Yeniden başlayan Balyoz Davası duruşması ertelendi

Yayın tarihi: 22 Ekim 2021 Cuma 3:34 pm - Güncelleme: 22 Ekim 2021 Cuma 4:01 pm

Yeniden başlayan Balyoz Davası‘nda ilk duruşma görüldü. Çetin Doğan’ın savunma yaptığı duruşma 18 Şubat’a ertelendi. Doğan savunmasında “Suçlama var, kanıt yok” dedi.

Yargıtay 16. Ceza Dairesi’nin FETÖ’nün Balyoz kumpasına ilişkin davada beraat eden 7 sanık hakkındaki kararı bozmasının ardından ilk duruşma bugün görüldü. Anadolu Adliyesi 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılan duruşma 28 Şubat Davası nedeniyle tutuklu bulunan Çetin Doğan savunma yaptı. Davanın duruşması 18 Şubat 2022’ye ertelendi.

Doğan savunmasında “Yargıtay ilamında benimle birlikte yedi sanık hakkında “Darbeye Teşebbüs” suçunun işlenmediğini kabul etmekle beraber, “Suç için İttifak” suçlaması yapılmıştır. Ne var ki; kendi içerisindeki maddi hatalar ve çelişkilerle dolu olmasından alelacele hazırlandığı anlaşılan söz konusu ilamın suçlamaya ilişkin ‘Maddi olgularla desteklenen geçerli hiçbir kanıt’ ortaya koyamadığı açıkça görülmektedir” dedi.

DOĞAN: SUÇLAMA VAR, KANIT YOK

Doğan’ın savunması şöyle:

“Kamuoyunca ‘Balyoz Kumpas Davası’ olarak nitelendirilen davaya ilişkin Anayasa Mahkemesi 18.06.2014 tarihli kararıyla bütün sanıklar için görülen davada ‘Hak İhlalinin Varlığına’ ilişkin oybirliği ile karar vermiştir. Müteakiben Sayın Mahkemenizce söz konusu davaya bakılmış; bütün sanıklar hakkında 31.03.2015 tarihinde beraat kararı verilmiştir. Gerekçeli Kararda Yargıtay İlamında da atıfta bulunulan şu ifadeler yer almaktadır:

‘Her ne kadar plan Seminerinde bir kısım sanıklar amacını aşan konuşmalar yapmış ise de, isnat olunan suça ilişkin yasa maddeleri uyarınca bunların suç oluşturabilmesi için kişisel düşünce ve fikirlerin açıklanması bazında kalmayıp daha ileri aşamaya geçilmesi; en azından bir araya gelerek darbe yapılması konusunda maddi olgularla desteklenecek şekilde bir anlaşmaya varılmasını gerektiğini belirterek sanıkların 765 sayılı TCK’nın 147. maddesi ve 5237 sayılı TCK’nın 312. maddesinde belirtilen eylemleri gerçekleştirmeye teşebbüs ettikleri veya BU SUÇLAR/ İŞLEMEK İÇİN MADDİ OLGULARLA DESTEKLENECEK ŞEKİLDE İTTİFAK YAPTIKLAR/ YÖNDE BİR KANAAT VE SONUCA VARILMADIĞINI KABUL ETMİŞTİR.’

Sayın Mahkemenizin 31 Mart 2015 tarihinde verdiği karar İstanbul C. Başsavcılığınca temyiz edilmiş, Yargıtay 13. Ceza Dairesi’nce altı yılı aşkın süre sonra 14 Haziran 2021 tarihinde görülen dava konusu ilam yayınlanmıştır. Yargıtay ilamında benimle birlikte yedi sanık hakkında “Darbeye Teşebbüs” suçunun işlenmediğini kabul etmekle beraber, “Suç için İttifak” suçlaması yapılmıştır. Ne var ki; kendi içerisindeki maddi hatalar ve çelişkilerle dolu olmasından alelacele hazırlandığı anlaşılan söz konusu ilamın suçlamaya ilişkin “Maddi olgularla desteklenen geçerli hiçbir kanıt” ortaya koyamadığı açıkça görülmektedir.

Bu noktada dikkatlerden kaçmayacağına inandığım yargının büyük ölçüde siyasetin vesayeti altında olması ve siyaseten temyiz edilen davanın Yargıtay’ın raflarından indirilmesi için uygun koşulların yaratıldığına inanılmasıdır. Bu bağlamda Yargıtay 16. Ceza Dairesinin Başkan ve üyelerinin, son dönemde değiştirilmesiyle olduğunu da belirtmeliyim.

Yargıtay 16. Ceza Dairesince kendi içerisinde çelişkili ve maddi hatalarla dolu bir ilamın hazırlanmış olmasını sayın üyelerinin neredeyse yüz binlerce sayfayı bulan Balyoz davası dosyalarının kısa sürede incelemeye imkan bulamamış olmaları bir haklı mazeret olabilir mi, bilemiyorum. Bu bağlamda 1. Ordu Plan Seminerinde yapılan çalışmaların baz alındığı “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo”(OYTS) asker kişiler olmadıklarından bir plan olarak da algılamış olabilirler. Bu nedenle öncelikle Yargıtay ilamında kavram karışıklığına ve muğlaklığa yol açan “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo”(OYTS) konusunda bir açıklama gereğini duymaktayım. Bilahare Yargıtay İlamında yer alan maddi hatalar ile çelişkili ifadelere yer vereceğim. Hukuki değerlendirmeleri bihakkın yapacağına inandığım sayın avukatlarıma bırakacağım.

“OLASILIĞI EN YÜKSEK TEHLİKELİ SENARYO NEDİR, NE DEĞİLDİR?”

Türk Silahlı Kuvvetlerinde Harp Oyunu, Plan tatbikatı, plan seminerleri mevcut planların denenmesi, geliştirilmesi ve gerektiğinde alternatif planların hazırlanmasına imkan vermek için, mevcut zaman dilimine ilişkin politik/askeri gelişmeler değil, gelecekte yaşanabilecek askeri/politik gelişmeler dikkate alınarak hazırlanan senaryolara göre icra edilir. Bu bağlamda 05-07 Mart 2003 tarihlerde icra edilen Plan Semineri için de özgün bir senaryo hazırlanmıştır.

