Yılmaz Özdil: Türkiye Cumhuriyeti asker göndermese iyi olur!

Yayın tarihi: 12 Aralık 2019 Perşembe 8:37 am - Güncelleme: 12 Aralık 2019 Perşembe 8:37 am

Erdoğan’ın “Libya talep ederse, asker gönderebiliriz” açıklaması gündeme oturdu. Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, bugünkü “Asrın şahsı” başlıklı yazısında, “Koskoca devletin işporta tezgahı gibi günübirlik kararlarla yönetilemeyeceğini kavramak gerekir.” diyerek Libya’ya asker göndereceği yönünde açıklamalar yapan Erdoğan’ı eleştirdi.

İşte Özdil’in o yazısı

2011…

Faciaya sadece 24 saat vardı.

Trablus büyükelçiliğimizin resmi internet sitesinde şu duyuru yayınlandı:

“Büyükelçiliğimizle temasa geçen vatandaşlarımız, Libya’daki asayiş hakkında sorular yöneltmektedir. Libya’da güvenlik ve istikrar bakımından sıkıntı yaşanmamaktadır. Libya’da iş yapan şirketlerimizin endişe duymalarını gerektirecek herhangi bir durum yoktur. Vatandaşlarımızın müsterih olmaları tavsiye olunur.”

Vatandaşlarımız günlerdir elçiliği arayıp “kaçalım mı?” diye soruyor…

Elçiliğimiz bu resmi açıklamayla “müsterih olun” diyordu.

Erdoğan’dan kritik Doğu Akdeniz açıklaması… Libya’ya asker gidebilir!

24 saat sonra…

Libya’da iç savaş çıktı!

Kan gövdeyi götürdü.

Bizim büyükelçi Tunus’a kaçtı.

50 binden fazla Türk vatandaşı Libya’da sıkıştı.

Kendisini dünya lideri zanneden sayın hükümetimiz, aslında burnunun ucunu bile görmüyordu, Libya’da bağıra bağıra gelen meseleden haberi bile yoktu, durumu kavrayamıyordu.

Hatta…

Sayın hükümetimiz, Libya’da kaç vatandaşımızın olduğunu bile bilmiyordu.

“10 bin” diyen bakanımız oldu.

“20 bin” diyen bakanımız oldu.

Asrın liderimiz “asgari 25 bin” dedi.

“Azamisi kaç?” diye sordular, ona cevap verilemedi!

Apar topar feribotlar gönderdik.

Feribotları korumak için savaş gemileri gönderdik.

Türk inşaatlarında ve Türk şirketlerinde çalışan insanlarımız güç bela kaçtı, canını zor kurtardı.

“Müsterih olun” diyen elçiliğimiz kapatıldı.

Yüzmilyonlarca dolarlık şantiye, milli servet, Libya’da kaldı.

Şak…

NATO, Libya’yı bombalamaya başladı.

Sayın hükümetimiz gene neler olup bittiğini kavrayamıyordu.

Asrın liderimiz çıktı, “NATO’nun Libya’da ne işi var?” dedi.

NATO bombardımanını ABD yönetiyordu ama… Kaddafi’nin kafasına ilk bombayı atma şerefi (!) Fransa’ya bırakılmıştı.

Makarayı az geri saralım…

Fransa, NATO’nun sadece siyasi üyesiydi, askeri üyesi değildi.

1966 yılında “ülke savunmasında bağımsız kalalım” diyerek, NATO’nun askeri kanadından çıkmışlardı.

2009 yılında, yani, Tunus, Mısır, Libya, Suriye patlamadan hemen önce… NATO’nun askeri kanadına geri dönmek istediler.

NATO zirvesinde karar verilecekti.

Obama yönetimi Fransa’yı destekliyordu.

Elimize büyük bir fırsat geçmişti…

Çünkü, Türkiye’nin veto hakkı vardı.

Türkiye onay vermezse, NATO’nun askeri kanadına dönemezlerdi.

