Tüm Öğretmenler Birliği Sendikası '2023/2024 Eğitim-Öğretim Genel Değerlendirmesi Raporu'nu yayınladı. Yeni müfredatın değerlendirildiği raporda "Öğrenciler aç, öğretmenler güvencesiz" ifadesi kullanıldı.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), tüm öğretim kademelerindeki zorunlu derslere ait müfredatı değiştirmeye yönelik yayımladığı taslak onaylandı. Yeni müfredat, gelecek eğitim-öğretim döneminden itibaren okul öncesi, ilkokul 1. sınıf, ortaokul 5. sınıf ve lise 9. sınıftan başlamak üzere kademeli şekilde uygulanacak.'Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli' olarak tanımlanan söz konusu müfredatın taslağı yayımlandığı günden itibaren tepki topladı.
Tüm Öğretmenler Birliği Sendikası (TÖBSEN) müfredat sürecini ve modelini anlatan bir rapor yayımladı.
TÖBSEN raporunda, toplumun tüm bileşenlerini ilgilendiren müfredat değişikliği hiç kimseden görüş alınmadan hazırladığı ifade edildi. MEB'in yapmaya çalıştığı cemaatlerin ve tarikatların yönlendirmeleri ile dini referanslı bir eğitim sistemini hayata geçirmek olduğunu belirten raporda, "Ders kitaplarında %35 sadeleştirme yapıldı iddiasıyla tarih, felsefe, sanat derslerinin içinin boşaltıldığı bir gerçektir" denildi.
'EMEK SÖMÜRÜSÜ VE KÖLELİK'
TÖBSEN raporunda, MEB bünyesinde emek sömürüsü ve kölelik anlayışı olduğuna vurgu yaptı. Raporda özetle şunlara yer verildi:
"Kölelik düzenine dönüşmüş olan 'ücretli öğretmenlik' iktidar ve bakanlık tarafından bilinçli yapılan bir sömürü alanı haline gelmiştir. Yıllardır ağır çalışma koşulları altında ve özveriyle görev yapan eğitim çalışanlarının yaşam koşulları daha da gerilerken ihtiyaç olmasına rağmen, yıllardır eğitim kurumlarına genel idari hizmetler, teknik personel ve yardımcı hizmetler sınıfında memur alımı yapılmamaktadır. İktidar; maliyetini azaltmak adına dışarıdan hizmet satın alma’ yöntemi ile taşeron çalıştırma uygulamasında ısrarcı olmuş ve bu sayı gittikçe artmıştır. Devlet okullarının yüzde 90’nında kadrolu yardımcı hizmetli bulunmamakta, okullarda yardımcı hizmetlerin büyük bölümü İŞKUR’un 9 aylık sürelerle istihdam edilen Toplum Yararına Çalışma Programı (TYP) personeli ya da geçici personel istihdamı üzerinden yapılmaktadır. Ücretli öğretmenlik dahil bu uygulamaların hepsinde emek sömürüsü ve kölelik anlayışı vardır."
'ÇOCUKLAR SERMAYEYE PEŞKEŞ ÇEKİLİYOR'
Çocuk işçiliğinde büyük bir artışın olduğunu dikkat çekilen raporda, "Çocuk işçiliğindeki rakam 2022 yılında 621 bin olan çocuk işçi sayısı 2023 yılında 759 bine çıkmış bu rakam resmi rakamlardır, bununla birlikte kayıt dışı ve mevsimlik işçi olarak çalışmak zorunda kalan çocukların sayısını da dikkate aldığımızda iki buçuk milyona yakın çocuk işçi olduğu tahmin edilmektedir. Sorunu çözmek yerine iktidar bu süreci MESEM adı altında bizzat kendi yürütmüş ve bu rakamın yani çocuk işçiliğinin sayısının yükselmesine olanak tanımıştır. Öğrenci sayısı olarak hemen hemen 1,5 milyon sayısına ulaşan MESEM öğrencisi devlet eliyle yürütülen çocuk işçiliğinin yasal kılıfıdır bu aynı zamanda çocuklarımızın sermayeye peşkeş çekilmesi olarak da değerlendirilmelidir. 2023 2024 eğitim öğretim yılının ilk 6 ayında MESEM’lerde 8 çocuğun hayatını kaybettiği ve kayıtlı yüzlerce çocuğun iş kazasında yaralandığı da bir gerçektir" ifadelerine yer verildi.