Seminer senaryosunun temeli Türk/Yunan sorunlarının iki ülke arasında silahlı bir çatışma çıkma olasılığının hangi şartlarda ortaya çıkabileceği varsayımına dayandırılmıştır. Esasen olası bir Türk-Yunan harbinin hangi şartlarda başlayabileceği konusunda temel olan varsayım, T.C. Hükümetince yayınlanan ‘Çok Gizli’ gizlilik derecesine sahip ‘Milli Siyaset Belgesi’ ile bu dokümana dayalı olarak hazırlanan 18 Mart 2000 tarihli ‘Türkiye’nin Milli Askeri Strateji (TÜMAS) Dokümanı’ içeriğinde genel çerçevesi çizilmiş bulunmaktadır. Aşağıda TÜMAS’dan alıntısını yaptığım değerlendirmeler bu konuya yeterince açıklık kazandırmaktadır:
Bir ön şart olmamakla beraber; Türkiye’nin irticai, yıkıcı ve bölücü faaliyetlerin yarattığı iç tehdide angaje olmasını avantaj olarak değerlendirerek,

• Yunanistan’ın Ege’de Egemenliği Antlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş ada, adacık, ve kayalıklar {EGAYDAAK), karasuları veya diğer Türk-Yunan sorunları ile ilgili konularda Türkiye aleyhine emrivakilere kalkışması,
• Yunanistan ile mevcut bu durumdan cesaret alarak ve Yunanistan ‘ın da desteği ile Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin K.K.T.C. ile çatışmaya girmesi,
• Türkiye aleyhine gelişen bu konjonktürden istifade ederek ve dış güçlerin desteği ile K.lrakta bir Kürt Devletinin ilanı,
Bu çerçevede ortaya konan OYTS kavramı sadece TÜMAS’ta değil, 1998 tarihli Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde de varlığı Tümg. Mehmet Daysal Başkanlığında teşkil edilen Bilirkişi Heyetinin Raporunda vurgulanmaktadır.
Bilindiği gibi Yunanistan ile Türkiye arasında beş ana sorun vardır:

• Birincisi, Karasuları Sorunu:
(Yunanistan’ın Türkiye’nin taraf olmadığı Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesine göre Ege denizindeki karasularını 12 mile çıkarma hakkı olduğunu iddia emmekte bu hakkı saklı tuttuğunu beyan etmektedir. Bu iddianın gerçekleşmesi durumunda ülkemizin Ege denizinde açık denizlere çıkma imkanı kalmayacak, adeta abluka alına alınmış olacaktır.)

• İkincisi, güncel ‘Kıt’a Sahanlığı’ sorunu,

• Üçüncüsü, kronikleşmiş ‘Hava Sahası sorunu, (Yunanistan hala karasuları 6 mil olmasına rağmen hava sahasını 1931 yılında yayınladığı bir kraliyet genelgesiyle 10 mile çıkarmış olup Türkiye tarafından tanınmamıştır.)

• Dördüncüsü, yine kronikleşmiş, Yunanistan’ın uluslararası sözleşmelere aykırı olarak EGE Denizi’nde belirli adaları fiilen silahlandırılmış olmasıdır.

• Beşincisi, aidiyeti anlaşmalarla Vunanistan’a verilmemiş ada, adacık ve kayalıkların kendisine ait olduğunu iddia ederek bunlardan bir kısmını fiilen işgal etmiş olmasıdır.

Bu sorunlar içerisinde en önemlisi kuşkusuz “karasuları” sorunudur. Bu sorunun şu veya bu şekilde sonlandırılmasının diğer sorunlara yansıması kaçınılmazdır. Yunanistan’ın karasularını 6 milden 12 mile çıkarma niyetinin ortaya çıkmasından sonra T.C. Hükümeti Yunanistan’ın böyle bir girişimde bulunması halinde bunu ‘Harp Sebebi’ (Causes Belli) sayacağını dünya kamuoyuna ilan etmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi de hükümetin bu kararını oy birliği ile onaylamıştır.

Söz konusu karar T.C. Hükümetleri tarafında hazırlanan ‘Milli Siyaset Belgesine’, Genelkurmay Başkanlığınca hazırlanan “Türkiye’nin Milli Askeri Strateji” (TÜMAS) dokümanlarına yansıtılmış ve bu bağlamda TSK’lerince planlar hazırlanmıştır.

1. Ordu Plan Seminerinin icra edildiği dönemde Türk ve Yunan silahlı Kuwetleri mukayese edildiğinde Türk Kara, Deniz ve Hava Kuwetleri bakımından bariz bir üstünlüğü bulunduğundan dolayı mevcut şartlar altında Yunanistan’ın karasularını genişletme kararı alabilmesi Türkiye’nin kararlı tutumu nedeniyle olası değildi.

Milli Askeri Strateji dokümanında “Ülkemizin başka cephelerde askeri/siyasi angajmanları bulunduğu bir ortamı” Yunanistan’ın karasularını 6 milin üzerine çıkarmak için bir fırsat olarak kullanabileceği belirtilmiştir. Bu esas değerlendirme ışığında hazırlanan “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryoda” Yunanistan’ın karasularını genişletme için fırsat saydığı ortam şu şekilde yaratılmıştır:

• Kuzey lrak’ta, Güneydoğu Anadolu’da, Türkiye’nin güvenliğini tehdit eden ciddi gelişmeler nedeniyle 1. ordu birlerinin bir bölümü Güneydoğu Anadolu’ya kaydırılmış;

• Yurtiçinde bir kısım irticai odak noktaları şeriat isteriz söylemleri ile ayaklanma eylemleri başlamış;

• PKK ve TİKKO terör örgütlerinin yurt sathındaki eylemleri yaygınlaşmaya başlamış;

• Kıbrıs’ta olumsuz gelişmeler paralelinde çatışmalar çıkmış, Türkiye- AB ilişkileri kopma sürecine girmiştir.

Sonuç olarak, 12 Aralık 2002 tarihinde hazırlanarak K.K.K.lığına ve Plan Seminerine katılacak birimlere gönderilen OYTS’nin bir plan değil, mevcut EGEMEN HAREKAT PLANl’NIN öngörülen olası askeri ve siyasi koşullarda irdelenmesini için hazırlanan jenerik bir senaryodu.

Bu konu ayrıntılı olarak Gnkur. Başkanlığınca Tümg. Mehmet Baysal başkanlığında teşkil edilen kendi dallarında uzman beş kişilik bilirkişi heyetinin hazırladığı 3000 sayfalık raporda ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Yargıtay ilamında söz konusu rapor göz ardı edilmiştir. Hiç olmasa Sayın Mahkemenizin ‘Gerekçeli Kararını’ dikkatle incelemiş olsalardı hazırladıkları ‘İlamda’ mebzul miktarda bulunan maddi hata ve çelişkilere düşmeyebilirlerdi.

Seminerde tartışılan konuların kapsam ve mahiyeti özet olarak;

• Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarması halinde uygulanacak EGEMEN HAREKAT PLANININ OYTS’de öngörülen şartlar içerisinde uygulanabilirliği irdelenmiştir.
• Egemen Hrk. Planı ekleri ile beraber bir bütündür. Plan olası bir harpte 1. Ordunun organik kuruluşundaki birlikler ile Gnkur. Başkanlığınca tahsis edilen Stratejik ihtiyatların kullanılmasına ilişkin manevra planları ile destek planlarını ve ‘Geri Bölge Emniyet Planını’ ihtiva eder. Bu bağlamda Planın EK-O’su Sıkıyönetim Planıdır. OYTS’de sıkıyönetimin T.C. Hükümeti tarafından ilan edildiği varsayılmıştır.
• Plan Seminerinin yapıldığı tarihte 1402 sayılı Sıkıyönetim kanunun yürürlükte olduğu, bu kanunun 2. maddesi ‘a’ fıkrasında “Sıkıyönetim altına alınan yerlerde genel güvenlik ve asayişe ilişik zabıta kuvvetlerine ait görev ve yetkiler Sıkıyönetim komutanlığına geçer. Zabıta kuvvetleri bütün teşkilatı ile Sıkıyönetim Komutanının emrine girer” hükmü bulunmaktadır. Bu nedenle Sıkıyönetim Komutan ve yardımcılarının 3201 sayılı Emniyet teşkilatı Kanunu, 2803 sayılı
jandarma teşkilatı Görev ve Yetkileri kanunu, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet kanunu ile diğer kanunlarla kolluğa verilen yetki ve sorumluluklara da sahip olacağı izahtan varestedir.
• 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyet Kanununa ek Madde 7 de “Polis Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez büt ünlüğüne1 Anayasa Düzenine ve genel güvenliğe dair önleyici ve koruyucu tedbirleri almak, emniyet ve asayişi sağlamak üzere,ülke seviyesinde istihbarat faaliyetlerinde bulunur, bu amaçla bilgi toplar1 değerlendirir, yetkili mercilere veya kullanma alanına ulaştırır. Devletin diğer istihbarat kuruluşlarıyla işbirliği yapar” hükmü bulunmaktadır. Doğal olarak sıkıyönetimin ilan edildiği bölgelerde 2559 sayılı kanunun söz konusu bu yetkileri Sıkıyönetim komutanların denetim ve idaresinde kullanılır.
• Bu bağlamda “MY 124-1 Sıkıyönetim Uygulamaları Yönergesi” seminerin icra edildiği dönemde yürürlükte bulunmaktaydı. Bu yönergeni 2. Bölüm 3. kısmında “Sıkıyönetim Komutanlıkları Karargah Ünitelerinin Görev ve Sorumlulukları” başlıklı 13. Madde a fıkrası “MİT ve Emniyet istihbarat üniteleri ile sıkıyönetim ünitelerinin koordinasyonu ve karşılıklı bilgi alış verişi ve akışını sağlar. Elde edilen bilgileri operasyon ve sorgu ünitelerine sorulacak sorular haline dönüştürerek gönderir” talimatı mevcuttur. Bu Yönergenin 2. Kısım 13. maddesinde istihbarat Şube Toplumsal istihbarat kısmına verilen görevler aşağıdadır:
“(a)Devlet daireleri, öğretim müesseseleri, belediye /abrika1 dernek v.b. kurum ve kuruluşlar hakkında kayıt tutar,
(b) Örgütsel istihbarat kısmı ile işbirliği yaparak bilgi mubaledesinde bulunur”
• Seminerde 1. Ordu K.lığının yayınlanan tatbikat dosyasında yer alan ‘Tatbikat Cereyan Tarzı’ planına uygun olarak ilk aşamada 1. Ordu organik kuruluşunda bulunan birliklerin bir· bölümünün OYTS’da öngörülen şartlar nedeniyle Güneydoğu Anadolu’ya sevk edildiği, Gnkur. Stratejik ihtiyatların Ordu Komutanlığına tahsis edilemediği durum ve şartlarda uygulanacak harekata ilişkin kolordu komutanlarının önerileri ile Ordu komutanı tarafından soru yöneltilen bir kısım katılımcıların düşünce ve önerileri tartışılmıştır.
• Bilahare ‘Geri Bölge Emniyeti bağlamında EMASYA (Emniyet ve Asayiş) ve Sıkıyönetim Planı çerçevesinde sorumluluk taşıyan birlik komutanlarının sunumları ve bu sunumlara ilişkin katılımcıların görüş ve düşünceleri tartışılmıştır.
• Yargıtay ilamında her nasılsa jenerik senaryoda (OVTS) öngörülen durum ve şartlarda hareket tarzlarının tartışıldığı, plan arzı dışındaki konuşmaların tamamen serbest ve irticalen yapıldığı ortamı, hatalı bir değerlendirme ile ‘suç için anlaşma’ olarak değerlendirilmiştir.
• Yargıtay ilamında yer alan atılı suça dayanak yapılan ses kayıtları seminerde ‘Geri Bölge Emniyet Planları’ kapsamında EMASYA PLANLARININ JENERİK SENARYODA YARATILMIŞ ŞARLARTLARDA TARTIŞILMASINDAN İBARETTİR. Seminerin bu safhasında yer alan konuşmalardan hangi kritere göre yapıldığı anlaşılmayan iki Tümgeneral, iki Tuğgeneral ve iki kurmay albayın konuşmalarından adeta cımbızla çekilen bazı bölümler Yargıtay İlamında “Suç İçin Anlaşma” eylemine kanıt olarak gösterilmiştir.
• Oysa söz konusu Yargıtay ilamında atılı suça dayanak yapılan konuşmalardan üçü (dönemin 3. Kor. İstihbarat Şube Müdürü Kur. Alb. Emin Küçükkılıç, 3. Kor. 3. Zh. Tugay Komutanı Bilgin Balanlı, 15. Kor. 2. Zh. Tugay Komutanı) İstanbul Doğu ve Batı Garnizon Komutanlıklarındaki münhasıran kendi birliklerinin seminer öncesi hazırladıkları EMASYA (Emniyet Asayiş ve Yardımlaşma) planlarının arzını yapmışlardır. Yargıtay ilamında “Suç İçin Anlaşma” kapsamında adı geçen diğer sanıklar plan arzında bulunmamışlar, sadece Ordu Komutanı olarak benim katılımcılara yönelttiğim sunumlara ilişkin sorularıma spontane olarak kendi görüş ve düşüncelerini arz etmişlerdir.
• Diğer yandan, Seminerde içerik ve format olarak atılı suça dayanak yapılan sunumlardan sadece mekan ve imkan yönünden farklılık gösteren diğer EMASYA komutan ve Karargah subaylarının yaptıkları sunumlar Yargıtay ilamında yer almamıştır. Bunlar içerisinde İstanbul Batı Garnizon Komutanına doğrudan bağlı ve münhasıran Kara kuvvetleri Komutanlığınca EMASYA Birliği olarak tefrik edilen 3. Kor. Motorlu Piyade Alay Komutanının kapsamlı takdiminden Yargıtay ilamında hiçbir alıntı yapılmadığı gibi söz konusu Alay Komutanı hakkında Balyoz davası kapsamında soruşturma ve kovuşturmaya dahil edilmemiştir. Benzer şekilde İstanbul’da bir sıkıyönetim ilanında Sıkıyönetim Komutanın görev ve sorumluluklarını yürütmede en önemli yardımcısı İstanbul Merkez Komutanıdır. Bu bağlamda Seminerde İstanbul geneli için ayrıntılı açıklamalarda bulunmuştur. Kendisi ve İl jandarma Alay komutanı ile birlikte Balyoz Davası kapsamı dışında tutulmuşlardır.
• Muhtemelen askeri usul ve kaidelerin bilinmeyişinden kaynaklanabileceğini düşündüğüm göz ardı edilen bir ayrıntı konusunda da bilgi vermek gereğini duymaktayım. İstanbul bir mega kent olduğu için İstanbul boğazı ile Doğu ve Batı Garnizon komutanlıkları adıyla, 3. ve 15 Kolordu sorumluluk sahaları olarak iki ana bölgeye ayrılmıştır. Her iki bölge içerisindeki tali bölge EMASYA planları öncelikle emir komuta zincirinde bağlı oldukları komutanların onayı ve detetimi ile hazırlanır. Seminerde takdim edilen EMASYA Planları da doğal olarak 3. ve 15. Kolordu komutanları tarafından onaylanmıştır.
• Diğer yandan Yargıtay ilamında 1. Ordu komutanı olarak benim ile “Suç için Anlaşma” yaptıkları iddia edilen hiç bir sanık emir komuta açısından bana doğrudan bağlı değildir. Hiçbiri 1. Ordu Karargahında görevli değildir.
Konuya açıklık kazandırmak için Yargıtay İlamında atılı suça iştirak ettiklerine ilişkin suçlananların 1. Ordu emir komuta zincirindeki ilişkilerini ve görev yerlerini açıklamak uygun olacaktır:
Tümg. Behzat Balta:
Edirne’de Konuşlu 3. Mekanize taktik Tümen komutanıdır. Tümen Çorlu’da konuşlu 5. kolordu Komutanlığının ana ast birliğidir.
Tümg. Metin Yavuz Yalçın:
Hasdal’da konuşlu 52. Zh. Tümen Komutanıdır. Tümen Ayazağa’da konuşlu 3. kolordu komutanlığının ana ast birliğidir.
Tuğgeneral İhsan Balabanlı:
Metris’te konuşlu 26. Zh. Tugay komutanıdır. 3. Kolordu ana ast birlik komutanıdır.
Tuğgeneral Kaya Varol:
Maltepe’de konuşlu 2. Zh. Tugay komutanıdır. 15. kordu ana ast birlik komutanıdır.
Kur. Alb. Emin Küçükkılıç:
3. Kolordu istihbarat Şube müdürüdür.
Kur. Alb. Erdal Akyazan:
Çerkezköy’de konuşlu 3. Zh. Tugay komutan Yardımcısı ve Saray Garnizon Komutanıdır. 3. Zh. Tugay 5. Kolordu ana ast birliğidir.
• Sonuç olarak önceden hazırlanmış ve bağlı oldukları üst komutanlarınca onaylanmış planların arzında metinler içerisinde adeta cımbızla “SUÇ İÇİN ANLAŞMA” fiiline dayanak aramak nafile bir gayrettir. Hele hele 162 kişinin katıldığı seminerde takdimlere ilişkin kendi kişisel görüş ve düşüncelerini spontane olarak açıklayanlara da aynı suçlamada bulunmanın izahtan vareste olduğu açıktır.

