Adaletin temeli olan “Bağımsız Yargı”yı ve “Bağımsız Yargı”nın güvencesi olan Demokratik ve Laik Hukuk Devleti’ni politikacılar katletti.
Politikacılar bu cinayeti, askeri darbelerle, tarikatların ve cemaatlerin desteğiyle, emperyalistlerin yönlendirmesiyle işledi.
Şimdi bu cinayeti işleyenlerin bir bölümü hapiste...
Kendi kazdıkları kuyuya düştüler.
Bir bölümü ise yine kendi kazdıkları kuyuda uzun süre hapis yattıktan sonra dışarı çıkabildiler...
Ama hâlâ akılları başlarına gelmiş gibi görünmüyor...
Çünkü hâlâ bu cinayeti işledikleri sırada kullandıkları yanlış siyasal ve ideolojik tutum ve davranışları, suçlamaları savunuyorlar.
Bir de eski müttefiklerini içeri atan iktidardaki politikacılar var:
Onlar da artık yolun sonuna geldiklerini fark ettiklerinden, Hukuk Devleti’nin ve Adalet’in son kalmış olan kırıntılarını da yok ederek iktidar dönemlerini uzatmaya çalışıyorlar.
***
Bireyler ile toplumların yaşam süreleri çok farklıdır:
Yüzyıllardır var olan toplumların “baskı” altında geçirdikleri haksız, hukuksuz, adaletsiz dönemler, “geçici” olarak düşünülebilir.
Oysa bireylerin yaşam süreleri toplumlara göre çok daha kısa olduğundan, toplum açısından tahammül edilebilir gibi düşünülen “geçici baskı dönemleri”, bireyler açısından dayanılmaz ve hayatı mahveden “kalıcı bir felaket” olabilir.
***
Türkiye, bugünkü adaletsiz, haksız ve hukuksuz döneme, 1961 Anayasası ile kurulmuş ve korunmuş olan Hukuk Devleti ilkesinin ve yargı bağımsızlığının yok edilmesiyle gelmiştir.
Bu yok ediş süreci, liberal, ırkçı ve dinci sağ politikacılar arasında kurulan ittifakın öncülüğünde, tarikatlar ile, 12 Mart ve 12 Eylül darbeleriyle birlikte, emperyalistlerin de desteğiyle gerçekleştirilmiştir.
Ve bugün, artık kimsenin özgürlük, can ve mal güvencesi kalmamıştır.
***
Kısa bir medya taraması, dört duvar arasında, adalet, hak, hukuk ve özgürlük bekleyen çok farklı kişi ve grupların varlığını ortaya koyuyor:
1) 28 Şubat’ta olmayan bir darbe yaptılar diye sahte belgelerle mahkûm edilmiş olan 70 ile 90 yaş arasındaki, çoğu hasta olan, emekli komutanlar.
2) Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş gibi, simge olarak hapsedilmiş olan kişiler.
3) 15 Temmuz kalkışmasına emirle götürülmüş olan ve nereye gittiklerini bile bilmeyen askeri öğrenciler.
4) Gezi Direnişi sırasında demokratik haklarını kullandıklarından dolayı darbeci olarak mahkûm edilmiş olan Taksim Dayanışması mensupları.
5) Gazetecilik yaptıklarından dolayı yargılananlar ve mahkûm edilenler.
6) Birinci Silivri Trajedisi sırasındaki kumpaslarla mahkûm edilip yıllarca hapis yatanlar.
7) FETÖ mensubu olmayan ama şu ya da bu biçimde, (ücretinin Bank Asya’ya yatırılması gibi sebeplerle) Cemaate değmiş masum mahkûmlar veya KHK’liler.
8) FETÖ ve PKK ile hiç ilgisi olmayan, laik, solcu, demokrat, Atatürkçü, masum, muhalif kişiler.
9) Hasta, yaşlı, lohusa mahkûmlar ve bebekler.
10) PKK terör örgütü ile ilişkili olmadıkları halde Kürt politikacı oldukları için görevlerinden alınanlar ve mahkûm edilenler.
11) Etmedikleri halde, Cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla yargılananlar ve hapsedilenler.
12) Sorunları benim taradığım medyaya yansımamış olan veya benim göremediğim haksızlık ve hukuksuzluk kurbanları.
***
Dönelim yazının başına:
Madem 1961 Anayasası’ndaki bağımsız yargıyı yani Demokratik ve Laik Hukuk Devleti’ni politikacılar katletti, onu yeniden kuracak olanlar da yine politikacılardır.
Peki, onu yeniden kuracak olan politikacıları iktidara getirecek güç kimdedir?
İçerdeki ve dışardaki “Demokrat seçmendedir”!
***
DEMEK Kİ NEYMİŞ?
Sadece “cebimizden alınan paramız, soframızdan eksilen ekmeğimiz, peynirimiz, zeytinimiz” değil...
“Yok edilen özgürlüklerimiz”...
“Can ve mal güvenliğimiz”...
“Gasp edilen Adalet de”...
Sandıkta aranırmış.
UNUTMAYIN, OLUR MU!