Yenilmesi zor, taviz vermez!
Jorge Jesus (J.J.).
Oyunu anlatmaya ve yorumlamaya çalışan futbol aktörlerinin zihin haritalarını yeniden çizen Jesus, sahip olduğu kültürü ve vizyonuyla, yerli teknik direktör profillerinden de tamamen ayrılıyor.
J.J. yönetim modeline bakıldığında:
Bir teknik direktörün gerçek değeri sürekli transfer istemekle değil, yönettiklerini ne kadar geliştirdiğine bağlıymış.
Saha içinde futbolcuların takımına ve rakibine karşı etik davranışlar sergilemesinde, teknik direktörün ahlaki değerleri önemliymiş.
Değişimi adaletli ve güvenilir yapılabilmek için bilgi sahibi olmak şartmış.
Çözüm odaklı olabilme yetisi önemliyken, bu yeti tüm takımda ve camiada güven duygusunu da kuvvetlendirebiliyormuş.
Teknik direktör, bir yandan oyuncularını keşfederken aynı zamanda oyuncuların da kendilerini yeniden keşfetmesini sağlayabiliyormuş.
Çıkar konuşurum diyerek ne konuştuğu anlaşılamayan teknik direktörler, aslında yaptıkları işi ya bilmiyor ya da anlatmakta yetersizmiş.
Neyi bildiğini aktarabilmek, bir teknik direktörün iletişim gücünü gösterirken, futbolcu ve medya iletişimini etkili bir şekilde yönetebilmesinde de başat rol oynuyormuş.
En ufak temasta yere yat, - aslında bu davranış rakibe haksızlık yapmaktır - hakemi yanılt anlayışı yerine; futbolcunun en güçlü rakip temaslarda ayakta kalmasında, teknik direktörün etik değerleri benimsetmesi ve oyuncunun kendi gücüne inanmasını sağlamak önemliymiş.
Oynamanın verdiği haz; izleyenin nefessiz kaldığı ama Fenerbahçeli futbolcuların nefesinin tükenmediği deparlarda görülebilirmiş.
Bir teknik direktör maç boyunca destansı akıl oyunları, saha istilaları ile izleyenlere duygu patlaması yaşatılabilirmiş.
Kendilerini yeniden ve yeniden keşfetmesi bağlamında bu anlar futbolcuların gelişimi, takıma bağlılığı ve kazanılacak zaferler için önemliymiş.
Tüm bu başlıkları bir araya getirdiğimizde yenilmesi zor, taviz vermeyen bir takımı, teknik direktörüyle birlikte seyretmek, bu sene ligin marka değerini ve Avrupa futbolunda itibarı arttıran en önemli unsur olacağı görülüyor. Jorge Jesus’un ülkemiz futbolunda olması bazı yerli teknik direktörlerin kendilerini geliştirmeleri adına da önemli bir fırsat.
*Jorge Jesus ile ilgili, 7-Haziran-2022 tarihinde yazdığım makalemi okumanızı öneririm.
https://tele1.com.tr/elit-pazardan-kirilganliga-jorge-jesus-637592/
Medyanın ezberi bozuldu!
Bu konuda çok yazıldı. Spor medyasının bir bölümü kendini eleştirdi, hatta Fenerbahçeli futbolcular için son derece keskin, olumsuz ifadeler kullanan yorumcular özür diledi.
Centilmenlik, sadece saha içinde görev alan futbolculardan beklenmemeli, yorumcuların da bu nezakette olduklarını görmek son derece kıymetli.
İlk bölümde bahsettiğim alt-üst olma meselesi, spor medyasının bir karşılaşmayı okuma şekline de etki etti.
Futbol izleyicisinin zihnini yönetmek ve kontrol altında tutmak amacıyla çeşitli teknikler geliştirmiş olan medya, futbol kültürünün de oluşmasını sağlayan başlıca aktör. (Kulüpler bu noktada hiç yok maalesef)
Sporu/futbolu izleme ve dinleme üzerinden öğrenen izleyici kitlesinin kültürü futbol medyasının sunumlarıyla şekilleniyor.
