Soru sormak insanın tabiatından gelen bir itkidir.
Soru sorarak tabiatı ve yaşamı çözümler insanoğlu. Sorunun soruyu iteklemesi sorunun tabiatındandır. Böylece bir soru iteklediği birkaç soruyla bir soru öbeği oluşturulabilir.
Yalnız burada önemli bir nokta vardır. Kimi soruların yanıtı yoktur, sorunun tabiatı böyledir.
İnsan bilgisi ne kadar geniş olursa olsun yanıtlayamadığı bölümler vardır.
Felsefede buna Kant’ın deyişiyle kendinde şey denir.
Faraza insan ölümsüz olsaydı, İskender’in, Sezar’ın, Hitler’in, Lenin’in, Atatürk’ün ölmediğini düşünün. Soruyorum böyle bir dünya nasıl olurdu.
İnsanoğlu bu soruya yanıt verebilir mi, veremez mi.
Bu kendinde şeydir.
6-7 Eylül 1955
Selanik’te Atatürk’ün evine bomba atıldığı gerekçesiyle 6-7 Eylülde İstanbul yağma edildi. Azınlıkların özellikle Rum yurttaşların evleri, dükkanları yağmalandı.
6-7 Eylülü kimi ya da kimlerin çıkardığı bilinemedi.
Kanlı 1 Mayıs 1977- 1Mayıs kutlaması Taksim’de yapıldı. Disk Başkanı Kemal Türker’in konuşurken alandaki halk kurşun yağmuruna tutuldu. 34 kişi öldü.
Kanlı 1 Mayıs kimin ya da kimilerin çıkardığı bilinemedi.
Abdullah Öcalan’ın nevruz iletisinin nevruzda okunmasına kim ya da kimler izin verdi.
Habur’da Pkk’lıların karşılanması için özel düzenlemeyi kim ya da kimler yaptı.
Bütün bütün bunlar sıradan insanın bilgisi dışında kendinde şey olarak kaldı.
Aslında Türkiye’de kendinde şey çoktur. Kahramanmaraş olayları, Sivas olaylaerı hep kendinde şey olarak kaldı.
Sabahattin Ali’yi, Uğur Mumcu’yla Kemal Türker’i Muammer Aksoy’u, Bedrettin Cömert’i katledenlerle de kendinde şey olarak tarihe geçti.