Geçtiğimiz günlerde CHP Genel Başkanı Özgür Özel, Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı’nın 13’üncü Olağan Genel Kurulu'na katıldı. Özel’in buradaki konuşmasından kimi sözlerini alıntı yapalım:
‘Her şey bir anayasal eşit vatandaşlıktan geçiyor, Türkiye Cumhuriyeti'nin anayasasında herkesin eşit olduğu yazıyor. Ancak o anayasanın uygulanmasında, kanunlarında, kanun koyucuların bakış açılarında, kanun uygulayıcıların bakış açılarında ve yerleşik içtihatlardan dolayı çok önemli sorunlarımız var.….Ve önünde sonunda bir anayasa yapacağız. Yapacağımız anayasa, gerçekten çağın gereklerini karşılayan, darbenin kurumlarından kurtulmuş, darbe pratiğinden kurtulmuş; tam olarak eşitlikçi, doğayı gören, çevreyi gören, örneğin yeni anayasal kavramları sahiplenen, belli eşitsizliklere belli haksızlıklara farklı yönleriyle müdahale edebilen ve Türkiye Cumhuriyeti'nin dünyanın en güçlü, en önde, en müreffeh ve en barış içinde ülkelerinden bir tanesi haline getirebilecek bir toplum sözleşmesiyle hep beraber inşa etmeye ihtiyaç var. Ama bu sözleşmeyi bugünkü anayasaya uymayanlarla, Erdoğan’a yapılması gereken bir analizi Erdoğan'a yapanlarla, şimdi o kendine yapılmış anayasaya bile uymayanlarla ve bu anayasayı aslında kendisi için, ki küçük ortak söylüyor; revize etme ihtiyacımızı tatmin etmek için bir gün bize, bir gün size, bir gün bir başkasına giden birtakım pazarlıkçı tekliflerle ama sonunda dönüp dolaşıp kendi rejimini yeniden inşa etmek, yeniden sürdürmek için yaptığı uyanıklıklara karşı uyanık olarak biz bu anayasayı yapacağız. İlk önce bu iktidarı hep birlikte değiştireceğiz, sonra oturacağız gerçek bir toplum sözleşmesini tüm yönleriyle konuşacağız, hayata geçireceğiz ve bu ülkede geçen anayasa gibi değil; toplumun tamamını yani yüzde 95'ini memnun edecek bir anayasayı, gerçekten eşitlikçi bir anayasayı yazarak bu ülkeyi ikinci yüzyılda hep birlikte çok daha güçlü bir noktaya getireceğiz. (bkz. https://www.tele1.com.tr/ozgur-ozelden-anayasa-cikisi-biz-yapacagiz) ’
Daha önceden CHP’li Özel, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında şunları söylemişti:
‘Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, hem grup toplantısında hem TRT yayınında konuştu. 6 siyasi partinin hazırladığı 244 sayfalık Ortak Politikalar Metninin ciddi şekilde Erdoğan'ın kimyasını bozduğunu, kendisini rahatsız ettiğini ve 6 partinin bir araya gelerek vardıkları böyle bir büyük mutabakatın kendisini son derece rahatsız ettiğini hepimiz gözlemledik. Yaptığı grup toplantısının neredeyse tamamını bu metne ayırdı ve kendisi en iyi bildiği şeyi yapmaya çalıştı; dezenformasyon yaptı, yanıltmaya çalıştı. Cumhuriyetin ikinci yüz yılına, 9 ana başlık, 75 alt başlık ve 2300 somut vaadi ortaya koyduğumuz bu metne karşı son çareye ama en iyi bildikleri şeye, yalana sarıldı…Bunlar belediyelere, yerel yönetimlere özerklik vereceklermiş diyor. Bakın, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin parti programının 54'üncü sayfasında yerel yönetim başlığı var. 54'üncü sayfadaki yerel yönetim başlığında diyorsunuz ki: "Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartına uygun olarak anayasal sistemimize yerel yönetim hakkının dahil edilmesi sağlanacaktır." Bakın bizi suçladığını, kendi partisinin üzerinde ambleminin olduğu parti programında bu yazıyor’ (bkz.https://chp.org.tr/haberler/ozgur-ozel-ortak-metin-erdoganin-kimyasini-bozdu) .