Dolayısıyla sporseverlerde, medyayla aynı bakış açısına ve konuşma diline sahip oluyor.
Taraftarların hatta teknik direktör ve kulüp başkanlarının bakacağı yön yine medya tarafından belirleniyor.
Birçoğu kanaat önderi olan bu kişiler, futbol kültürünü olumsuzluk ve memnuniyetsizlik üzerine inşa edince, kullanılan dil de her zaman sporun centilmenlik ve saygı dilinin aksi oluyor. Hep aynı sözler, kemikleşen bir dil ve bakış açısı oluşmuş durumda.
Örneğin: “Kazanan 11 bozulmaz… 3’lü savunma yanlış, 4’lü savunma doğru… Ligi iyi bilen teknik direktör makbul… Bir haftada iki maç oynanmaz, takım dinlenmeli… Çok gol atmak rakiple dalga geçmektir… İkinci devre oyuncu değiştirdi hatasını düzeltti… Tek sıkıntı defansın arkasına atılan toplarda… Sezonu erken açan takım düşüş yaşar… Rotasyon da ne? … Oyuncu değişikliklerini bilmiyor… Yanlış 11 sahaya sürdü… Maçın kırılma noktasıydı… Hakemler çok dikkatli olmalı… Ocak’ta operasyon var… Geçiş oyunu…”
Bu ezberlerden sadece ikisine doğurduğu sonuç açısından bakmak yeterli.
Fenerbahçe rakibini 5-0 yenmiş.
Yapılan yorumlarda “Jesus’un, defansın arkasına atılan toplara çözüm bulması gerekiyor” deniyor.
Ama takım defansın arkasına atılan toplardan bir tane bile gol yememiş!
Maçın skoru 5-0.
Demek ki teknik direktör ve sahada futbolcular bunun önlemini almış.
Nasıl bir önlem alınmış yorumcu bunu göremiyor.
Dolayısıyla izlediği karşılaşmanın ne olduğunu, yorumculardan öğrenerek oyunu anlamaya çalışan izleyici de göremiyor ve taraftarlarda aynı konuyu sorunmuş gibi tekrarlamaya başlıyor.
Ya da “Arda neden oynamıyor” diye ısrar ederken futbol yorumcu ve yazarının, teknik direktörün basın toplantısını dinlemeden yazı yazdığı anlaşılıyor. Taraftara doğru bilgi ulaştırılmayınca o da başlıyor, “Arda neden oynamıyor?”
Bunları görebilmek konuşabilmek ve beraberinde oyunu keyifli hale getirebilmek için, bilgi önemli. Türkiye’de spor ve oynan futbol, spor biliminden, disiplinlerarası bilgiden uzak yorumlanarak aktarılıyor.
Bu nedenle yukarıda en belirgin olarak yazdığım ezberler üzerinden saatlerce hatta yıllarca programlar yapıldı, yapılmaya devam ediyor.
Ne kaliteli teknik adamlar hem bu nedenle hem de kulüp başkanlarının spor yönetimini ve iletişimini bilmemeleri sebebiyle gönderildi.
Kulüpler büyük tazminatlar ödemek zorunda kaldı.
Jesus konu ve gündem yönetiminde son derece başarılı olduğu için, spor medyasına bilgi vermeye, bakış açısını genişletmeye devam ediyor.
Bu yolda kimi yazar ve yorumcular ezberlerinin farkına vardı, “ezberlerimizi bozan Jesus” diyerek gazetelerinde manşet attı, kimi farkına varmakta zorlanıyor.
Şimdilik futbol medyasında ve dolayısıyla izleyicisinde Fenerbahçe için ezberler askıya alınmış gibi görünüyor.
Bugüne kadar spor medyasının algıları şekillendirmesiyle hep teknik adamlar ve başkanlar endişe veren bir haldeyken, bu kez Jesus’un varlığıyla futbol medyasının kendisi endişe veriyor.