Yeni Çıkanlar | 12 Ekim 2020

Yayın tarihi: 12 Ekim 2020 Pazartesi 11:33 am - Güncelleme: 12 Ekim 2020 Pazartesi 11:33 am

Tele1 Kitap editörleri, bu hafta da sizler için “Yeni Çıkanlar/Editörün Seçtikleri/Haftanın Kitabı” listelerini oluşturdular. Editörlerimizin seçkisinde edebiyattan tarihe, inceleme-araştırma kitaplarından politik eserlere ve hatıra kitaplarına kadar pek çok türde okunmaya değer kitaplar ve yayınevlerinin okurlarla buluşturdukları yeni eserler yer alıyor.

YENİ ÇIKANLAR

Yılmaz Özdil

SON CÜRET

Sia Yayınevi

Şişli’deki üç katlı pembe binanın perdeleri sıkı sıkıya kapalıydı.
Gaz lambasının cılız ışığı, odayı hayal meyal aydınlatıyordu.
Altı kişiydiler.
Üzerine harita yayılmış masanın etrafında, ayaktaydılar.

Talihsiz bir kuşağın çocuklarıydılar.
Hayat onları hep mecbur bırakmıştı.
Bıyıkları terlediğinden beri neredeyse bir gün olsun günyüzü görmemişlerdi, Çanakkale’den Trablus’a, Yemen’den Sina’ya, Balkanlar’dan Kafkaslar’a vuruşmadıkları coğrafya kalmamıştı.
Ve neticede, işte bu daracık odaya sıkışmışlardı.

Uzuuun uzun anlattığı haritadan başını kaldırdı.
Adeta nefes bile almayan arkadaşlarına baktı.
Ulusun kader anıydı.
Söylenecek ne varsa söylenmişti.
Söz bitmişti.
O çelik mavisi gözlerinde belli belirsiz bir keder bulutu dolaştı.
“Vakit tamam” dedi…

“Umutsuz olmayacağız.
Uçurumun kenarındayız.
Bizi canlı canlı mezara atmak istiyorlar.
Son bir cüret
belki kurtarabilir.
Anadolu’ya geçiyoruz!”

456 s.

İstanbul 2020

https://tele1kitap.com/urun/son-curet/

 

 

Hüsnü Mahalli

FİLİSTİN BENİMDİR

Ortadoğu’nun Kanlı Tarihi

Kırmızı Kedi Yayınları

İsrail’e karşı direnişe katılan Filistinli bir genç kendisi öldükten sonra annesine verilmek üzere bir mektup yazmış ve arkadaşına vermiş. Mektubu alan annesi hiç ağlamadan okumuş:“Anacığım; bir insanı kendi toprağından söküp atabilirler ama o insanın yüreğinden vatan sevgisini yok edemezler çünkü vatan anadır. Yani sensin. Anacığım; vatanımı kurtarmadan öldüğüm için sakın kızma bana.

Çok yakında babam ve dedemle birlikte mezarlıktaki herkesi örgütleyerek önce toprağın altını sonra yukarı çıkıp üstünü de kurtaracağız. Çok yakında zeytin ağaçlarımız özgür olacak. Yafa portakallarımız çiçek kokacak. Unutma bunları sen söylemiştin bana. Analar yalan söylemez çocuklarına. Sen söyledin ben inandım çünkü sen anasın, çünkü senin adın Filistin. Ben ölmedikçe sen sonsuza dek yaşayacaksın.”

568 s.

İstanbul 2020

 

https://tele1kitap.com/urun/filistin-benimdir/

 

 

Heimrad Backer

TUTANAK

Çeviren: Erhan Altan, Selda Saka

Ayrıntı Yayınları

Tutanak, 20. yüzyılın büyük suçunu, yine aynı yüzyılın avangart edebiyatının kazanımlarıyla aktaran bir belgesel şiir kitabı, somut şiirin başyapıtlarından biri. Rus fütüristlerinin, Dadaistlerin, somut şiirin geliştirip kullanıma sunduğu yöntemler, Heimrad Bäcker tarafından yüzyılın bu korkunç vahşetini biraz olsun tahayyül edilebilir kılmak üzere hizmete sokulmuş. Kısmen, savaşın ve totalitarizmin hizmetindeki dili, dilsel ve biçimsel arayışlarla arındırarak yeniden kurma çabasındaki bu girişim, Friedrich Achleitner’in deyimiyle aktarılamaz olanı, Holokost’u aktarmak için iş başında. tutanak, okurunu Holokost`a çok yaklaştırıyor ve tam da bu yüzden hep uzak kalacağını gösteriyor.

