Bu yıl röportaj dalında gazetem adına birinci seçildim... Yılın en başarılı röportajlarını benim yaptığım söylendi...
Başarının arkasında ne vardı, nasıl başarılı olmuştum.
Aslında kendimi gazeteci olarak yetiştirdiğimi söyleyebilirim. Gazetecilik Yüksek Okulunu başarıyla bitirdikten sonra, çalıştığım bu gazetede işe başladım.
Verilen iki işte de başarısız oldum.
Konunun uzmanını arıyor... ne yazık ki uzmandan gerekli bilgileri söküp alamıyordum.
Sonunda bu işi başaramıyacağımı anladım. Gazeteyi oyalamak... boş yere aylık almak hem ideallerime... hem de ahlakıma aykırıydı.
Gazeteden ayrılmaya karar verdim.
Üzülüyordum ama gazeteci doğmamıştım. Nasıl bir iş tutmam gerektiğini kara kara düşünürken, arkadaşlar,
- Ayrılmadan patronu bir gör dediler...
Çekine çekine patrona vardım. Bakalım ne diyecekti.
Gazeteyi aldattığımı söyleyemezdi.
Başarısızlığımı kendim görmüş, kendim ayrılıyordum gazeteden.
Patron, delici bakışlarla beni inceledikten sonra sordu,
- Neden ayrılıyorsun.
Başarısızlığımı yana yakıla anlattım.
Patron gülerek,
- Senin yöntemin yanlış dedi... sonra şöyle sürdürdü konuşmasını... sen idealist bir insansın, kırılmanı istemem. Yöntemi değiştir. İlk karşılaştığın kişiyle ileri geri düşünmeden röportaja başla...
Ertesi gün mikrofonu aldım sokağa çıktım. Köşede kestaneci vardı... Kestanecinin yanına vardım.
İlk sorum şu oldu.
- Satışlar nasıl !
Kestaneci:
- Kestane fiyatları çok yüksek dedi. Devlet bu konuda yardım etmeli... hem kestane üreticisine hem kestane satıcısına... yoksa kestane yüzünden iç savaş bile çıkabilir...
Patron, ipe sapa gelmez röportajı okuyup,
- Sen dedi, doğuştan gazetecisin.
Böylece yılın gazetecisi seçildim. Gerçi faşist bir yayınevini yanlışlıkla demokrasi şampiyonu ilan etmiştim. Ama bu hiçbir zaman anlaşılmadı.