Yerel seçim bir kurtuluş olur mu?
* * *
Türkiye geçen yüzyılda yarım bıraktığı bir hesaplaşmayı tamamlamak zorundadır. Dinci gericilikle hesaplaşmasını bitirmemiş, din-tarım toplumunun eleştirisini tamamlamamış hiçbir ülkenin -burjuva anlamda da olsa- demokratikleşmesi mümkün değildir. Bir ülkenin, yoluna böyle bir tarihsel yükle devam etmesi imkansızdır. O toplum, son çözümlemede, tarihin iki tarafından birine kaçınılmaz olarak devrilecektir.
Eğer Türkiye bu hesaplaşmayı tamamlayamaz ve bu yükten kurtulamazsa, zaten uzun zamandır içine girdiği sürecin kaçınılmaz sonucu olarak, hibrit bir rejime dönüşerek Pakistan’laşacaktır. En az kötü olan olasılık budur. En kötü olasılık ise, bütün enerjisini yitirmiş, kendisini oluşturan unsurlarına doğru ayrışarak ufalanmış, kıytırık bir bölge ülkesine, bir hurma cumhuriyetine dönüşmektir.
Bu nedenle, 31 Mart 2019 yerel seçimleri, deyim uygunsa “köprüden önce son çıkış” için bir şansa dönüşebilir. Burada kimin kazandığı değil, daha çok kimin kaybettiği önemli olacaktır. Dolayısıyla öncelikli amaç, siyasal İslamcı hareketin gücünü ve yükselişini kırmak, hile ve takiye ile kurduğu toplumsal-siyasal hegemonyayı yıkmak (en azından sarsmak), tarihsel ve moral inisiyatifi yeniden ele geçirmek şeklinde belirlenmelidir.
Kazanabiliriz. Bu zor, ama imkansız değil. Toplum yeniden kaderine el koyabilir. Çünkü, her şeyden önce, toplumun çok büyük kesiminin, Arap-Selefi yobazlığına teslim olması imkansız görünüyor. Diğer taraftan, Erdoğan’ı ve AKP’yi iktidara getiren bütün iç ve dış dinamikler de köklü şekilde değişmiş durumda. Bunu gören Erdoğan iktidarı, tarihsel ömrünü uzatmak ve geri dönüş eşiğini aşmak istiyor. Zaten bu nedenle hırçın, saldırgan ve baskıcı davranıyor.
* * *
Bugün asıl yakıcı ihtiyaç, Türkiye’nin cumhuriyetçi, laik ve demokratik seçeneğini oluşturmaktır. Dolayısıyla, toplumun en geniş kesimlerini içine alacak demokratik ve cumhuriyetçi ittifakı kurmak, bütün ilerici muhalefet odaklarını böyle bir zeminde buluşturmak, tarihsel bir sorumluluk olarak önümüzde durmaktadır. Bu nedenle, 31 Mart’ta, yani ülkenin bir kez aha geldiği bu kader eşiğinde, halka kararlılık ve cesaretle önderlik etmek gerekiyor.
CHP’ye yönelik eleştirilerimiz ne olursa olsun, gücü ve etkinliği nedeniyle bu parti böyle bir ittifakın hem merkezinde ve hem de önünde olacaktır. Beğensek de beğenmesek de realite budur. Ülkenin asıl talihsizliği ise, CHP’nin solunda güçlü ve dengeleyici bir siyasal hareketin bulunmamasıdır.
Daha somuta ve güncele gelirsek, tablo şudur; CHP ve İYİ Parti arasında, tarif ettiğimiz gibi olmasa da, bir ittifak sağlanmış görünüyor. HDP’nin de bu ittifaka destek vermeye hazır olduğu anlaşılıyor. ÖDP gibi sosyalist partiler ise bir şekilde (lokal olarak) bu girişimin içinde yer alıyor. İşte bu siyasal kombinezon bize ciddi bir olanak sunuyor. O nedenle, solculuğumuz lekelenir ya da bu adaylara oy verilmez gibi kaygıları bir yana bırakarak, cesaretle bu ittifakın oluşması, doğru bir siyasal hatta kazanılması ve başarıya ulaşması için çalışmak gerekiyor.
CHP’nin gösterdiği adayları beğenmesek de, bu partinin sağdan gelen isimlere toplumu mahkum etmesini kabullenmesek de –eleştirilerimizi geri çekmeden- asıl hedefin AKP’yi ve İslamcı hareketi yenilgiye uğratmak olduğunu görmeliyiz. Asıl enerjimizi ve dikkatimizi, halkın iradesinin sandıkta bir kez daha çalınmasını önlemeye vermeli, böyle bir girişimin olması halinde, halkın göstereceği tepkiye önderlik etmeye hazır olmalıyız.
Sonuç olarak, yukarıda işaret ettiğim tarihsel hesaplaşma eşiği, görünenin ötesinde daha derin bir oylum ve anlam kazanıyor. Öyle ki, bu gerilim ucu iç savaşa kadar açılacak bir çatışma potansiyelini içinde taşıyor. AKP iktidarı ve İslamcı hareket zaten bu olasılığı hesap eden bir hazırlık yapıyor. Bunu biliyoruz. Bu bakımdan, önümüzde siyasal ve toplumsal bakımından sert, çatışmalı ve ülkenin canını yakabilecek bir süreç bulunuyor.
Ancak unutulmamalı ki, eğer gereği yapılır ve doğru bir siyasal-toplumsal mücadele hattı kurulabilirse, bir önceki çağın değerler dünyasına yaslanan İslamcı hareketin kazanma şansı bulunmuyor. Yok eğer “gereği” yapılamazsa, ülkeyi bir felaket bekliyor.
Dolayısıyla önümüzdeki yerel seçimler, Türkiye’nin cumhuriyetçi, demokratik ve ilerici güçleri için toparlanmak, felakete doğru gidişi durdurmak, güç biriktirmek ve nihayet yeniden özgüven kazanmak için bir şans sunuyor. Nesnel (objektif) tablo budur. Yani, adayların isminin ve niteliğinin ötesine geçen, onları aşan bir durum söz konusudur.