YARGITAY İLAMINDA VAHİM MADDİ HATALAR

‘Vahim Hatalar’ deyiş nedenim, bu iddiaların esas itibariyle 2010 Ocak ayında yürürlüğe konan TSK’ne yönelik kapsamlı kumpasın bir parçası olarak sadece o dönemdeki adıyla Fethullah Gülen Cemaatine ait basın yayın kuruluşlarında görevli çığırtkanlar tarafından telaffuz edilmiş olmasıdır. Doğal olarak yaratılan algı dönemin yargı kararlarına da yansımıştır. O dönemde ‘Hizmet Erbabının’ algı yaratmakta ne denli başarılı olduklarını 16. Yargıtay Ceza Dairesinin İlamında söz konusu mesnetsiz iddiaların hala varlığını korumasından anlaşılmaktadır. Yüksek yargının bu duruma düşmüş olması hüzün vericidir.

Yargıtay ilamında yer alan mesnetsiz iddialara yanıtların verilmesinde yer aldığı sayfa numarası sırası esas alınmıştır. Ancak söz konusu ilamın son bölümünde yer alan ‘asparagas’ bir iddiayı en başa alma gereğini duydum. Bunun nedeni de hükme esas olan bu mesnetsiz çarpıcı iddianın kaynağının atılı suç dönemindeki adıyla Fethullah Gülen Cemaatine mensup basın/yayın kuruluşları olmasıdır.
Çoğunluğu ‘kafa karışıklığı yaratmak’ amacıyla ileri sürülen hiçbir dayanağı bulunmayan iddialar ve yanıtları:

• SAYFA: 36, Paragraf: 1 (Son cümle)
“….ve fakat ittifakın farkına varılması üzerine, bir kısmının emekliliğini istediği, bir kısmının Askeri Sura’da emekli edildiğinin anlaşılması karşısında;”

YANIT

Yargıtay 18. Ceza Dairesinin hükme esas olan bu iddia, sanıkların darbe teşebbüsüne girişemeyişlerini FETÖ mensuplarının ürettiği gerçek dışı bir varsayıma dayandırarak, “suç için ittifak” fiilini işledikleri sonucuna ulaştığı görülmektedir. İleri sürülen bu iddianın ne denli boş olduğunu, söz konusu İlam’da adı geçenlerin TSK.den ne zaman ve ne suretle ayrıldıklarına bakmak yeterli olacaktır. Her şeyden önce şunu belirtelim ki; sanıklardan hiçbiri resen emekli edilmemiştir.

Çetin DOĞAN:

Çetin DOĞAN’ın 30 Ağustos 2003 tarihinde kadrosuzluktan dolayı emekli olacağı, dönemin Gnkur. Başkanı Hilmi Özkök’ün Sayın Mahkemenizde tanık olarak verdiği ifadesinde de belirttiği gibi bir yıl önceden belliydi. Bunun nedeni orgeneral olarak görev süresini 30 Ağustos 2003 tarihi itibariyle dört yılı dolduruyor olmasıdır. Dönemin K.K. komutanının henüz atanalı bir yıl olduğu için KKK.lığı kadrosunun doluydu. Bu nedenle 2003 Askeri Şura kararında açıkça belirtildiği gibi “Qetin Doğan kadrosuzluk nedeniyle emekli olmuştur. Orgeneral rütbesi ile emekli olmam ve Jandarma Asayiş Komutanı olarak görev yapmam nedeniyle Çetin Doğan’a yasa gereği, Plan Semineri icra tarihinden önce, 2003 yılı başında ‘Korumalı Lojman’ tahsis edilmiştir.

Behzat BALTA:

O dönemde Ciddi sağlık sorunları yaşayan Behzat Balta, kendisine yurt dışında tedavi imkanı sağlanması içi Ağustos 2003 şurasında emekli edilmemiş, uzatılmış, buna karşılık kendi isteği ile emekli olmuştur.

Metin Yavuz YALCIN:

İddianın aksine emekli edilmemiş, Tümgeneral rütbesinden Korgeneralliğe terfi etmiş, 2008 yılında korgeneral olarak kendi isteği ile emekli olmuştur.

İhsan BALABANLI:

26. Zh. Tugay Komutanı olarak görevine devam etmiş, Ağustos 2007 yılında Tümgeneralliğe terfi etmiştir. Emekli olduğu tarih Ağustos 2012’dir.

M. Kaya VAROL:

Ordu Plan Seminerinden 18 ay sonra Ağustos 2004 tarihinde emekli olmuştur.

Emin KÜCÜKKILIC:

Ağustos 2006’da emekli olmuştur.

Erdal AKYAZAN:

Kendi isteği ile 2005 yılında emekli olmuştur.