Soykırımların temsili, tarihle nasıl ilişki kurulacağı, gerçekçiliğin sınırları, deneysel edebiyatın olanakları üzerine düşünmek isteyenler için bir başucu kitabı ve hep geri dönülecek bir rehber.

152 s.

İstanbul 2020

 

https://tele1kitap.com/urun/tutanak-3/

 

 

Cahit Kayra

BİR ÇALIŞMA ODASI

Tarihçi Kitabevi

Ben burada yaşıyorum ve bu dağınıklıkla iç içe… Büyük rahat koltuklarım var, dünyayı unutup eski ben’in rüyalarına dönmek istedigim zaman uzandığım büyük koltuklar… Bazen en dalgın anda elimdeki kitap kucağıma düşerken bir köşeden bir başka kitabın bana seslendiğini duyuyorum. Belki duymak istiyorum. Birlikte yaşadığım bu oda, bu raflar, bu eskimiş eşya, çatlak fanuslu abajur, zamanı doğru göstermeyen eski zaman saati, masalar, aile resimleri, bilgisayar ile tablasının arasından bakan portakal renkli panter, karısık telefon telleri, Gönül’ün babasından kalma Yemen silahları, eski Şiraz halısı, renkler içindeki kilim, pencereyi saran ıtır dalları ve yaprakları…

Her gün, ne zaman masamın ardındaki koltuğa otursam, beni, benim gelmemi bekliyorlarmış gibi konuşmaya başlıyorlar. Şikâyet edenler var. Beni suçlayanlar, azarlayanlar var. Yerlerini beğenmeyenler; düsmekten, yuvarlanmaktan, dağılmaktan korkanlar var. Belki gizlenenler bile vardır, benim kendilerini görmemi istemeyenler… Sakin ve huzurlu uykularıyla mutlu olanlar… Yanındaki tozlu kitaptan yakınanlar ya da yanındaki canlı, çekici kitapla birlikte
olmanın heyecanını yaşayanlar…

163 s.

İstanbul 2020

https://tele1kitap.com/urun/bir-calisma-odasi/

 

 

Ferzan Durul

İNSANIN TARİH YOLCULUĞU

Yeditepe Üniversitesi Yayınevi

 Tarihsel süreçte taşları yontan, toprağı ve madenleri işleyen, içinde yaşadığı toplumda kültürünü zenginleştirerek, uygarlıklar kuran insan, sahip olduğu potansiyelle, içinde var olduğu evreni, kendisini ve karmaşık gerçekliği anlama çabasında olmuştur. İnsanoğlunun bu çabayla ürettiği bilgi kümeleri, insanlık tarihi gibi çok boyutlu ve disiplinlerarası bilimsel bir alanın gelişmesine neden olmuştur. Antropoloji, sosyoloji, felsefe, psikoloji, tarih gibi sosyal bilimlerin büyük bir bölümünü kuşatan bu alan, özünde insanı konu edinerek, onu bütünselliği içinde ele almaktadır. İnsanın Tarih Yolculuğu da böyle bir alanın ürünüdür.

348 s.

İstanbul 2020

https://tele1kitap.com/urun/insanin-tarih-yolculugu/

 

 

Süleyman Bulut

BEN BULDUM

Can Yayınları

Bilim Tarihinin “Ben Buldum!” Anıları:

100 Buluş, 100 Öykü!

Arşimet’in, suyun kaldırma kuvvetini bulduğunda, hamamdan fırlayıp, “Evreka! Evreka!” diye kendini sokağa atmasının öyküsünü duymayan yoktur. Böyle “Evreka!” anları pek çok buluşta yaşanmıştır aslında.

Telefonun bulunuş öyküsü sözgelimi; çoğumuz biliriz, ama cep telefonunun bulunuş öyküsünü hiç duyduk mu acaba?  Buna bilgisayarın, internetin, e-postanın, Facebook’un, WhatsApp’ın bulunuş öykülerini de ekleyebiliriz; elektriğin, oksijenin, DNA’nın, aspirinin, röntgenin bulunuş öykülerini de… Dünya’mızın yuvarlak olduğunu, döndüğünü ilk kim, nasıl buldu? Yaşını kim, çevresini kim hesapladı? Yine Dünya’mızın ilk oluşumu, yani doğuşu nasıl oldu? Ya küresel ısınmanın, sera gazlarının, ilk hava tahmininin öyküleri?..

Gündelik hayatımızı kolaylaştıran buluşlardan sonra buzdolabının, klimanın, tükenmezkalemin, blucinin, trafik ışıklarının, kedi kumunun “Ben Buldum!” anları nasıldı? Birbirinden ilginç araştırma ve derlemelerinden tanıdığımız Süleyman Bulut, merak radarlarını bu kez bilim ve buluşlar tarihine çevirdi…  Pek çoğunu ilk kez okuyacağınız 100 buluşun 100 kısa öyküsü Ben Buldum!’da.

