Kılıçdaroğlu: Fay hattındayız neden önlem alınmıyor? Bu bir siyasi tercihtir

Yayın tarihi: 3 Kasım 2020 Salı 1:46 pm - Güncelleme: 3 Kasım 2020 Salı 3:01 pm

Partisinin grup toplantısında konuşuna Kılıçdaroğlu, İzmir’deki deprem sonrası AKP iktidarına sert eleştirilerde bulundu. Deprem gerçeğinin bilinmesine rağmen neden önleme alınmadığını soran Kılıçdaroğlu ‘bu bir siyasi tercihtir’ dedi. Deprem için verdikleri 58 önergenin Meclis’te AKP ve MHP tarafından reddedildiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, “Depremden sonra gelen özel iletişim vergisi sürekli hale geldi. Şu ana kadar toplanan para 35 milyar dolar. Nereye gitti bu paralar? Ama Suriyelilere gelince para çok. 50 milyar dolar para harcadılar” diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında konuştu.

Deprem yasalarının yetersiz olduğuna vurgu yapan Kılıçdaroğlu, “Her depremden sonra aynı şeyi yapıyoruz. Değişen bir şey yok. Deprem olduğunda hiç can kaybı olmadan nasıl depremi atlatabiliriz, siyaset kurumu bunu çözmeli” dedi.

İzmir 6,9’luk depremle yıkıldı! Can kaybı 107’e yükseldi

Ali Ağaoğlu’ndan İstanbul’da yaptığı binalarla ilgili korkunç itiraf

Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle:

“Depremin beşinci günü, hala enkaz kaldırılmış değildir. İnşallah enkaz altında kalanlar da kurtarılır. Arama kurtarma ekiplerine, belediyelerin, AFAD’ın, Kızılay’ın ekiplerine yürekten teşekkür etmek bizim görevimizdir. İnşallah bunu da hemen atlatırız.

İzmir’de yaşanan deprem dolayısıyla, CHP’nin bütün üyelerine, milletvekillerinden belediye meclis üyelerine kadar bütün üyelerine yürekten teşekkür ediyorum. Depremin olduğu andan itibaren, arkadaşlarımız adete seferberlik anlayışı içinde hemen İzmir’e gittiler. Çadırlar süratle kuruldu, ekmek, çorba, süt tüm belediyelerin desteğiyle yapıldı. Hiçbir sorun olmamasına özen gösterildi. Verdiğimiz mücadele, çaba, sadece İzmirliler için değil aslında, bir risk en hafif nasıl atlatılabilir, bu çaba içindeydik. 2588 çadır kuruldu, 25 bin 991 battaniye dağıtıldı, 370 bini aşkın maske dağıtıldı bizim belediyelerimiz tarafından. İş makinaları çalıştı, binek araç desteği verildi, 9 ayrı alanda şarj istasyonu oluşturuldu, ücretsiz mobil internetin alt yapısı oluşturuldu. 56 belediyemiz 180 araç 1120 personeliyle destek verdi.

Hasta ziyaretleri, taziye ziyaretleri yapıldı. Cenazelerle ilgili bütün çalışmalar yapıldı. Dolayısıyla, bir yerde sorun varsa sorunun giderilmesi için bütün çalışmalar yapıldı. Her şikayetin, her talebin süratle çözülmesine imkan verildi. Psikolojik destek isteyenlere yardım edildi. Şu anda İzmir’de kimse aç ve açıkta değil. Bunlar CHP’nin yaptığı çalışmalar… Elbette ki Kızılay’ın, AFAD’ın, jandarma kurtarma ekibinin de çabaları da var bu çabalara da ayrıca teşekkür ederiz.

48 bin bina… İBB’den İstanbul için vahim deprem raporu

CHP: Yıkılan üç binanın ‘çürük raporu’ ilgililere iletildiği halde neden önlem alınmadı?

“YASALAR İHTİYAÇLARA CEVAP VERMİYOR”

Bir deprem gerçeğimiz var. Eğer biz ülke olarak deprem gerçeğini kabul ediyorsak, gerekli önlemlerin alınması için çaba göstermemiz gerekiyor. Her depremden sonra aynı şeyi yapıyoruz. Değişen bir şey yok. Deprem olduğunda hiç can kaybı olmadan nasıl depremi atlatabiliriz, siyaset kurumu bunu çözmeli. Yasalar çıkıyor, her depremden sonra bir yasa çıkıyor. Ama yasalar ihtiyaçlara cevap vermiyor.