• SAYFA: 21, Paragraf:4

“1. Ordu K.lığının 31 Ocak 2003 Uygulama Esaslarını İhtiva eden 1. Ordu K.lığının 31 Ocak 2003 gün ve HRK:1700-30-03/PI….58145 sayılı emrinde, Plan Seminerinin maksadı genişletilmiş, ‘Olasılığı En Yüksek Senaryoya uygun olarak hazırlanacak Or./Kor. Alternatif planları incelemek, sorun sahaları ile çözüm tekliflerini ortaya koymak’ ifadesi Gn.kur. TATPROG ve K.K.TATPROG-2003’DE yer olan maksada ilave edildiği,

YANIT: Üst makamların verdiği direktife yer alan ‘MAKSAT’ Ordu emrinde aynen yer almaz, ana maksada ters düşmeyecek şekilde genişletilir.

• SAYFA 21, Paragraf:5

“Egemen Harekat Planı esas alınarak ifadesi metinden çıkartılarak yerine Önceden gönderilecek özel durum esas alınarak ifadesinin ilave edilmesi istenmiştir.”

YANIT: Seminerde başlangıç durumu OVTS’de öngörülen şartlarda (Ordu emrinden bir kısım birlikler Güneydoğu Anadolu’ya kaydırılmış, Planda ordu emrine verilmesi planlanan Gnkur. Stratejik ihtiyatları verilememiştir.)
Özel durumda ise 1. Ordu Komutanlığınca kuvvet açısından EGEMEN Harekat Planının icrası için 1. Ordu Komutanlığı bünyesinde olan bütün organik birliklerinin ve Stratejik ihtiyatların Ordu Komutanlığı emrine geri verildiği durum ve şartlar yaratılmıştır. Kısacası Egemen Harekat Planının OVTS şartları içinde değil, planın kendi içeriğindeki faraziyelerin gerçekleştiği bir ortamı yaratmak gerektiği için ‘Özel Durum’ yaratılmış ve Seminer Cereyan Planı ve seminer ses kayıtlarının incelenmesinden görüleceği üzere Plan Seminerinde verilen özel durumda planının dayandığı temel faraziyelerin gerçekleştiği bir ortam yaratılmıştır. Bu suretle Egemen Harekatı irdelenmiştir.
• SAYFA:21, Paragraf:6

“1.Ordu Komutanlığının 21 şubat 2003 tarihli yazısı ile, 04-06 Mart 2003 tarihinde icra edilmesi planlanan seminerin 05-06 Mart 2003 tarihine alındığı birliklere bildirilmiştir.”

YANIT: Bu tespit doğrudan kafa karışıklığı yaratmak için Yargıtay İlamında yer aldığını sanıyorum. Semine tarihinde yapılan değişiklik bu konuda yayınlanan emir incelendiğinde görüleceği üzere sadece 1. Ordu birliklerine değil seminere gözlemci ve cevap hücresi olarak personel görevlendiren Genelkurmay Başkanlığı, Kuvvet Komutanlıkları, Seminere katılan Stratejik İhtiyat Birlik Komutanlarına da gönderilmiştir.

Tarih değişikliğinin nedeni seminer ses kayıtlarının incelenmesi halinde Ordu Komutanının ‘Semine Açış/kapanış Konuşmalarında’ açıklandığı görülecektir. Ordu seviyesindeki her türlü tatbikata Gnkur. ve Kuvvet Komutanlarının katılımı usuldendir. Nitekim 2002 yılında 1. Ordu Komutanlığım döneminde icra edilen Harp Oyununa, Gnkur. Başkanı ve Kuvvet Komutanları katılmıştır. Bu nedenle TATPROG’da yer alan Ordu tatbikat tarihleri, Gnkur. Başkanının özel programı dikkate alınarak doğrudan Gnkur. Başkanlığınca tespit edilir.

21 Şubat 2003 tarihinde (Seminerin başlangıç tarihinden 11 gün önce) 1. Ordu Komutanlığına Gnkur. Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının, ABD’nin lrak’a müdahalesi konusunda yoğun temas ve çalışmalar nedeniyle Ordu Plan Seminerine katılamayacakları, gözlemcilerin gönderileceği yolunda mesaj alınmıştır.

Bunun üzerine Plan Seminerine İstanbul dışından gelenlerin hafta sonunu İstanbul’da geçirmelerine imkan vermek için seminer bitim tarihinin hafta sonu ile birleştirilmesi konusunda emir yayınlamıştır. Bu suretle eşleri ile birlikte uzak garnizonlardan gelenler için özel turistik/kültürel etkinlik düzenleme imkanı yaratılmıştır.

Bu noktada kayda geçilmesinde yarar gördüğüm bir husus da eğer Gnkur. ve Kuvvet Komutanları Seminere katılma imkanları olsaydı, Üst makamlara 31 Ocak 2003 tarihinde gönderilen ‘Seminer Cereyan Tarzı Planında’ hiçbir değişiklik yapılmadan aynen uygulandığı için, Yargıtay İlamında iddia edilen ‘Suç İçin Anlaşma’ fiilini, Komutanların huzurunda işleme gibi garabet yaşanacaktı. Bu arada Seminere katılan 162 kişi içerisinde Gnkur. ve Kuvvet Komutanlıklarından gözlemci sıfatı katılanların mahkemede tanık olarak verdikleri ifadelerden hiç birinin iddia edilen suçun işlendiğini fark edemediğinin de altını çizelim.

• SAYFA:22 , paragraf:1

1. Ordu plan Semineri Uygulama Esaslarına yönelik olarak, biri 14 Ocak 2003 tarihli, diğeri 31 Ocak 2003 tarihli iki Seminer emri hazırlandığı, yapılan incelemeler sonucunda, 31 Ocak 2003 tarihli emrin yayınlandığı, diğerinin yayınlanmadığı görülmektedir.”

YANIT

Bu tespitin de kafa karışlığına hizmet etmek için Yargıtay ilamında yer verildiğini değerlendiriyorum. Her şeyden önce ortada iki emir yok, sadece 31 Ocak 2003 tarihli tek bir emir var. Bir belgenin emir olabilmesi için üzerinde yetkili komutanın imzası ve imza tarihi olması gerekir. Söz konusu belge Ordu Karargahınca hazırlanan ve Tatbikat Dosyasının ilgili komutanlıklara gönderilmesi için taslak olarak hazırlanmıştır. Üzerinde karargah içi koordinasyon parafeleri ve tarihleri bulunmaktadır. 14 Ocak tarihi belgenin Ordu Kur. Başkanı tarafından parafe edildiği tarihi göstermektedir. Dosya içeriğinde olması gereken Tatbikat senaryosu bulunmamaktadır. Bu nedenle tarafımdan imzalanmamıştır. Bunun nedenini kısaca açıklayarak, Yargıtay İlamında yer alan bu bağlamdaki başka sorulara da yanıt vermiş olacağım:

Daha önce belirttiğim gibi, Ordu Plan Seminerinde ‘EGEMEN HAREKAT PLANININ nasıl bir askeri/politik ortamda inceleneceğini belirleyici “Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryoyu” K.K.K.lığına ve tatbikata katılacak birimlere göndermiştik. Kara Kuvvetleri Komutanlığınca gönderilen yazımıza 03 Ocak tarihinde yanıt olarak gönderdiği mesaj emrinde; “Ocak 2003 ayı içerisinde K.K.K.lığınca hazırlanmakta olan ‘2010 Kuvvet Hedef Planı’nın yeterliliğini test etmek için yeni bir senaryo hazırlanmasını, gönderilen OYTS’nin Ordu K.lığınca tespit edilecek başka bir tarihte oynanmasını” istenmiştir.