HUKUKUN EKONOMİ-POLİTİĞİ
Hukuk alanındaki gelişmelere nasıl bakmalıyız? İktidarın hukuksal örgütlenmesi ile sosyo-ekonomik yapılanmasını somutta birleştirerek ideoloji ve siyasal-iktisat arasındaki ilişkileri anlamaya çalışarak! Engels, Karl Marks’ın ‘Siyasal İktisadın Eleştirisine Önsöz’de
tarihte bütün hukuki sistemlerin ancak bunlara denk düşen çağların maddî yaşam koşulları belirlendiğinde kavranabileceğini vurgular. Karl Marks, hukukun bağımsız bir tarihi olmadığını belirtir ve Roma hukukunun biraz değiştirilerek burjuva toplumu tarafından benimsenmesini serbest rekabet kavramıyla ilişkilendirir. Yine Engels, Fransız Medeni Yasasını burjuva toplumunun klasik bir yasası olarak tanımlamaktadır.
Aksi halde mesele kuru bir hukuk veya siyaset meselesi olarak anlaşılabilir ki, o zaman şu klişe kavramlarla karşılaşıyoruz: çağdaş hukuk, hukukun üstünlüğü, hukuk devleti..vb. Buna benzer biçimde demokrasi kavramı ile ilgili de hem boş hem de nahoş bir teraneler yığını vardır. Oysaki Atina demokrasisi, burjuva demokrasisi ve de sosyalist toplumlar için kullanılan halk demokrasisi kavramlarından aynı şeyi anlayabilir miyiz?
İdeolojik bir örnekse, klasik burjuva iktisat kuramının iktisadî çıkarlarını ençoklamaya odaklı iktisadî insanı, doğal hukukun akılcı özünden kaynaklanmıştır.
Hukukun siyasal iktisadını anlamak ve örnekse burjuva hukukundaki sınıfsal örgüyü kavramak için başta anayasa hukuku ama özellikle iş hukuku ve ticaret hukuku düzenlemeleri çok tipik olanaklar sunar bize. Hukukun kendi iç sistematiğinden dolayı iktisadî alt yapıdan göreli özerkliği yanıltıcı olmamalıdır. Bu anlamda ideolojisiz anayasa kavramı tam anlamıyla bir aldatmacadır. İdeoloji kavramını Türkçeleştirip düşünbilim dersek, sorun daha iyi açıklığa kavuşur. Hiç düşünbilimsiz bir kurucu metin olabilir mi? İdelojiden arıtma derken kast edilen şey istenmeyen ideolojinin yerine başka bir idolojiyi koymak niyetidir aslında. Yeni ideolojide örneğin, ulus, cemiyet kavramları yerine cemaat(ler), etnisiteler konmak isteniyor olabilir mi? Merkezi otorite güçsüzleştirilirken yerel özerklikler üzerinden emperyalizmin denetimi kolaylaştırılmak mı isteniyor?
Hukuku sosyo-ekonomik yapıyla ilişkili biçimde ele almak gereğini bu ölçüde vurgulamakla yetinmek istiyoruz. Çünkü hukukun siyasal iktisadı başlıbaşına bir tez konusudur. Ayrıca belirtelim ki, hukukun siyasal iktisadı konusunda oldukça kabarık bir yazın da vardır. Marx ve Engels’in bu konularda genel çerçeve olarak işimize yarayacak görüşlerinin yanı sıra, ardıl Marksçıların çalışmalarına da bakılabilir. Örnekse, Althusser, Pecheux, Edelman, Macherey, Balibar, Jessop dahil Düzenleme okulu çevresi, Poulantzas, Hunt, Fine, Woodiwiss vd.
ANAYASALAR VE İKTİSAT
Anayasa nedir sorusuna hukukçuların yanıtları çok çeşitlidir:
tüm hukuksal düzenlemelere temel oluşturan temel yasa / ana teşkilatı, ana kuruluşu belirleyen düzenleme / siyasal iktidarın kurumlarıyla bireylere ait hak ve ödevlerin yapısını ve işleyişini belirleyen kurallar bütünü vb.
Anayasa tanımlarına bakarak hukuksal olarak neyin düzenlendiğini sorduğumuzda, siyasetin ve dahi iktisadî yapının eşdeyişle kısaca siyasal-iktisadın diyebiliriz.