232 s.

İstanbul 2020

https://tele1kitap.com/urun/ben-buldum/

 

 

Hüseyin Solgun

CEVAHİR

Ayrıntı Yayınları

Benim insan eli değmemiş bir kaya olma özlemim, tutkum bundan. Şimdi istesem de bizim köyden herhangi biri olamam.
(Hüseyin Cevahir)

Bir insanı “unutulmaz” yapan en önemli şey, zamanının dışına taşabilmesi, kendi zamanının dışında da yaşayabilmesidir. Bu da ancak, ondan güç ve moral alınabilmesiyle mümkün olabilir. Hüseyin Cevahir, maratonu bırakmamış; ölümüyle, kendi sonrasına da güç ve moral vermiştir. Nasıl ki bir şair, ancak geleceğe taşan şiirleriyle ölümsüz olabiliyorsa Hüseyin Cevahir’i de “unutulmaz” yapan mücadelesi, edebiyatı ve sonuna kadar gidebilme karakterine sahip olabilmesidir. “Unutulmaz” olmak; güç alabilmek için geçmişten bir imge arandığında akla gelebilmektir. Hüseyin Cevahir (ve elbette Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Deniz Gezmiş ve diğer arkadaşları ile birlikte) dayandığı ve güç aldığı geçmişin yerine gelecek kuşaklar için yeni bir “geçmiş” olabilmeyi başarabilmiştir…

Bu kapsamlı kitapta kısa süren hayatına çağının özlem ve acılarını sığdıran, yeni ve başka bir dünya tahayyülünü kuşanmış cüretkâr bir devrimcinin, Hüseyin Cevahir’in hayatına dönemin toplumsal, siyasal ve kültürel ikliminden hareketle ışık düşürülmekte…”

496 s.

İstanbul 2020

https://tele1kitap.com/urun/cevahir/

 

 

Jacques Ranciere

DISSENSUS

Politika ve Estetik Üzerine

Çeviren: Mustafa Yalçınkaya

Ayrıntı Yayınları

Dissensus: Politika ve Estetik Üzerine, Jacques Rancière’in sanat ve politika üzerine en son yazılarından bazılarını, en önemli iki kav­ramının eleştirel potansiyelini göstermek için bir araya getiriyor: Politikanın estetiği ve estetiğin politikası. Bu büyüleyici derlemede Rancière, sanat ve politika meseleleri üzerine çağdaşlarından bazılarının radikal bir eleştirisini yapıyor: Gilles Deleuze, Antonio Negri, Giorgio Agamben, Alain Badiou ve Jacques Derrida.

Denemeler, Rancière’in fikirlerinin, 11 Eylül’ü çevreleyen olaylar, çağdaş konsensus çağındaki savaş ve de estetiğin ve politikanın etik dönüşümü dahil olmak üzere hem sanat hem de politikadaki çağdaş eğilimleri analiz etmek için nasıl kullanılabileceğini gösteriyor. Rancière, bir “sanat politikası”nın ne olabileceğine ilişkin kavrayışın yanı sıra, politika ve komünizm kavramları için yeni yönelimleri de ayrıntılı olarak inceliyor. Bu önemli derleme, daha önce İngilizcede hiç yayımlanmamış birkaç makaleyle birlikte, eleştirmenlere yanıt olarak yazılmış yepyeni bir “Sonsöz”ü de içeriyor. Bu makaleler, dünyanın en etkili çağdaş düşünürlerinden birinin çalışmalarına mükemmel bir giriş işlevi görüyor.

240 s.

İstanbul 2020

 

https://tele1kitap.com/urun/dissensus/

 

 

Mehmet Saltık

’38 ’48- SON BÜYÜK SAVAŞ

Tarihçi Kitabevi

1938-1948 insanlık adına dehşet dolu bir on yıl oldu; milyonlarca asker ve milyonlarca sivilin dünyanın dört bir yanındaki cephelerde dondurucu soğuklarda, kızgın çöllerde, sahillerde, şehirlerde ve gaz odalarında can verdiği, korkunç boyutlarda savaş suçlarının işlendiği, yeni silahların denendiği ve atom bombalarının patlatıldığı; aynı zamanda geri planda da, kıyasıya süregiden istihbarat savaşlarının, çarpışan ideolojilerin ve egoların, durmadan değişen hassas dengelerin yaşandığı bir on yıl oldu…Bu cadı kazanının tam da ortasında yer alan Türkiye, kendisine yapılan toprak parçası tekliflerine kanmadan ve işgal tehditlerine boyun eğmeden, bir imkânsızı başararak, savaşa girmeden ayakta kaldı. Bu kitapta, işte bu kapkara on yılın karmaşık hikâyesi anlatılıyor…

688 s.