Bu emre dayalı olarak Yargıtay İlamında adı geçen yayınlanmayan belge taslak olarak hazırlanmıştır. Ne var ki o dönemde Irak-ABD-Türkiye düzleminde yaşanan yoğun temas ve faaliyetler nedeniyle K.K.K.lığınca ‘Kuvvet 2010 Hedef Planı’ öngörülen tarihe kadar hazırlanamamıştır.

Gnkur. TATPROG Yönergesinde ordu komutanlıklarınca hazırlanan tatbikatlara ilişkin dosyaların en geç iki ay öncesinden Gnkur. ve Kuvvet Komutanlılarına, tatbikatlara katılacak birliklere gönderilmesine amirdir. Ortada “Kuwet 2010 Hedef Planı” olmadığından doğal olarak planlan Seminerde yeterliğini test imkanını ortaya koyacak bir senaryo ve seminer cereyan tarzı planı hazırlanamamıştır.
Bu nedenlerle, 31 Ocak 2003 tarihinde Ordu Plan Seminer dosyası ast/üst bütün komutanlıklara gönderilmiştir. Dosya içerisinde başlangıç durumu olarak OVTS almakta, Semine Cereyan Tarzı Planında görüşülecek konular ve Seminerde yapılacak takdimler yer almaktadır. Plan Semineri Bilirkişi Raporunda da belirtildiği gibi hiçbir sapma olmadan planlandığı şekilde icra edilmiştir.

• SAYFA:22, Paragraf:7

“Kara kuvvetleri Komutanlığının ‘Harp oyunu ve plan Tatbikat/Seminerleri icra Esasları’na göre, plan seminerinde gerçek isimlerin kullanılamayacağı belirtilmesine rağmen 05-07 Mart 2003 tarihinde icra edilen plan seminerinde görevden uzaklaştırılması düşünülen bazı yer belediye başkanlarının adları ile imam hatip lisesi müdürlerine (Tuzla, Sultanbeyl1i Belediye başkanl arı1 Kadıköy İmam Hatip lisesi) yer verildiği1 ayrıca aynı emirlere aykırı olarak 1.Ordu komutanı Çetin Doğan’ın talimatı ile plan seminerdeki konuşmaların kayıt altına alındığı da görülmüştür.”

YANIT:

Bu konuya ilişkin İstanbul kapatılan 10. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 27 haziran 2011 tarihinde Gnkur.Bşk.lığına gönderilen Müzekkereye verilen cevabi yazıda ayrıntılı olarak açıklanmıştır. Konuya ilişkin Avukatım sayın Hüseyin Ersöz’ün yapacağı açıklamayı tekrarlamaktan kaçınarak, Gnkur. cevabi yazısında yer alan kısa bir alıntı yapmakla yetineceğim:
Kullanılmasını gerekli kılacak şartların gerçekleşmesi halinde mümkün olduğu kadar hazırlıklı olmak masadıyla hazırlanmış olan herakat planları,plan tatbikatları, plan seminerleri harp oyunlarında GERÇEK DURUM VESENARYOLAR ESAS ALINIR.

Diğer taraftan açıklamalarımın başlangıcında EGEMEN HAREKAT PLANININ EK-O’su ‘Sıkıyönetim Planına ilişkin yaptığım açıklamada başta 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu olmak üzere seminerin icra edildiği dönemde yürürlükte olan “MY 124-1 Sıkıyönetim Uygulamaları Yönergesinde” yer alan sorumlulukları ortaya koymuştum. Bu nedenle OYTS’de Sıkıyönetimim Hükümetçe ilan edildiği varsayılmış, bu nedenle MİT ve Emniyet Teşkilatınca sakıncalı olarak fişlenmiş birkaç isimden seminerde söz edilmiştir. Bu konu ta ses kayıtlarında geçen süre toplam bir dakikadan fazla değildir. Geçmişte yaşanmış gerçek sıkıyönetim uygulamalarında bu tür personelin görevden alındığı bir gerçektir. Seminerin niçin kayda alındığını alındığını da açıklığa kavuşturmak isterim:
Seminer benim 43 yıllık meslek hayatımın takriben dört ay sonra biteceği bir tarihte icra edilmiştir. 1. Ordu Komutanı olarak, Ordu Komutanlığına mensup hemen hemen bütün birlik komutanları ve kilit karargah subaylarının bulunduğu bir ortamda TSK’dan ayrılırken kalıcı bir mesai bırakma ihtiyacının yanı sıra, provasız örnek bir plan seminerinin nasıl icra edilmesi gerektiğini mehaz olarak bırakmak istedim. Ses kayıtları, özellikle kapanış konuşmam dikkatle incelenirse vasiyet niteliğindeki bazı değerlendirmelerim bugün içinde geçerli olduğu görülecektir.
Gerçekte seminerin kayda alınması gizlilik ihlali anlamında emirlere aykırı bir durumu da bulunmamaktadır. Bunun nedeni de “seminer ses kayıtlarının yayınlamaması ve sadece tek nüsha olarak Ordu Kozmik Bürosunda muhafaza edilmesi” yolunda emir vermiş olmamdır.

• SAYFA. 33, Paragraf: 4

Bu paragrafta Yargıtay İlamını kaleme alanların Sayın mahkemenizin Gerekçeli Kararını bile doğru dürüst incelemedikleri açıkça görülmektedir. Bu kanıya varmamızın nedeni söz konusu paragrafta gerçeğin aksini yansıtan ifadelerin almasıdır:
Yeniden yargılama yaparak inceleme konusu hükmü veren mahkeme ise anılan dijital delillerin hiçbirini güvenilir ve bu nedenle hükme esas alınabilir olmadığını değerlendirmiştir.
Paragrafın devamında sahte dijital Planlar sayılarak (ORAJ, ÇARŞAF, SAKAL, SUGA);
“Söz konusu dokümanların, AYM Kararı çerçevesinde denetleme cihetine gidilmeden kategorik olarak değer taşımadıkları yönündeki kabulde isabet bulunmamaktadır.”

YANIT

Yargıtay İlamında belirtilenin aksine, Başta dönemin Gnkur. Başkanı Hilmi Özkök ve K.K.K.ı Aytaç Yalman olmak üzere Sayın mahkemenizce tanıklar dinlenmiş, bilirkişi heyeti atayarak söz konusu bütün dijital planların yer aldığı CD’ler inceletilerek güvenirlikleri denetlenmiştir.