Kapitalizmin seyri süresince önce düzenleme (regülasyon) evresi ile başlayan serüven, daha sonra serbestleşme (deregülasyon) evresiyle süregeldi. Her iki evrede de ilgili evreye ilişkin mantığın ruhu, anayasalarda yer aldı. Kimi zaman kamu çıkarı kavramı ile, kimi zaman özel mülkiyete ait maddeler ile somutlaştı bu yer alışlar. İkinci evrede kapitalizmin neo-liberal anlayışı çerçevesinde tam bir talan mantığı anayasalarda yerleştirilmeye çalışıldı. Refah devleti anlayışının iktisadî anlayışına uygun 27 Mayıs Anayasası ile M.Friedman’ın parasalcı neo-liberal akımına uygun 24 Ocak Anayasası (1982 Anayasası) arasındaki nitel farklara böyle bakabiliriz. Şimdi kapitalizm hukuksal olarak üçüncü evreye girdi: yeniden düzenleme (reregülasyon). Kapitalizmin bu üçüncü evreye olan gereksinimini çeşitli biçimlerde açıklayabiliriz. Finansallaşan kapitalizmin bunalım dalgalarındaki kasılmaların daha sık olmaya başlamasının etkisini öncelikle vurgulamalıyız. Sanayideki düşen kâr oranı ve buna koşut olarak malî sermayenin özellikle malî (portföy, plasman) yatırımlarından getiri elde etmesi açısından olsun, son zamanlarda yoğunlaşan doğal kaynak (madenler, su vb) talanları açısından olsun artık uluslararası sermayenin, malî sermayenin sömürü alanlarındaki ülkelerin anayasalarında onlara engel çıkartıcı bir şeyler kalmamalıdır. Hatta bu üçüncü evre itibariyle söylersek, tam tersine liberal iktisat anlayışının temel çerçevesi anayasanın ruhu haline gelmelidir. Ruhtan sözedip dururken, Montesquieu’yü anmamak olmaz. İlk kez 17. yüzyılda ünlü İngiliz düşünür John Locke tarafından gündeme getirilen “Kuvvetler Ayrılığı” ilkesini bilimsel olarak formülleştiren kişi “Kanunların Ruhu” adlı kitabında konuyu ele alan Fransız düşünür Montesquieu olmuştur. Yasama ve yürütmenin birbirinden kesin çizgilerle ayrılmamış olması, burjuva demokrasilerinde zaman zaman önemli sorunlara neden olmuştur. Yargıya gelirsek, hukuk metinlerindeki egemenlerden yana, egemen sınıfların törelerinin biçimlendirdiği hukuk kurallarını uygularken bir savcı ya da yargıç ne denli bağımsız ya da yansız olabilir ki? Dolayısıyla kuvvetler ayrılığı ilkesi burjuva hukukunda tam bir komedidir, bazen de trajedi tabii ki. Hatta hukukun bazen saf siyaset olarak karşımıza çıktığını da hissedebiliriz, grev yasalarında net biçimde görebildiğimiz gibi.
Demokrat Yargı Derneği Eşbaşkanı Orhan Gazi Ertekin’in ‘Yargıçların Eşekli Demokrasi ile İmtihanı’ adlı kitabında Hakim Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) seçimleri gibi örneklerle hukukun ekonomi-poltiği net biçimde ortaya konuluyor. Bilinçli dostlar, hukukun siyasallaşmadığını, zaten siyasal daha doğrusu ekonomi-politik nitelik taşıdığını bu kitaptan da gerçek örneklerle kavrama şansına sahip olabilirler. Tam bu sırada yazının başında hukukun üstünlüğü kavramının hoş fakat boş bir kavram olduğunu yazdığımı bilen asistanım, kitaplık rafından Prof. Süheyl Batum’un ‘Anayasa İnsan’ kitabını (Cumhuriyet Kitapları, 3.B.Nisan 2011) getirip, içindeki Soru 93’ü gösteriyor bana: hukukun üstünlüğü ilkesi nasıl yaşama geçirilebilir?