ABD’yle pazarlık edip, istediğimiz her şeyi yaptırabilirdik, mesela, patriot alabilirdik, “ver patriotları, al onayı” diyebilirdik, kuzu kuzu vermek zorundaydılar.

Yapmadık!

Hiçbir şey talep etmedik, kuzu kuzu onay verdik.

Fransa, Akp hükümetinin bu vahim hatasıyla, en ufak bedel ödemeden, NATO’nun askeri kanadına katıldı.

Ve, NATO şemsiyesi altında Libya’yı ilk Fransa vurdu!

Böylece, Libya petrolüne kimin oturacağı belli olmuştu!

Fransa’nın başrol kaptığı senaryoda, figüran durumuna düşmüştük.

Sayın hükümetimiz hatasından ders almak yerine, tam tersini yaptı.

Dünya lideri pozlarına bürünüp, Libya’daki savaşa dahil oldu.

Tezkere çıkardık.

Dört fırkateyn ve denizaltı göndererek, NATO harekatına katıldık.

Yetmedi… İzmir’i NATO hava harekatının merkezi yaptık.

Kıbrıs Barış Harekatı sırasında ABD ambargo uygularken, bize en büyük desteği veren, en büyük yardımı yapan Kaddafi’yi sırtından hançerledik.

Üstelik…

Fransa cumhurbaşkanı açık açık “bu bir haçlı seferidir” diyordu.

“Tanrı’ya şükür ki, haçlı seferine önderlik ediyoruz” diyordu.

Sayın dindar hükümetimiz, haçlı seferine bizzat katılmıştı.

Denizden ablukanın komutası, İtalya’daydı.

Emri altına girdiğimiz komuta gemisinin adı, Andrea Doria’ydı.

Yani, Papa’nın çağrısıyla Osmanlı’ya savaş açıp, Preveze’de Barbaros’a yenilen haçlı donanmasının komutanı Andrea Doria’nın adını taşıyordu.

Sayın dindar hükümetimiz, bütün sembolik değerleriyle haçlı seferi olduğu ilan edilen harekatta, Andrea Doria’nın safındaydı.

Kaddafi linç edilerek öldürüldü.

Dövdüler, bıçakladılar, kurşunladılar.

Cesedini yerlerde sürüklediler.

Kameraya alıp, dünyaya seyrettirdiler.

150 binden fazla Libyalı öldürüldü.

Sayın dindar hükümetimiz, Kaddafi’yi bu şekilde linç ederek öldürenlere para yardımı yapıyordu!

Ali Babacan o dönemde asrın liderimizin başbakan yardımcısıydı.

Gururla anlatıyordu.

“100 milyon dolar verdik” diyordu.

“100 milyon dolar 1.100 kilo geliyor, tamamını yüklersek riskli olur diye düşündük, uçağı düşürür diye korktuk, 10 milyon doları uçakla gönderdik, kalanını Türkiye’de elden teslim ettik” diyordu.

Toplam 300 milyon dolar verdik.

Kaddafi’yi öldüren köktendincilere para verdiğimiz için övünüyorduk!

O sırada…

ABD yönetimi, Kaddafi’den doğan otorite boşluğuna, CIA maşası general Hafter’i monte ediyordu.

Sayın hükümetimizin ruhu bile duymuyordu!

Gene o sırada…

Yunanistan boş durmuyordu.

İyon denizi’yle Girit adası’nın güneyindeki 39 bin kilometrekarelik deniz alanını, Libya’ya ait olmasına rağmen, kendi lehine sismik araştırma sahası ilan etti.

Oldubittiyle gasp edilen bu alan, Türk kıta sahanlığıyla çakışıyordu.

Yani, Yunanistan sadece Libya’nın değil, Türkiye’nin haklarına da oturuyor, bizim sınırlarımıza da yayılıyordu.

Sayın hükümetimiz gıkını bile çıkarmadı, itiraz etmedi!

E baktılar ki, Türkiye çıtını çıkarmıyor… Bir hamle daha yaptılar, kendilerine ait olmayan söz konusu alanları, gene oldubittiyle, Yunanistan adına tescil ettirmeye başladılar.