https://tele1.com.tr/meb-onunde-oturma-eylemi-yapan-ogretmenlere-polis-mudahalesi-1075352/
AÇIK ÖĞRETİM SORUNU
"Açık öğretim sorunu ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır" denilen TÖBSEN raporunda, şu ifadeler kullanıldı:
"Bakanlık son yıllarda bunun önüne geçmeye çalışsa da sadece açık lisede toplam öğrenci sayısı son 22 yılda 5 kata yakın bir artışla 2 milyon 9480'e ulaşmıştır rakamsal olarak ortaya çıkan sonuç halen ortaöğretimdeki öğrenci sayısının 1/3'ini açık lisede olduğu karşımıza çıkmaktadır. Ülkede yaşanan fırsat eşitsizliği sorunu çocukların küçük yaşta çalışmak zorunda kalması, yaşanan ekonomik kriz açık liseye geçişi hızlandırmaktadır."
'EĞİTİMDE SORUNLAR KALICI HALE GETİRİLDİ'
Eğitimde yaşanan gerilemenin temel sebebi iktidarın eğitime bakış açısı ve eğitimi ideolojik bir aygıta dönüştürme çabası içinde olduğuna vurgu yapılan raporda öne çıkan başlıklar şöyle:
'EĞİTİM LÜKS HALE GELMİŞTİR'
Eğitimde yaşanan sorunların olduğu ve bu anlamda eğitimin yama yapılarak düzeltilemeyeceği de ortadadır. Öte yandan görmezden gelinen ve aslında en temel sorunlardan biri olan ekonomik krizin sonuçları görmezden gelmeye devam ettikçe sağlıklı bir çözümlemenin olmayacağı da bir gerçektir. Eğitimin sınıfsallaştığı bir dönemde çocuklar okula aç gitmekte yeterli beslenememekte hatta fiziksel ve zihinsel gelişimleri sağlıklı olmamaktadır. Eğitime ulaşımın eşit koşullarda olmadığı bir dönemden geçiyoruz. Yoksul emekçi ailelerin çocukları başta olmak üzere özellikle kırsalda yaşayan çocuklar konusunda eğitim temel kamusal bir hak olmaktan çıkmış lüks haline gelmiştir.
'ÇOCUĞUN ÜSTÜN YARARI İLKESİ YOK SAYILDI'
Dünyada tartışmaya açılmayan tek konu çocuğun üstün hakları ilkesi konusudur. Fakat ülkemize baktığımız zaman çocuklarımızın insanca yaşam hakkı başta olmak üzere eğitim, sağlık, barınma gibi haklarının çok geride olduğu ve bu hak ihlallerinin arttığını da söylemek gerekir. 21 yüzyılda çocuklar sağlıklı gıdaya, temiz suya, eğitime, sağlığa yeterli biçimde erişememektedir. Türkiye'de eğitim alanında yaşanan laiklik ve bilim karşıtı politikalar ve uygulamalar çocukların küçük yaşta suça sürüklenmeleri ve çocuk cinayetlerinin artması gibi sonuçları doğmaktadır. Cemaat ve tarikatların ve din adamlarının sohbetlerinde belli yaştaki çocukların evlendirilebileceği söylemleri facia sayılacak bir sonucu doğurmaktadır. Türkiye'de son 22 yılda 17 yaşın altında doğum yapan çocuk sayısı 577 bin, 15 yaşın altında doğum yapan çocuk sayısı ise resmi rakamlara göre 21 bindir.