Sürekli gündeme gelen Anayasa değişikliği ile gündeme getirilmek istenen özerklik, federasyon, çok dillilik gibi uygulamaları, iktisadî ve kamusal politikalardaki yerelleşme rüzgârı ile birlikte ele almalıyız. Böylece uluslararası sermayenin, malî sermayenin talan alanlarında at koşturabilmesi kolaylaşmış olacaktır, çünkü yeni anayasa ile tasarımlanan düzen tam bir at yarışları için hazırlanmış hipodrom niteliği taşıyacaktır. Bu anlamda, nicedir safını işbirlikçi burjuvaziden yana seçmiş ‘aydınlarla’ birlikte uğraşagelen TÜSİAD’a dinbaz / dinci kimi iş adamı/kadını örgütleri de katılarak bir senfoni orkestrası oluşturulmaktadır. Yanisi şu: hem üflemeli hem yaylı hem de vurmalı çalgılar hepsi bu orkestrada. Orkestra Tchaikovsky’nin ölmeden önce yazdığı ve dünyaya veda niteliği taşıyan 6. Senfonisi’ni (patetik yani acıklı senfoni olarak da anılır) çalmaktadır. Besteci daha sonra intihar eder. Sanki Türkiye için yazılan senaryo gibi, değil mi? İşbirlikçi burjuvazi ve nurjuvazi, kendini var eden dünyaya, cumhuriyete veda bestesinin icrasında çalgı aletlerini üflerken, diğer müzisyenler neye ne için ve hangi şiddette vuruyorlar, ayırdında değil. Davullar ve çanlar kimin için çalıyor acaba? Aynı Orhan Veli’nin şiirindeki gibi ‘Bir ellerinde cımbız, bir ellerinde ayna, umurlarında değil dünya’.
ANAYASAL İKTİSAT
Yeni-liberal akım yandaşları, yukarıda değindiğimiz yeniden düzenleme (reregülasyon) bağlamında anayasaya kapitalist iktisadın geç kapitalizm (finansal kapitalizm de denilmektedir) evresindeki gereklerinin yerleştirilmesi amaçlı olarak anayasal iktisat akımını çıkardılar. Anayasal iktisat akımının özetle üç temel varsayımı şunlardır:
Yöntemsel olarak bireycilik / Bireysel iktisadî akılcılık / Siyasetin karmaşık bir değişim türü olması.
Biraz daha net olarak ifade edersek, bu akıma göre,
- Yaşam yasalarla düzenlenmeli, anayasa bunun bir sonucu olmalı (kurucu metin anlamına tam zıd bir yaklaşım!)
- Devlet küçültülmelidir, yoksa politik yozlaşma oluyor, iktisadî dengesizlikler oluşuyor, bunun yerine bireyi öne çıkaralım, bireysel hak ve özgürlükler ön plana çıksın, kamu yararı ve kamu hizmeti kavramları ve kamusal alan kavramı ortadan kaldırılmalı. Örneğin, 12 Eylül 2010’da referanduma sunulan son değişikliklerle bu bir ölçüde sağlandı. Ama tabii kimilerine yetmedi!
- Hukuk nasıl uluslararasılaştıysa iktisat da öyle olmalı ve bu anayasada yerini öylece almalı. (Bu arada Türkiye’nin kabul ettiği ve uluslararası iktisadî yatırımlar ile ilgili olarak yürürlüğe giren tahkim hukuku ile yetkilerin Türk mahkemelerinden özel ticari mahkemelere geçmesini anımsatalım. Hukuk da özelleşiyor, aynı özel savaş şirketleriyle saldırı-savunma yani güvenlik işlerinin özelleşmesi gibi!)
- İktisadî anayasa, malî federalizm esasına dayanmalıdır. Bu yaklaşım Türkiye için çok önemlidir. Özerklik, yetmez ama evet derken, federal bir siyasi yapı olursa malî federalizm de yakışmaz mı? Yakışır, yakışır. Bu süreç de zaten ABD destekli-içsel gaflet ve delalet bulamaçlı post-modern bir Amerikancı İslam kılıklı haçlı darbe.
TÜRKİYE BURJUVAZİSİNİN VE NURJUVAZİSİNİN İKTİSADÎ ANAYASA YA DA ANAYASADAKİ İKTİSADA İLİŞKİN BEKLENTİLERİ
Öncelikle ilk üç maddedeki değişebilirlik konusuna değinelim. Bunun iktisadî anlamı, yukarıda altını çizdiğimiz üzere, anayasal iktisat kavramı ışığında, öncelikle malî federalizm ve yerel malî özerklik kavramları ile anlatılabilir. Bunun yanı sıra, halkçılık ve devletçilik gibi iktisatla ilgili ilkelerin yerini başka şeylere bırakacağının da altını çizelim. Yerini şunlar alacak: İktisaden emperyalizmin doğrudan yakın kontrolünde yarı sömürgesel kapitalistleştirilmiş yarı feodal etnik-iktisadî yapılar-örnekse sözleşmeli çiftçilik vb., cemaatsel iktisadî yapılar ve benzerleri!
