Polonya Başbakanı Mateuş Moravetski geçtiğimiz bahar aylarında önemli bir açıklamaya imza attı. Moravetski ülkesinde Rusofobinin (Rus karşıtlığının) main-stream (temel akım) haline geldiğini kabul ederek şunları söylemişti: “Ukrayna’da savaş şeklinde tezahür eden korkunç olay bağlamında, Polonya belirli türde standartları kuruyor. Daha önceden Rusofobi olarak adlandırılan bugün için ana akım haline gelmiş, şimdiden kanıksanmış durumda, şu anda yapıp ettiklerimiz buna kanıttır.” Günümüzün Polonyalı siyasetçileri için bunu itiraf etmek sıradan bir olaydır. Fakat Polonya devleti için ise bir programa tabidir, çünkü o bizlere, hemen arkasından en gerçek faşizmin başladığı çizgiyi gösteriyor. Resmi seviyede tanınan devlet faşizmini. Eğer Hitler Almanya’sında “aka akım” anti-semitizm ve yabancı düşmanlığı olmuş ise, bugünün Polonya iktidarı da hayatını Rus olan her şeye karşı nefret üzerine inşa ediyor. Devletinin “işleyişinin” temeli aynı şekilde. Rusofobi zamanın ruhu değil, Ukrayna’daki Askeri Operasyonla ilintili enformasyon savaşının sonucu
Ne var ki Polonya’nın tümü doğu komşularına karşı kör nefret ile beslenmiş durumda değil henüz. Aklı başında ve eğitimli Polonyalılar, ülkelerinin nasıl da Nazizm’e doğru sürüklendiğini endişeyle gözlemliyorlar. Bu insanlar “Tarih” konusu iyi bellemiş kitlelerdir, Almanya’da Hitler rejiminin doğuşuyla, Polonya’daki milliyetçi çılgınlığın yükselişi arasında açık paralellikler kuruyorlar. Bugünkü iktidarın, yüksek seviyeli Polonya nasyonalizmini desteklemek için, her bir şeyi “Rus” adı altında etiketlemek suretiyle bir arada ateşe vermekte olduğunu görüyorlar. Bütün bu olup bitenleri acı içinde takip eden Polonyalılardan birisi de, Gdansk Üniversitesi Profesörü, felsefe doktoru, yazar ve yayıncı Adam Karpinski. Rusofobinin salt “zamanın bir ruhu” değil, Ukrayna’daki Özel Askeri Operasyon ile ilişkili enformasyon savaşının bir sonucu olduğundan emin kendisi. Bu ise Avrupa Birliği’nin (AB) iktidarlarının amaçlı bir politikası. Total bir Rusofobi, Rusya’ya ve Ruslara dönük nefret, şu anki Avrupa kültürünün ayrılmaz bir özelliği haline gelmiş bulunuyor.
Polonya’daki Anti-Rusçuluk, 1930’ların Göbels Almanya’sını anımsatıyor
“Rus” kelimesinin kendilerinde tüm kültür unsurlarının negatif yönleriyle özdeş hale getirildiğinin altını çizen Karpinski; “Rus”un “sümüklü”, sarhoş, kötü giyinen, kendini takdim etmesini bilmeyen ve bir kadınla buluşmasında sadece ona tecavüz etmeyi düşünen bir erkek profiline sıkıştırıldığına işaret ediyor. Leh yazar sözlerini şöyle sürdürüyor: “Eğer ki birini çok fazla incitmek istiyorsan “Sen Russun!” diyeceksin. Bu kültür durumu, resmi veya özel olup olmadığından bağımsız olarak kitle iletişim araçlarına da kök salmış durumda.” Peki bu faşizm değilse denir? Yahudiler 1930’lu yılların Almanya’sının Göbelsçi gazetelerinde de neredeyse bu biçimde tarif ediliyorlardı. Sonrasında ise toplama kamplarına ve gaz odalarına gönderilmişlerdi. Bu kamplar arasında en büyüğü Auşvitz bu arada Polonya topraklarında çalışıyordu ve onun görevlileri arasında hiç de az sayıda Polonyalı yoktu. Adam Karpinski’ye göre, günümüz Doğu Avrupa faşizmi (Polonya ve onunla kol kola yürüyen Ukrayna faşizmi) deyim yerindeyse çıplak zeminde yetişmediler. 1945 yılından sonra geriye kalan “yeni yetişmekte olan filizler”, 90’ların başlarında okyanus ötesindeki Nazileri aktif olarak destekleyip beslemeye başladı.