Erzincan depreminde, 1992’de baktılar ki bu yasa artık yanıt vermiyor ve yeni bir kanun çıkardılar ama geçici madde. Arkasından 1999 depremini yaşıyoruz. 10 binlerce kişinin hayatını kaybettiği büyük bir deprem yaşadık.

Ek vergiler çıkarıldı, deprem sigortası kanunu çıkarılıyor. Sonra kentsel dönüşümle ilgili de güzel bir kanun çıkarılıyor. İstenirse parlamentoda gerekli düzenlemeler yapılabiliniyor. Sonra 2012 afet riski taşıyan yapıların dönüşümü için kanun çıkarıldı. Aslında güzel bir kanun.

Ama riskli alanı kim belirleyecek. Bugüne kadar nerede, ne kadar riskli alan belirlendi? Ben merak ediyorum. Riskli alan belirlendikten sonra oradaki binaların yıkımı gerekiyor. Peki yıkıma kim karar verecek? Belediyeler belirlemiyor. Valilik, bakanlığa bildirecek, onaylarsa belediye gidip yıkımını yapacak. Yasaların bu kadar dağınık olması aslında deprem riskiyle mücadelede bürokrasiyi de zorluyor.

“İSTANBUL’DAKİ KONUTLARIN BÜYÜK BİR KISMI DEPREME DAYANIKSIZ”

Deprem konusunda biz ne yaptık? Biz ana muhalefet partisiyiz. Özellikle bu bölümü CHP’de hep eleştirir diyen vatandaşlarım dinlesin. Bürokrasisi gelişmiş, vatandaşların bilgilendirildiği ülkelerde depremle mücadele 2 aşamalıdır. Birinci aşama afeti nasıl önleyebiliriz. Yani depreme dayanıklı yapılar yaparsınız.

Riskli alanda öyle yapılar yapacaksınız ki yapılar depreme dayanıklı olacak. İkinci aşaması ise depremin oluşması halinde oluşması gereken riski nasıl önleyebiliriz. Türkiye’de hangisi yapılıyor? Birincisi yapılmıyor. İstanbul’daki konutların büyük bir kısmı depreme dayanıksız.

Bunu hepimiz biliyoruz ama önlem alınmıyor. Deprem oluyor, çocuklarımız kurtuluyor, hepimiz seviniyoruz. Peki, depremden sonrasını biliyoruz da deprem için neden önlem almıyoruz? Bugün bir gazetemiz haberin başlığını şöyle yapmış: İktidarıyla, muhalefetiyle bilimin sesine kulak tıkayan Türkiye. İktidar zaten bilimi dinlemiyor. Baban öldü, annen öldü ama sana bir daire vereceğim diyor.

Bu ayrımı insanın vicdanı yapmalı ama bu ayrım yapılmıyor. Bundan sonra da deprem olacak. Ben söylemiyorum, bu işin uzmanları bilim insanları söylüyor.

“58 DEPREM ÖNERGESİ REDDEDİLDİ”

Parlamentodan depremle ilgili kanunların tamamı geçti. Ama parlamentonun bir eksiği var. Depremle ilgili 58 önerge vermişiz ama bir tanesi araştırılmamış. Parlamentonun bunu araştırması lazım. Demek ki muhalefet 10 yılda 58 kez parlamentoyu depreme karşı uyarmış.

Bilim insanlarının dilinde tüy bitti ama bunlar bir şey yapmadılar. Sivil toplum kuruluşları, üniversiteler de üzerine düşeni yaptılar. Yayınlar, toplantılar yaptılar.

“EN KALİTELİ RAPORU VERDİK”

Meslek kuruluşlarının onlarca, yüzlerce raporu var. Peki muhalefet olarak biz görevimizi yaptık mı? Şunu açıkça söyleyebilirim. Deprem konusunda, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en kaliteli raporu sunup hükümete veren bir parti var o da CHP’dir. Şimdi diyeceksiniz ki neden kimsenin bundan haberi yok? 100 depreminden sonra on binlerce insan öldü, binlerce insan sakatlandı, milli gelirimizde büyük düşüş yaşandı.