TÜSİAD, TİSK, MÜSİAD ve TÜRKONFED ve dahi TESEV de aynı kervanda!
SONSÖZ
Bu yazıda, yeni anayasa çalışmalarında iktisadî boyutta vahşi liberalizmin anayasaya iyice monte edilmesi düşünce ve çabalarına dikkat çekilmeye çalışıldı. Bu bağlamda anayasal iktisat, iktisadi anayasa akımlarına değinildi. Umarız diğer konuların arasında bu konu arada kaynamaz!
Önerilen kaynaklar
Anonim: SSCB Çözülüşe Girerken Anayasa Program Tüzük, Yazılama Yayınevi,2008.
Adnan Güriz: Hukuk Felsefesi, 6.B. Siyasal Kitabevi, 2003.
Ali Murat Özdemir: Sözün Mülkiyeti Hukukun Ekonomi Politiği, Dipnot Yayınları,2008.
B. Emrah Oder: AB’de Anayasa ve Anayasacılık, Anahtar Kitaplar, 2004.
Bülent Savaş Güler: Kompradorun Hukuk Hamlesi Anayasal İktisat, Karahan Yayınları,
2003.
Bülent Tanör: Anayasal Gelişme Tezleri, 2.B. , Yapı Kredi Yayınları, 2010.
Coşkun Can Aktan: Ekonomik Anayasa, TİSK İnceleme Yayını No:19, Tarihsiz.
Demirtaş Ceyhun: Anayasa Yasa mıdır?, Cumhuriyet Kitapları, 2009.
Dilek Dileyici: Anayasal İktisat Perspektifinden Para ve Maliye Politikaları, Seçkin
Yayınevi, 2005.
DİSK : Yeni Bir Anayasa İçin Temel İlkeler (Anayasa Raporu), 2009.
Ergun Özbudun: Demokrasiye Geçiş Sürecinde Anayasa Yapımı, Bilgi Yayınevi, 1993.
Evgeny B. Pasukanis: Genel Hukuk Teorisi ve Marksizm, Birikim Yayınları, 2002.
Friedrich Engels ve Karl Marks: Devlet ve Hukuk Üzerine, Çağdaş Hukukçular Derneği,
2011.
Gazanfer Kaya ve Sezer Ayan: Türkiye’de Anayasalar ve Sivil Toplum, 1961-1982
Anayasalarının Sosyolojisi, Ütopya Yayınları, 2011.
Haluk Emiroğlu: Kavimler Hukuku, Değişim Yayınları, 2007.
Hayrettin Ökçesiz (Haz.): Çağdaş Hukuk Felsefesi ve Hukuk Kuramı İncelemeleri, Alkım
Yayınevi, 1997.
Hikmet Kıvılcımlı, Anayasa (Teklifi) Sosyal İnsan Yayınları, 1977.
Karl Marx: Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi, Sol Yayınevi, 1997.
Mehmet Yüksel: Modernite Postmodernite ve Hukuk, 2.B., Siyasal Kitabevi, 2004.
Mehmet Yüksel: Küreselleşme Ulusal Hukuk ve Türkiye, Siyasal Kitabevi, 2001.
Meltem Dikmen Caniklioğlu : Anayasa Arayışları ve Türkiye, BDS Yayınları, 1998.
Murat Yüksel: Hukuki Plüralizm, Beta Yayınları, 2003.
Mustafa Erdoğan: Anayasal Demokrasi, 8.B. , Siyasal Kitabevi, 2010.
Mustafa Kutlu: Kuvvetler Ayrılığı, Seçkin Yayınları, 2001.
Mümtaz Soysal: 100 Soruda Anayasanın Anlamı, 6.B. Gerçek Yayınevi, 1986.
M.Tevfik Özcan: Hukuk Sosyolojisine Giriş, XII Levha Yayınları, 2011.
Reyhan Sunay: Tartışılan Egemenlik, Yetkin Yayınları, 2007.
Süheyl Batum: Anayasa ve İnsan 99 Soruda Çağdaş Anayasa, 3.B.,Cumhuriyet Kitapları,2011.
Tarık Zafer Tunaya: Siyasal Kurumlar ve Anayasa Hukuku, 4.B. İstanbul Üniversitesi
Yayını, 1980.
Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği ve 78’liler Girişimi: Nasıl Bir Anayasa İstiyoruz,
Siyah Beyaz Yayınları, 2008.
Vural F. Savaş: Anayasal İktisat, İlke Yayınevi, 2007.