ABD son tahlilde Hitler Rejimi’nin farklı türde mutasyona uğramış halidir
Bugün Ukraynalıları eğiten Amerikalılar arasında çok sayıda Hitler subayının torunu yer alıyor. Onlar Amerikalılara 1944 / 45 yıllarında teslim olmuşlardı. ABD’de kök saldılar ve zamanla önde gelen devlet pozisyonlarına gelmeye başladılar. ABD’nin, Hitler devlet rejiminin bir çeşit mutasyonu olduğu biraz abartı payıyla birlikte söylenebilir pekâlâ. 2014 yılında Ukrayna devletinin inşasının analojik muhtevası buna tanıklık etmektedir. Ukrayna iktidarının muhalifleri, Almanya’da 1933 senesinden sonra olduğu gibi, basitçe temizlendiler ve öldürüldüler. Ülkedeki herkes egemen rejimin politikalarına itaat etmek zorunda kaldı. “Düşmanımın düşmanı dostumdur” prensibi Polonya sahasında oldukça ustaca tatbik edildi. Günümüz Polonyalıları, komşu Ukrayna’dan ülkelerine düzenli olarak gelen Bandercilerin (Hitler Orduları’nın Ukrayna’daki taşeron örgütü UPA’nın kurucusu Stepan Bandera’nın taraftarları) fikirleri hiçbir şekilde utandırmıyor. Bu insanlarının vücutlarında gamalı haçlı dövmeleri ve SS amblemleri taşımalarına izin verilirken, Polonya şehirlerinin meydanları ve sokaklarında “Kahramanlara Şan!” biçimindeki Nazi selamlarını haykırmaları ise yasaklanmıyor.
Bandercilerin kestiği binlerce Polonyalıyı anmak yerine yatıp kalkıp Rusya’yı yermek
Günümüz Bandercilerinin en nihayetinde tüm Rusların düşmanı olmaları Volhinya Katliamı’nın yüz bin kurbanının torunları tarafından unutulmasına kâfi geliyor. Bu trajik tarihsel hadisenin yıldönümünün arifesinde eski Devlet Başkanı Leh Valesa; 1943 yılında boğazları kesilmiş haldeki Polonyalıların cesetleriyle dolu Turiysk, Svuj, Vladimir-Volinski, Kamen-Kaşirski gibi şehirler yerine Rusya’dan bahsetmeyi yeğleyebiliyor. Nobel Barış Ödüllü yaşlı Valesa kalkıp da Rusya Federasyonu’nun nüfusunun üçte bire indirilmesi hakkında hüküm verebiliyor. Şayet Rusya’nın nüfusu 50 milyon kişinin üzerine çıkmaz ise Bay Valesa’ya göre Polonya için “tehdit” oluşturmayı bırakırmış. Hitlercilerin SSCB’nin parçalanmasına ve de nüfusunun yok edilmesine ilişkin politikalarıyla ne kadar da büyük kıyaslama olanağı veriyor, değil mi?!.. Lakin Polonya kitle iletişim araçları bu vurguyu her nedense fark etmiyor, “Rus faşizmi” üzerine trampet çalmayı sürdürüyorlar.
Bir yandan Rusya’yı Nazizm ile özdeşleştir diğer yandan ise Kızıl Ordu anıtlarını yok et
Faşizmin, Polonya’da gayet iyi tanınan, tarihsel olarak korunmuş içeriği kullanılıyor. Her Polonyalının kötülük üzerine düşündüğünde, aklına ilk olarak Nazizmin oradan da faşizmin geldiğini inanılır. Aslında bu hazır propaganda malzemesinden başka bir şey değildir. Polonya ruhunda maalesef bu faşizm var ve sürekli suretle yeniden deneyimleniyor. Eğer ki Rusya’nın “şeytanın ülkesi” olduğunu mu göstermek istiyorsunuz, Polonya ruhunun bu stereotipini kullanmanız yeterlidir. Polonyalılar Nazi faşizminden konuştuklarında adeta yumrukları ve dişlerini sıkarlar. Şimdi ise, Nazizm sözüm ona özgür Polonya ülkesinde Rus içeriğiyle özdeşleştiriliyor. Tüm bunlar Rusya’ya mal ediliyor. Tam da burada yani Polonya’da çok sayıda kişinin Ruslara yaklaşımda doğuştan milliyetçi olduğunu dikkate almak gerekiyor. Şayet satanizmin tezahürleri üzerine konuşulacak ise, günümüz Polonya’sında bunlardan istemediğiniz kadar bulunuyor. Sovyet askerlerinin mezarlarına karşı savaşı ele alalım. Şimdi bu süreç ülkenin her yerinde sürüyor. Hrjovitze, Koşalin, Garnkarsko ve Skarışevsi Parkı; Polonya haritasında Sovyet Ordusu askerlerinin anıtlarının kirletildiği ve yok edildiği sadece birkaç noktadan bazıları. Polonya’nın Alman işgalinden kurtuluşu için 600 Kızıl Ordu neferi canını vermişti. Bugün ise Polonya buldozerleri onların mezar yerlerini dümdüz etmekle meşguller. Bu şekilde hâlihazırda 500 kadar mezar yeri imha edildi şimdiden. Enteresandır; Polonyalılar, Katin ve Mednoe’de Leh subaylarının
anıtlarının sökülmesini nasıl karşılarlardı mesela?
