"Kendi ülkesinde mülteci olmak" diye bir tanım var. Tanıma anlam veremeyen dünyalıları, bizzat görüp tecrübe etmesi için Türkiye'ye bekliyoruz. Ülkem bu konuda sosyal deneye döndü.
Bakın mesela, bu yurdun çocukları 12 yaşından sonra at yarışında gibi dursuz duraksız çalışır. Bilir misiniz niçin? İyi bir üniversitede eğitim öğretim görmek için. Sonra ne olur? Bir mülteci gelir sınavsız oturur o sıraya. Bizimki bir sene daha çalışır. Sakın ailelerin bolluk bereket içinde çocuk okuttuğu filan gelmesin aklınıza. Benim ülkemde tenefüste kantine değil lavaboya koşup suyla öğün atlayan çocuklar var.
Geçim derdinden yetersiz beslendin ne yaparsın? Hastaneye gidersin. Çünkü "her şeye yeteceğim" derken sağlığın gider elden. "Bağkur borcunuz ödenmemiş" diye kalp krizi geçirme riskini de göze alır, doktorun yüzünü görmeden gönderir seni sekreter hastaneden dışarı dımdızlak. "Emir büyük yerden, git öde sonra gel bakar sana doktor" der.
Ancak Türkiye'de mülteci isen Resmi Gazetede yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararıyla ilacını, protezini Türk Vergi sistemine kayıtlı bizler öderiz. Asla sorun yaşamazsın.
Yani dünyalı kardeşim, mültecinin sağlığı sağlıktır da Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının sağlığı kendi ülkesinde "devlete borcu yoksa" kıstasına tabidir.
Devlet Hastaneleri " tanıdığın yoksa bakmam" diyor bize. MR sıraları misal normal vatandaş olarak git 5 ay sonra sıra gelir. Üst mertebede tanıdığın, siyasi bir torpilin varsa 3 günde biter işin. Hastane odalarını geçtim, yoğun bakım yatakları bile tanıdığın varsa var, yoksa yoktur. Hastane personeli dersen nepotizm salgının etkileri duvarlardan taşar üstüne.
Onlarca atama bekleyen sağlıkçı, eğitmen, liyakatli gençler varken hak yiyerek ele geçirilmiş koltuklarda günlük mesaileri için bitiş düdüğü bekleyen yüzler, binler belki onbinler var.
Bak geçenlerde ne oldu? Devlet okulunda okuma hakkını elde eden mülteci genç 74 yaşındaki okul müdürünü güpegündüz mesai saati içinde makam odasında öldürdü. Yetmedi bunu bir zafer gibi sosyal medyada ilan etti.
Sokaklarda bağırıp gezeni mi istersin, tacizden, hırsızlıktan, toplu taşımada ulu orta sorun çıkaranı mı? Suç yelpazeleri, topluma zararları geniş. Haber bültenlerinde, gazete manşetlerinde çevir çevir izle,oku.
Bak örneğin, senin ülkende olsa tampon bölge oluşturur, kampta yatırır kaldırırsın. Benim ülkemde Türk Lirası karşılığı çalışanların ödeyemeyecekleri lüks otellerde, plazalarda, cennet vatanımın her köşesinde mültecileri görmen mümkün.
Dünya Bankasından alınan son kredinin şartını açıkladılar geçenlerde haber bültenleri. Bundan sonra mülteci istihdamına da çokça şahitlik edeceğiz anlaşılan. O paranın gereği iş sahibi olacakların biri mülteci biri vatandaş olacak. Bunu imzalamış büyüklerimiz.
İşsizlik Türkiye'de hiç sorun değilmiş gibi, üniversite sıralarında hakkı yenen çocuklar üniversite çıkışı ekmeklerini kazanmak için de kendi yurtlarında ikinci sınıf vatandaş olacaklar. Birileri kendi yurdundan kaçtığı için ödül gibi seriyoruz tüm imkanları önlerine. Haydi sığdır bakalım mantık bavuluna alır mı tüm bu yaşananları?
Sağlıkları, eğitimleri, geçimleri sırtımıza yük olduğu yetmedi. Sayelerinde bozulan demografik yapının sonuçları olan toplumsal şiddet, ahlaki çöküş, asayiş olaylarındaki artış gibi birçok zararı da yine Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bizim üstlenmemizi bekliyorlar.
Sözün özü; gidilen yol çıkmaz sokak. Ben bir Türk vatandaşı olarak benim vergilerimle mültecinin ilacının, protezinin karşılanmasını kabul etmiyorum. Devlet okullarında okumalarını da istemiyorum.
Kendi kamp alanları içerisinde kendi bölgelerinde dünya devletlerinden gelen bizim devletimizin de yapacağı yardımlar ile dağdan gelip bağdakine bulaşmadan barış içinde yaşamaları için projeler üretilmesi gerekirken gelinen hale bak!
Büyüklerimiz; vergi payını yardımsever ve hayırlı şekilde dağıtmaksa maksat emeklilerin hakkını vererek başlayabilirsiniz! Torununa çikolata alamayan emeklinin ahı da duası da her şeyin önünde.
Bunu da son seçimlerin ardından en iyi siz bilirsiniz!
Haydi esenlikle güzel günlere...