Ersin Arıoğlu, Türkiye’den, Japonya’dan ve ABD’den deprem mühendislerini bir araya getirdi. Raporu 2005 kasım ayında o dönem genel başkanımız olan Deniz Baykal’a sunuldu. Sayın Baykal, raporun önemini gördüğü için hükümetin bu raporu bilmesi lazım, sayın Başbakan’a bunu verin anlatın dedi.

Ama dedi ki sayın Baykal, bu raporu kamuoyuyla paylaşmayın, bu CHP’nin raporu olarak anılmasın. Deprem siyasete alet olamasın dedi. Sayın Baykal’ın önerisi üstüne dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer’e telefon etti. Sayın Arıoğlu deprem konusunda sayın Başbakan’a bilgi vermek istediklerini söyledi. 20 dakikalık randevu verildi.

Rapor 3 bölümden oluştu. İlk bölüm, İstanbul deprem ihtimalinin bilimsel analizi. İkinci bölüm, muhtemel hasar senaryosu. Üçüncüsü risklerin en aza indirilmesi için nelerin yapılması gerekiyor. Randevu günü sayın Başbakan’a gitti ve şunu söyledi.

Sayın Baykal bu rapor kamuoyu ile paylaşmayın dedi. Raporu anlattılar ve Başbakan raporun önemin anlayınca brigfingi 3,5 saat dinledi. O arada ilgili bakan ve müsteşarları da çağırdı. Biz hiçbir zaman eyy Erdoğan biz bu raporu yazdık sen ne yaptın demedik. Bunu biz basınla paylaşmadık der ama Erdoğan Başbakanlık basın merkezine talimat veriri depremle ilgili çok önemli bir brifing aldığını basınla paylaşır.

“DEPREM VERGİLERİ NEREDE?”

Erdoğan der ki bu rapor çok önemli, bunu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve ilgililerin de dinlemesini ister. Rapor, Kandilli Rasathanesi’ne ve ilgili yerlere de gider. Sayın Arığoğlu onlara da hepsini anlattı. Bu rapor sonrasında sadece raflarda yerini aldı. Muhalefet partisi ne yapıyor, bunlar bilimden uzak diyenlerin kulağına da küpe olsun. Peki niçin gereği yapılmıyor? Bu bir siyasi tercihtir. Siyasi tercihte bulunan da iktidar partisidir. Deprem değil bina öldürür diye bir deyişimiz vardı bizim. İnsanların o binalar içinde ölümü beklemesi hangi ahlaka sığar? Paranın nerenin kullanılacağını öngören bir siyasi tercih. Deprem önce önlem alıp insanların hayatlarını mı kurmak istiyorsun, yoksa milyon dolarlar verip havaalanları yaptırıp, onların hazine garantilerini 20 yıl sonrası için bile sağlamak mı istiyorsun? Bu bir siyasi tercihtir. Para var. Depremden sonra gelen özel iletişim vergisi sürekli hale geldi. Şu ana kadar toplanan para 35 milyar dolar. 35 milyar dolarla siz İstanbul’da, İzmir’de yaşanacak depremdeki can kaybını en aza indirgersiniz. Soruyoruz nereye gittiğini cevap vermiyorlar. Dünyanın en mükemmel raporunu sana 3,5 saat sundular. Nereye gitti bu paralar? Ama Suriyelilere gelince para çok. 50 milyar dolar para harcadılar. Bizim insanlarımız kendi evlerinde tabutlukta bekliyorlar. Şu soruyu sormalıyız. İnsan hayatı değerli midir? İnsanı yaşatmak için gerekli önlemleri siyasi iktidar alıyor mu, almıyor mu?

Devlet sağlıklı yönetilmiyor arkadaşlar. Ahlak olarak yönetilmiyor, bilgi olarak yönetilmiyor, liyakat olarak yönetilmiyor. Vatandaştan parayı toplıyorsun deprem vergisi diye, sonra alıyorsun o vergiyi başka yerde kullanıyorsun. Bu vatandaşı aldatmadır. Bunu sorunca da, efendim sen bana soru soramazsın. Senin aldığın aylığı ben ödüyorum diyecek vatandaş.”