• SAYFA: 34-35, ‘b’ Fıkrası başlığı altına yer alan iddialar:

“…..olasılığı en yüksek senaryo semineri çerçevesinde yapılan toplantıda, iktidardaki Akparti Hükümeti yerine Milli Mutabakat Hükümeti kurmak, somut yer ve isim belirtmek suretiyle İstanbul Büyükşehir ve diğer İl ve ilçe belediye Başkanlıklarına atamalar yapmak, gözaltılar ve tutuklama/ar gerçekleştirmek, milli istihbarat başkanlığı dahil bürokrasinin üst kademelerine atamalarda bulunmak, Milli Güvenlik Kurulu aracılığı ile Hükümeti uyararak ve hatta gidişin kötü olduğunu dikte ederek bunun sonunun iyi olmayacağı şeklinde Hükümeti tehdit etmek dahil, demokratik bir toplumda kabullenilmesi ve katlanılması mümkün olmayan ve TSK’nin görev, yetki ve sorumluluk/arı ile bağdaşmayan doğrudan Hükümeti Cebren ıskata yönelen içerikte konuştukları ve bunlara ilişkin planların hazırlandığına dair beyanlarda bulunarak hükümeti devirmeye dönük kasıtla hareket ettikleri ve bunu açıkça ifade ettikleri, bu seminer çalışma metninin GenelKurmay Başkanlığınca da bu konuda inceleme yaptırıldığı ve daha sonra da Yüksek Askeri Şura ‘da sanık Çetin Doğan ve bir kısım sanıkların emekli edildiği anlaşılmıştır.”

YANITLAR:

Yukarıda halk tabiri ile sap ve samanı birbirine karıştırılmış iddialar Yargıtay İlamının 35. sayfasında yer almaktadır. öncelikle kavramkarışıklığı olan yanlış ifadelerin doğrusunu ifade etmekle başlayalım:
“…bir kısım sanıkların olasılığı en yüksek senaryo semineri çerçevesinde yapılan toplantıda… “
Düzeltme: Yapılan toplantının bir Plan Semineri olduğu gerçeği çarpıtılarak; Seminerde EGEMEN HRK. Planının hangi jenerik şartlarda irdeleneceğini ortaya koymak için hazırlanmış OYTS’nin, sanki seminerin asıl konusuymuş gibi algı yaratmağa yönelik olarak ifade edilmiştir.

Bu ifadenin ardından; “iktidardaki Ak parti Hükümeti yerine Milli Mutabakat Hükümeti kurmak” cümleciği yer almaktadır.
Seminerde hiçbir kimse tarafından “Akparti” ismi telaffuz edilmediği gibi OYTS’da da parti ismi ve “Milli Mutabakat Hükümeti” ismi yer almamaktadır. Bu terimin seminer tartışmalarında kullanılma nedeni, Jenerik olarak yaratılan Ülkemizin güvenliğine ilişkin vahim askeri/politik gelişmelerin ülke içinde ve çevresinde meydana gelen gelişmeler nedeniyle Hükümetçe sıkıyönetim ilan edilmesine rağmen TBMM henüz toplanamadığı için onaylanmamış olduğunun farz ve kabul edilmiş olmasıdır. Senaryoda yaratılan şartların semine katılımcıları tarafından tartışılmasında Milli mutabakat Hükümeti kurulması ve bu amaçla konunun MGK gündemine taşınmasından söz edilmiştir. Bu bağlamda benim yanlış anlamaları önlemek amacıyla sarf ettiğim sözler Yargıtay İlamında yer almamıştır. Konunun Ankara’ya gidip uyarılarda bulunacağımı beyan ettiğim cümlelerin hemen ardından; “Benim yarın Ankara’ya gideceğim yok/Yanlış anlamayın bunu jenerik senaryoda öngörülen şartların gerçek olduğu varsayımına göre ifade edilmiştir” şeklindeki ifadelerim yok sayılmıştır.

Yargıtay İlamının yine bu bölümünde Plan Seminerinde yer alan gerçek yer ve şahıs isimlerinin geçişlerine ilişkin geçerli mevzuat konusunda daha önce yaptığım açıklamaları tekrar etme ihtiyacı sanırım kalmamıştır.

Yargıtay İlamının 35. sayfasında hükme esas olan ‘b’ fıkrasını8 son bölümünde aşağıdaki ifadeler yer almaktadır:
“TSK.nin görev yetki ve sorumlulukları ile bağdaşmayanı Hükümeti cebren ıskata yönelik içerikteki konuşmaları ve bunlara ilişkin planların hazırlandığına dair beyanlarda bulunarak hükümeti devirmeye dönük kasıtla hareket ettikleri ve bunu açıkça ifade ettikleri, bu çalışma metninin Gnkur. Başkanlığınca da olağan dışı görülerek inceleme yaptırıldığı…”

Bu bölümde her alan itham niteliğindeki her bir iddia tamamen asılsız ve mesnetten yoksundur. Şöyle ki; TSK’nın görev yetki ve sorumluluğunun çerçevesini, Seminerin yapıldığı tarihteki Askeri İç Hizmet Kanunun 35. maddesi; “Türk yurdunu ve nitelikleri Anayasa ile tayin edilmiş olan Türkiye Cumhuriyetini kollamak ve korumaktır.” ifadesi çizmiştir.

Yargıtay İlamında göz ardı edilen husus, söz konusu OYTS’nın yayınlandığı 12 Aralık 2002 tarihindeki politik/askeri ortamı değil, Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarmak için fırsat olarak kullanabileceği politik/askeri ortamı betimlemiş olmasıdır.
Bu gerçeğin ayırdına varmadan kaleme alınan söz konusu ilamda, seminerde yapılan konuşmalarının hiçbir yerinde bulunmayan aşağıdaki mesnetsiz iddiaları, “Suç için ittifak” fiilinin işlendiği çıkarımını tamamlayabilmek için zorunlu olarak formüle edildiğini sanırım. Bu uydurma ifadeleri tek tek irdeleyelim:

1. Plan Seminerinin hiçbir yerinde “Hükümeti cebren Iskota yönelik konuşma” yapılmamıştır.

2. “Hükümeti cebren ıskata yönelik planların hazırlandığına ilişkin” seminerin katılımcıları tarafından bir konuşma yapılmamıştır.
3. “Hükümeti cebren devirmeye yönelik kasıtla hareket ettikleri, bunu açıkça ifade ettikleri” şeklindeki ifade ses kayıtlarında bulunmamakta, sadece dönemdeki adıyla “Hizmet” erbabının TSK.ya kurulan kumpas için uydurduğu paçavralarda yer almaktadır.
4. “Bu çalışma metninin Gnkur. Bşk.lığınca da olağan dışı görülerek bu konuda inceleme yaptırıldığı” ifadesinde yanlışlık sadece “Bu çalışma metni” ibaresidir.

