Yeşillerin önlenemez yükselişi
Fransa’da hafta sonu yapılan seçimlerde Yeşiller büyük bir zafer kazanarak büyük şehirlerin birçoğunda belediye başkanlıklarını kazandılar. Lyon, Bordeaux, Strazburg, Poitiers, Besançon ve Marsilya’da yeşil adaylar başkanlık koltuğunu elde ettiler.
Halka daha yakın, devleti değil, insanı yücelten, çevreye duyarlı, savunma harcamalarında ciddi kesinti talep eden, sosyal hizmetler konusunda daha cömert ve refahı düşünen bir politika, Avrupa’da giderek zemin kazanmaya başladı.
Yeşiller ve çevreci partiler, geçen yıl yapılan Avrupa Parlamentosu seçimlerinden başarıyla çıktı. Yeşiller; Almanya, Fransa, İngiltere (İskoçya, Galler) ve İrlanda'da, Finlandiya'da, Belçika'da oylarını arttırdılar. Sol ve aşırı solunda oyları Yeşillere kaydı. Klasik Sosyal Demokrasi partilerinin seçmenleri, büyük oranda Yeşillere kaydı.
Almanya'da Yeşiller Partisi, muhafazakar partinin ardından ikinci sıraya yerleşti. Fransa’da üçüncü, İngiltere’de ‘kilit parti’ konumuna yükseldi.
Avrupa'da artık Yeşillerin ve çevreci partilerin bu başarısının geçici olmadığını söyleyebiliriz. Siyasetin hep merkezinde olan Muhafazakar ve Sosyal Demokrat partiler hızla geriliyor. Ekonomik kriz, seçmenin gözünde serbest piyasa modelini savunan merkezci partileri zayıflattı. Çözüm üreten ve vatandaşın cebine düşünen, refahını ön planda tutan ve çevreye duyarlı siyaset yapan Yeşilleri güçlendirdi.
Yeşillere ve çevreci partilere oy veren seçmenin profiline bakınca, işçi sınıfının, "yeni orta sınıf" olarak tanımlanan, ileri teknoloji, iletişim, hizmet sektörü ve simgesel/kültürel üretim sektöründe çalışan, Avrupa Birliği yanlısı yüksek eğitimli kesiminin varlığı özellikle dikkat çekiyor. Geleceği ön planda tutan, umutlu ancak bir o kadar da uygarlığın geleceğinden kaygılı bir kesim bu.
Sağ ise, milliyetçi yabancı düşmanı sağ popülist seçmene hitap eder konumda kaldı. Solun temsilciliği de iklim krizi gibi küresel sorunların ancak uluslararası işbirliği ve sosyal adalet üzerinden çözülebileceğini savunan Yeşillere ve çevreci partilere bırakılmış görünüyor. Kamuoyu yoklamaları Avrupa genelinde yüzde 50’den fazlasının iklim krizi ve çevre konularında büyük kaygı duyduğunu gösteriyor. Hatta henüz oy vermemiş olan gençlerin, anne ve babalarını yeşillere oy vermeye zorladıkları yine araştırmalarda yer alıyor.
Yeşil ve çevreci hareketin önünde zorluklar da var. Uygarlığın geleceğini koruyabilmesi için, toplumsal dengeleri sarsacak sosyal ekonomik politikaları topluma kabul ettirebilmesi gerekiyor. Dinamik ve halkla iç içe bir politika yürüten, halktan toplanan vergileri, sanayide ve tarımda doğru kullanıp, tüketicileri ve üreticileri destekleyen, yeni enerji kaynakları için büyük altyapı yatırımlarına yönlendirmesi önem arz ediyor.
Sonuçta. Yeşil siyaset Avrupa’da büyük bir ivme kazandı ve halk tarafından da benimsendi. Geriye dönüşü pek mümkün değil. Darısı Türkiye’ye mi desek… Çok mu hayal kuruyorum ?