin ucuz iş gücü talebine göre değil evrensel hukuk ilkeleri ve halkımızın yararına göre yeniden şekillendireceğiz. Üç, 2016 yılında imzalanan ve ülkemizi bir göçmen idare merkezi haline getiren Geri Kabul Anlaşması iptal edilecek AB ve Körfez ülkeleri sorunun çözümünde eşit sorumluk paylaşması için zorlayacağız. Dört, göçmenler dahil bu ülkede yaşayan kimse kayıt dışı, sigortasız ve insanlık dışı koşullarda çalışmayacak. Eşit işe eşit ücreti, sosyal adaleti sağlayacağız. Beş, yurttaşların yaşam biçimleri ve özgürlükleri ile ilgili kaygılar ciddiyeteler ele alınacak, eşit yurttaşlık mücadelesine emeği ile geçinen herkesi dahil edeceğiz. Altı, eşit ve özgür bir ülkede mücadelemizin nefret dolu provokasyonlara bulaştırılmasına AKP’nin, saray rejiminin kendi sorumluluklarını ve suçlarını gizlemesine kesinlikle izin vermeyeceğiz. Yurttaşlarımız bu kaygılarla bu dertlerle nasıl hayatlarını devam ettireceklerini düşünürken bu gerici ve yobaz zihniyet nelerle uğraşıyor. 2 örnek vereceğim. Eskişehir’de sanatçılar bir festival düzenlemek istiyor, aylardır hazırlıklar yapılıyor; valilik son dakika festivali yasaklıyor. Bu yobazlıktır, sanata düşmanlıktır, kararı şiddetle protesto ediyoruz. İkincisi de gerçekten memlekette şeriat kurallarını mı ilan ettiler bizim haberimiz yok. Rakı içerken fotoğraf paylaştıkları için insanlara tutuklama talep edilmesi asla kabul edemeyeceğimiz bir şeydir. Tek cümleyle yanıt vereceğim; bu memleketi yobaz zihniyete teslim etmeyeceğiz, kimsenin kaygısı olmasın.” https://tele1.com.tr/erkan-bastan-multeci-cikisi-1-milyon-gider-5-milyon-gelir-617046/
Muhabir: Gizem Özlen