'ERKEN YAŞTA İŞ GÜCÜ'
Her ekonomik kriz beraberinde maddi durumu kötü olan ailelerin çocuklarını daha ağır bir şekilde etkiler. Temel ihtiyaçlarını karşılamayan çocuklar henüz küçük yaşta umutları, gelecekleri, hayalleri yok olmaktadır, bu durum kötü niyetli ve sivil toplum örgütü görünümlü oluşumların çocukları kullanmalarına ortam hazırlamaktadır. Öyle ki fakir aile çocukları eğitim giderleri karşılanacak şartıyla ailelerinden küçük yaşta alınarak yurtlara yerleştirilmekte bu durumda istismara uğramaları gibi bir sonuç ortaya çıkmaktadır. Öte yandan Milli Eğitim bakanlığı sadece örgün eğitim içerisindeki çocuklara değil özellikle otizmli ve diğer özel eğitim gerektiren çocuklara yönelik ayrımcı ve dışlayıcı uygulamalar yapmaktadır. Çocukların eğitiminde özensiz davranan siyasi iktidar baştan savma ve plansız bir eğitim sürecini normal bir şekilde uygulamaya devam etmiştir. Türkiye'deki çocukların en büyük sorunu haline gelen çocukların erken yaşta iş gücü olarak hayata katılma sürecidir.
BESLENME SORUNU
Türkiye'de çok sayıda öğrenci öğün atlayarak günü tamamladığı yatağa girdiğinde yeterli bir beslenme ile girmediği somut bir gerçekliktir. Yetersiz beslenmekten dolayı fiziksel ve zihinsel gelişim sağlıklı olmamaktadır. Ülkenin yüzde 80'nin yoksulluk sınırının altında geçindiği gerçeği bize derinleşen ekonomik krizin beslenme sorununu daha da yıkıcı hale getireceğini göstermektedir. Çocuklar için gerekli olan temel besinlerden süt, yumurta, peynir, gibi temel gıdalar enflasyon ile birlikte lüks hale gelmektedir. Siyasi iktidar ekonomik krizi bahane ederek tasarruf tedbirleri adı altında halka vergi dayatırken dünyada gıda fiyatlarının inişte olduğu görülmektedir. Meyvenin bile çocuklar için lüks hale geldiği bir ortamda çocukların büyüme ve gelişiminde olduğu kadar okul başarısında da etkili olacak koşulların yaratılamadığı bir gerçektir.
'YENİ MÜFREDAT KABUL EDİLEMEZ'
Hepimizin bildiği gibi AKP iktidarı eğitimi hem içerik yönünden hem de biçimsel yönünden dini kural ve referanslara göre biçimlendirmeye çalışmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda özellikle müfredatta bilim dışı uygulamaların hayata geçirilmesi felsefe bilim ders saatlerinin azaltılması eğitimi müzik güzel sanatlar gibi çocuğun birçok yönünü geliştirecek derslerin azaltılması ve yerine dini derslerin getirilmesi iktidarın yapmak istediklerini net olarak göstermektedir. İktidar maalesef laiklik dışı uygulamalarda ısrarcı olmaktadır. Otizmli ve zihinsel engelli çocuklara yönelik din dersini getirilmesi okul öncesi öğrencilerine manevi değerler adı altında seminerlerin verilmesi yine bu öğrencilerin çeşitli projelerle okul öncesi ,ilkokul ,ortaokul öğrencilerinin okuldan alınıp camiye götürülmesi masum olmayan uygulamaların olduğunu göstermektedir buradaki amaç dini referanslı bir yaşam tarzının eğitimden başlamasını sağlamaktır."
Raporda Öğretmenlik Meslek Kanunu'na karşı çıkmanın gerekçesi şöyle sıralandı:
-Büyük çoğunluğu öğretmen akademisi ve öğretmenlere verilecek disiplin cezalarından oluşmaktadır.
-Tek olumlu madde eğitimciye yönelik şiddetin Cezasının %50 artırımlı olacak olması ve seçenek yaptırımlara çevrilmeyecek olmasıdır.
-ÜCRETLİ öğretmenlere yönelik bir çalışma yok.
-Haklı bir talep olan özel sektörde çalışan öğretmenlerin taban maaş talebine yönelik bir çalışma yok.
-Özlük, sosyal, demokratik hakların iyileştirilmesine yönelik bir çalışma yok haklar geriye gidiyor.
-Meslek hastalıkları ve yıpranma payı ile alakalı çalışma yok.
-Güvencesiz istihdam yasallaşıyor.
-Ek ders ücretlerine iyileştirme yok.
-Yoksulluk sınırı altında olan maaşlara yönelik bir çalışma yok.
-Eğitim emekçilerine yönelik kira, giyim, beslenme ve ulaşım desteği ile alakalı bir çalışma yok."