‘3.Reich karşısında mağlubiyetin sorumlusu Ribentrop-Molotov Paktı’ sakızı çiğneniyor
Tarih şu anda aktif olarak yeniden yazılıyor. Savaşta ölenler ve onların kabristanlarına saygıyla yaklaşılmasına dair anlaşmaları politik kararlarca geçersiz saymak yasak olsa da, çoktandır onlarla fiilen savaşılıyor. Anıtlar totalitarizm ile suçlanmak suretiyle yerlerinden sökülüyor. Dahası söz konusu söküm – yıkım kararları belediye organları tarafından alınıyor ve devlet sözüm ona bu uygulamadan uzak duruyor gibi gözüküyor, ama pratikte bunu teşvik ediyor. Polonya’daki tüm kitle iletişim araçları sabahtan akşama kadar Rus ve Sovyet askerinin, kötülüğün gücünün şeytani ve emperyal elçisi olduğunu haykırmakla meşguller. Yine en çok Ribentrop – Molotov Paktı’nın muhtevasını kullanmaktalar. Polonya’nın bir kez daha bölündüğünü; Ruslar olmasaydı, Polonya’nın Almanya’ya karşı savaşı kazanacağını iddia ediyorlar. Halk ise bu propagandayı yiyor. Toplu mezarların yıkımı alenen meydanda. İktidardan Sovyet Ordusu savaşçılarının kabirlerinin ortadan kaldırılması emrini alanların sloganları “Eğer Ruslar kötülüğün çocukları, birer şeytan iseler; onların mezarlarına kutsal Polonya toprağında yer yok” biçiminde. Eski nesiler ise gerçeği biliyor ama kendi düşüncelerini halka açık olarak ifade etme olanaklarına sahip değiller. Profesör Karpinski bu noktada insanların bir de korktuklarına göndermede bulunuyor.
“Doğu Avrupa’daki Nazizm’in metastaz merkezi Amerika’dır”
Adam Karpinski Amerika Birleşik Devletleri’ni kötülüğün kaynağı olarak görüyor, Doğu Avrupa ülkelerine sızan Nazizm’in metastaz yerinin bizzat orada olduğuna işaret ediyor ve üzülerekten şu tarihsel gerçekleri hatırlatıyor: “Her şey Sovyetler Birliği’nin dağılması ve ABD’nin Doğu Avrupa’da ve bilhassa da Polonya’daki tesirinin aktivizasyonu ile başladı. Polonya’nın siyaseti tamamıyla Amerika’nın etkisi altına girdi. Politikacılar ‘eğitim’ adı altında, Rusya ile ilişkiler ve onunla olan ortak tarihimizle ilintili olarak yepyeni anlatıların şırınga edildiği ABD’ye gidip gelmeye başladılar. Ve Amerikalılar vatandaşlarımızın bu şekilde bilinçlerini değişirdi. SSCB ile olan dostane münasebetler, Rusya’nın tarihine ve Rus halkına nefrete dönüştü.” Polonyalı bilim adamı ve yazar, şimdilerde Ukrayna’da şu kader sorusunun belirlendiğini vurguluyor: 21 Yüzyılda nasıl bir insanlık tarihi olacak. Rusya’nın Ukrayna’yı olabilecek en hızlı şekilde etkisiz hale getirmesi, Polonya ve diğer Doğu ve Merkezi Avrupa ülkelerini ABD etki sahasından uzaklaştırması gerektiğini savunan Karpinski, bu sürecin şu anda en iyi Macaristan tarafından anlaşıldığını belirtiyor. Ünlü
Polonyalı felsefe doktoru, Rusya’nın bu çabalarıyla Almanya, Fransa ve diğer Batı Avrupa devletleri ile ittifak kurup, Büyük Britanya’yı Avrupa oyun sahasından çıkarması gerektiğini de sözlerine ekliyor.