İstanbul 2020

 

https://tele1kitap.com/urun/38-48-son-buyuk-savas/

 

 

 

Özgür Taburoğlu

ALIŞVERİŞ MERKEZİNDE YAŞAYAN ADAM

Delidolu Yayınları

Gözlerini vitrinlerden kendine çeviren bir adamın hikâyesi.

Kurmaca dışı kitaplarıyla tanınan Özgür Taburoğlu, Alışveriş Merkezinde Yaşayan Adam’la, sosyal bilimlerin üzerine etraflıca kafa yorduğu meselelerini bu kez kurmacanın imkânlarından yararlanarak ele alıyor ve deyim yerindeyse bir ”ara biçim” deniyor.

Yazar, modern insanın maneviyat arayışını; hayatını kalabalık bir alışveriş merkezi içinde, kimsenin yolunun düşmediği bir ”ara mekân”da sürdürmeye başlayan isimsiz bir adamın alışılmadık girişimi üzerinden anlatıyor.

Okurunu gerçeklik kaygısı taşımayan bir anlatıyla karşı karşıya bırakan Taburoğlu; alışveriş merkezinin simgelediği tüketim, gösteriş, yapaylık eksenindeki yaşantıya karşı ”Yavaşlık Felsefesi” aracılığıyla ulaşılabilecek alternatif bir varoluş biçiminin olup olmadığını sorguluyor.

İsimsiz bir adam, bir akşam, bilinmeyen nedenlerle alışveriş merkezinden başka kalacak yeri olmadığını ve orada kendisine bir hayat kurması gerektiğini fark eder. Issız adaya düşen adamın dramını tersinden yaşayan karakter, canlı cansız her varlığın üst üste yığıldığı bu yerde, sadece hayatta kalmak için değil, mutlu olmak için de türlü deneyler yapar. Bu karmaşa içindeki büyüleyici zenginliği daha iyi duyabilmek için yavaşlık felsefesini öğrenmeye çalışır. Ama yavaşladıkça başına gelenlere karşı direnç gösteremez hâle gelir; mizacını savunamaz, olaylara karşı eylemlerle cevap veremez. İçine kapandığı yeri ve mevcut işleyişi edilgen bir şekilde seyretmekten fazlasını yapamaz. Aklını yitirmiş bir insan olarak, yer ve zamandan bağımsız, bilinçdışı bir dünyanın ortasındadır artık…

Alışveriş Merkezinde Yaşayan Adam, okurlarını, fiziki daralmaya karşılık ruhun ve aklın genişlediği; duyuların, alışkanlıkların ve sınırların yer değiştirdiği, biçimlerin bozulup yeniden kurulduğu bu yeni varoluş deneyimine tanık olmaya çağırıyor ve bizi, hapsolduğumuz yapılar içerisinde soluk alacak delikler açmaya davet ediyor.

”Başkalarına, bir yara şeklinde de olsa, içimizde yer açmak, bizi rehin alacaklarını bilsek bile sahici bir varoluşun temeli değil midir?”

160 s.

İstanbul 2020

 

https://tele1kitap.com/urun/alisveris-merkezinde-yasayan-adam/

 

 

Venus Khoury-Ghata

MANDELŞTAM’IN SON GÜNLERİ

Çeviren: Ayşenaz Cengiz

Yapı Kredi Yayınları

“Cesedimi alırsın sadece, senin için yazdığım şiir beni yaşatacak.”

Osip Mandelştam’ın 1933 yılında yayımladığı Stalin Epigramı şiiri şöyle başlıyordu: Yaşıyoruz, ama hissetmiyoruz…

Bir şiir bazen insanın hayatını değiştirebilir, hayatla kurduğu toplumsal bağı kesebilir, onu yok oluşun karanlığında çaresizce tek başına bırakabilir. Osip Mandelştam Vladivostok yakınlarındaki toplama kampında hayatını kaybedene kadar bu duyguların hepsini hissetti. Stalin, Ahmatova, Pasternak, Şklovski ve diğerleri de yaşananlara tanıklık etti.

Lübnan doğumlu Fransız şair Vénus Khoury-Ghata Mandelştam’ın Son Günleri’nde o soğuk ve karanlık gecelere hüzünlü sözcükler bırakıyor, tüm şairler için.

88 s.

İstanbul 2020

 

Tele1kitap.com/urun/mandelstamin-son-gunleri/