Ortada bir “çalışma metni” bulunmamaktadır. Gnkur. Başkanlığınca neyin incelemesi yapıldığını, dönemin Gnkur. Başkanı H. Özkök’ün tanık olarak verdiği ifadesinde ‘seminer ses kayıtları’ olduğu açıklığa kavuşmuştur. Konuya ilişkin ses kayıtlarının nasıl olup da Gnkur. Bşk.lığına intikal ettiği 15 Temmuz darbe girişiminden sonra bütün detayı ile ortaya çıkmıştır. Merak uyandırdığına inandığım bu konuyu özetlemek uygun olacaktır:

15 Temmuz 2016 darbe girişimine katılan Eski Kur. Alb. Tanju Posor 2002 atamaları ile 1. Ordu Hrk. Başkanlığı emrine atanmıştır. Kendisine söz konusu Başkanlığın Plan Şubesinde verilen en önemli görev, Plan Şube Müdürünün doğruda denetimi altında Mart 2003’de icra edilecek Plan Seminerinin Proje Subaylığı’dır. Bu bağlamda hazırlanan bütün emirlerde ‘Proje Subayı’ olarak parafesi vardır.
Balyoz Kumpas Davasında Ordu Hrk. Başkanlığında görevli Plan Seminerine katılan bütün personel tutuklandığı halde Tanju Posor soruşturma kapsamı dışında tutulmuştur. Adı geçen subay ‘Hizmet Erbabı tarafından devamlı korunmuş ve kollanmıştır. Bu bağlamda dönemin Cumhurbaşkanı Gül’ün yanında önce yaver daha sonra da Muhafız Alay komutanı olarak görev yapmıştır. TSK’nin 2015 Atamalarında yurtdışında görevli olduğu halde, kimseye haber vermeden Ankara’ya dönerek 15 temmuz 2016 tarihindeki darbe girişimine fiilen katılarak suç üstü yakalanmıştır.

Tanju Posor söz konusu plan seminerinin baştan sona kadar içerisinde olarak ses kayıtları dahil, Kozmik Büroda bulanın bütün dokümanlara erişimi olan bir personeldi. 1. Ordu Plan Seminerinde sıra dışı konuşmaların, özellikle irtica konusunda TSK’nin genel temayül ve yaklaşımını belgelediği için bağlı olduğu ‘İmam’ kanalı ile siyasilere iletildiği anlaşılmıştır. Ses kasetleri dönemin Başbakanı tarafından Gnkur. Başkanına iletilerek araştırılması istenmiştir.

Plan Seminerinde her şeyin mevcut yasa ve yönergelere uygun olarak yürütüldüğü Gnkur. Başkanlığınca yapılan inceleme, tanık ifadeleri ve de Tümg. Mehmet Daysal Başkanlığınca teşkil edilen Bilirkişi Heyetinin Kapsamlı raporu ile ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Diğer yandan 162 kişinin katıldığı bir seminerde hiçbir kimsenin ruhunun duymayacağı bir darbe planlamasının üstelik kayda alınarak yapıldığını düşünmek, ileri sürmek ne ölçüde akıl karı olduğu izahtan varestedir.

• SAYFA: 36, d. Fıkrası ‘HÜKÜM’

Bu paragrafta yukarıda irdelediğimiz mesnetsiz iddialar tekrarlanmış, ilave olarak “sanıkların fikir birliği içerisinde vukuu bulan eylemleri” ibaresi sanırım Türk Ceza Kanununa göre suç oluşturmak için zorunlu olarak konmuştur.

YANIT:

Seminerde katılımcıların yaptıkları konuşmalarda kişisel görüşlerini farklı açılardan ifade ederek irdelenen EGEMEN HAREKAT PLANINI geliştirilmesine katkı sağlamışlardır. ‘Vukuu Bulan Eylem’ bundan ibarettir. Seminerin amacı da bu şekilde tahakkuk etmiştir.
Esasen Yargıtay İlamının 24. sayfasında “1. Ordu plan Semineri 2003’ün icrasını müteakip Harekat Planı ve eklerinin neticeler ışığında güncelleştirilmesi” bağlamında nelerin gerçekleştirildiği açıkça ifade edilmiştir.

SONUÇ VE İSTEM:

Sayın Mahkemenizin siyaseten yeniden görüşülmek üzere huzura getirilen bu Davanın bir KUMPAS DAVASI olduğu tartışmasız bir şekilde bütün çıplaklığı ile Anayasa Mahkemesinin 18 Haziran 2014 tarihli, Sayın mahkemenizin de nihai olarak 31 Mart 2015 tarihli kararları ile tescil edilmiştir.

Daha önce de B.M. insan Hakları Konseyine bağlı uluslararası Yüksek yargıçlardan kurulu “Keyfi Tutuklamalar Komisyonu”na yaptığımız müracaat sonucunda dava incelenmiş, T.C. Hükümetinin savunması alınmış, sonuç olarak bütün sanıkların salıverilmesi ve kendilerine tazminat verilmesi yolunda karar verilmiştir. Bu karar BM ilgili kuruşunfıcı T.C. Adalet Bakanlığına resmen bildirilmiş, tarafımızdan da Kapatılan İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesine sunulmuştur.

Avrupa İnsan Haklarına yaptığımız ayni kapsamdaki bireysel müracaata da “nihai olarak BM ilgili komisyonunca bakılan ve sonuçlanan davaya AİHM’nin bakmasının olanaksız olduğu” bildirilmiştir.

BM İnsan Hakları konseyinin ilgili yargı biriminin kuruluşunda imzacısı olan ülkemiz yetkilileri söz konusu kuruluşun kararı karşısında kılını dahi kıpırdatmamıştır.

Sayın Mahkemenizin görülen davaya ilişkin 31 Mart 2015 tarihinde verdiği kararın çok kapsamlı gerekçesinde, Yargıtay İlamında iddia edilenin aksine bütün deliller ayrıntılı olarak incelenmiş/denetlemiş; dinlenmeyen tanıklar dinlenmiş ve sonuçta bütün sanıklar hakkında beraat kararı vermiştir.

Keşke dava konusu Yargıtay ilamını kaleme alanlar hiç olmasa sayın Mahkemenizin akla gelen bütün soruların yanıtlarını bulabilecekleri ‘Gerekçeli Kararını’ okuyup inceleselerdi. Yüksek Yargını bunu yapmadığını İlamda öne sürülen iddialara verdiğim yanıtlarla yeterince açıklığa kavuşturulduğunu sanıyorum.

Bu aşamada vereceğiniz karar 28 Şubat Kumpası ile hüküm giymiş benim için maddi yönden bir değişiklik yaratmayacaktır. Ancak gerek benim ve gerekse ülkemizde yaşayan laik, demokratik, sosyal hukuk devletine gönül verenle’İ çin çok önemli bir yeri olacaktır.
Ülkemiz alacakaranlık kuşağından aydınlığa geçiş sürecinin zorlu mücadelesi içerisindedir. Sayın mahkemenizce yeniden görülmek üzere getirilen bu davanın sonucu, ülkemizin yaşadığı tarihi süreçte önemli bir kilometre taşı olacağına inanıyorum.

Bunun nedeni, de ülkemizde Adaletin zulmün aracı değil, tekrar mülkün temeli olması yolunda caba gösterenlere, bu konuda beklenti içerisinde olan yurttaşlara bir umut ışığı olma veya olmaması ile ilgili olmasıdır. Bu nedenle son söz olarak, Sayın mahkemenizin görülen siyasi davada 31 Mart 2015 tarihli kararında direnerek, ülkemizde hala gerçek hakimlerin varlığını göstererek yurttaşlarımızın geleceğe yönelik umutlarını daha da yeşertmesini diler; Arz ve Talep ederim.”

Balyoz davası yeniden başlıyor