Petrol ve doğalgaz araştırma-işletme ihalaleri açtılar, anlaşmalar imzaladılar.

Ege ve Akdeniz sahillerimizde 16 adamızı işgal ettiler.

Egaydaak denilen, egemenliği devredilmemiş ada, kaya ve kayacıklara resmen oturdular, bayrak diktiler, asker çıkardılar.

Sayın hükümetimiz bunların hepsine göz yumdu!

Bu arada, Rumlar da harıl harıl çalışıyordu.

Malum, milli kahramanımız Denktaş’ı da sırtından bıçaklayıp, yes be annem yöntemiyle Rumların AB’ye girmesini sağlamıştık…

Kıbrıs Rum Kesimi, AB’ye üye olur olmaz, Mısır’la, İsrail’le, Lübnan’la Suriye’yle masaya oturup, petrol-doğalgaz anlaşmaları imzalamıştı.

Dünya lideri (!) Türkiye, uyumaya devam ediyordu.

Şak…

General Hafter’e bağlı Libya Ulusal Ordusu, Türkiye’ye ait insansız hava aracını düşürdü.

Libya karasularına yaklaşan Türk gemilerini “düşman hedefi” kabul edeceğini açıkladı.

(General Hafter, aslında Kaddafi’nin genelkurmay başkanıydı.

Libya’yla Çad savaşırken, esir düştü, Kaddafi tarafından kaderine terkedildi, CIA operasyonuyla kaçırıldı, ABD’ye götürüldü, Kaddafi’ye karşı darbe girişiminde bulundu, başaramadı.

Kaddafi öldürülünce Libya’ya geri döndü, Tobruk’ta kendi hükümetini kurdu, Derne’yi Bingazi’yi Fizan’ı komple ele geçirdi.

ABD, Rusya, Fransa, Mısır, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri tarafından destekleniyor.

Daracık bölgeye sıkışan Trablus hükümeti ise, sadece sayın hükümetimiz ve Katar tarafından destekleniyor!

Trablus hükümeti, Libya topraklarının sadece yüzde 6’sını kontrol edebiliyor!

General Hafter’e bağlı Libya Ulusal Ordusu şu anda ağır yığınak yapıyor, pek yakında Trablus’a girmelerine kesin gözüyle bakılıyor.)

Hal böyleyken…

Sayın hükümetimizin muhteşem hataları nedeniyle iş işten geçtikten sonra…

Hadiseler bizim açımızdan berbat ötesi hale geldikten sonra…

Sayın hükümetimiz, denizdeki haklarımızın korunması için Trablus hükümetiyle deniz sınırı mutabakatı imzaladı.

Yunanistan bir saniye bile beklemedi, Trablus hükümetinin Atina’daki büyükelçisini sınırdışı etti, Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği’ne başvurdu, Türkiye’ye yaptırım kararı alınmasını istedi.

Asrın liderimiz rest çekti, “Libya’ya asker gönderebiliriz” dedi.

Özetlersek…

Fransa NATO’ya kimin taviziyle girdi?

Rumlar AB’ye kimin sayesinde girdi?

Yunanistan petrol denizine kimin sayesinde oturdu?

Kaddafi kimin sayesinde öldürüldü?

General Hafter’e kimin sayesinde düşman olduk?

Libya’yı kimin sayesinde kaybettik?

Ege’de neredeyse ayağımızı denize sokamayacak hale geldik, Akdeniz’de sıkışa sıkışa Antalya körfezine kimin yüzünden sıkıştık?

Yanlışlıklar silsilesinden biraz olsun ibret almak gerekir.

Koskoca devletin işporta tezgahı gibi günübirlik kararlarla yönetilemeyeceğini kavramak gerekir.

İngiltere, Almanya, Fransa ve “şahsım” dörtlü zirve yaptık diyen asrın liderimizin “şahsen” asker göndermesinde elbette sakınca yok.

Ama, Türkiye Cumhuriyeti göndermese iyi olur!