Yazmak; içteki yara…

Yayın tarihi: 1 Haziran 2020 Pazartesi 1:18 pm - Güncelleme: 1 Haziran 2020 Pazartesi 5:28 pm

Tuğrul Keskin

Bir yanıyla ne acılı bir iş aslında şu yazmak eylemi; içinde saklı duran yarayı tanımadığın birine göstermek! Doğal ki gerçek bir ‘şey’ yazabilmek; yazdığın konuyu içselleştirmeni, en derininde duyumsamanı, araçları doğru ve iyi kullanmanı da gerektiriyor. Gerçek yazarları ‘diğerlerinden’ ayıran büyük ayraç da bu olmalı…

Fakat teknolojik olanaklar zenginleştikçe, yeni ‘yazarlar’ dünyalarımızı öylesine kapladı ki, bu teknolojik zenginlik bambaşka sorunları da beraberinde getirdi. Artık değil tek başına yazar; şair, romancı, fotoğraf sanatçısı, sinemacı, aklınıza hangi sanat pratiği gelirse işte ondan oldular; Facebook’ta hesabı olan, klavye kullanmayı bilen herkes birer ‘sanatçı’ yani…

Hiçbir pratiğin ölçütü kalmadı. Kriterler ve eleştirel mekanizma neredeyse bir bütün olarak ortadan kalktı. Hal böyle olunca da etik, estetik sorunlar hiç kimseyi ırgalamaz oldu. Zaten bilirsiniz geniş halk kitleleri kolaycıdır, kolay olanı alır ve aldığının sanat olup olmadığıyla da ilgilenmez çoğu zaman. E hal böyle olunca da ‘kolay olan’ ‘basit olan’ ‘sıradan olan’ metinler, yazar ve şairler bütün hayatımızı kaplar oldu neredeyse…

Kuşkusuz yazma becerisi (yetenek ve çalışmak) bu ‘ortalama’ ortamı yukarılara taşıyabilmek için gerekli. Değilse bu ‘vasati ortam’ yazı, şiir ve diğer sanat pratiklerini çürütecek ve bu çürüme; zaten mahvolmuş siyaset dilini daha da mahvederek; hayatları büsbütün korkunç, büsbütün içinden çıkılamaz hale getirecek; asıl endişe ettiğim ve endişe etmeniz gereken de bu olmalı!

Bir hayli zamandır hafızam bu yukarıda söylediklerimle meşgulken, 27 Mayıs’ta sevgili Hıfzı Topuz bir yazı yayınladı Cumhuriyet’te; ‘Neden yazıyorlar?’ Gerçekten insanlar neden yazıyorlar? Hem yukarıda sözünü ettiğim ‘klavye düşkünleri’ ve hem de gerçek yazarlar. Kuşkusuz bu sorunun yığınla nedeni ve yanıtı olabilir. Sözgelimi siyasal baskıların ağır olduğu ülkelerde insanlar düşüncelerini her şeyi göze alarak haykırmak isterler; tıpkı şu an ülkemizde kimi yazar ve şairlerin yaptığı gibi!

Hıfzı ağabey Fransa’da yaşadığı yıllarda (1985 yılı olmalı) Liberation Gazetesi’nde yayınlanmış bir anketi saklamış ve o ankette dünyadaki 100’den fazla değerli yazara ‘neden yazdıklarını’ sormuş Liberation muhabirleri.  “İyi ki de saklamışım o yazıyı” diyor ve yazısının sonunda kendisinin niçin yazdığını da uzunca anlatıyor. O söylediklerinden kısacık bir bölümü ve ankete yanıt veren yazarlardan kimilerinin verdikleri yanıtları sizlerle paylaşmak istedim; son derece öğretici yanıtlar çünkü.

Hıfzı Topuz’un kendisi şöyle yanıtlıyor; “… Çok sevdiğim İsmet İnönü ve Cumhuriyetin kurucularıyla röportajlar yaptım. Yurtdışında bulunduğum sıralarda da gördüğüm, tanıdığım insanların aydınlanma için nasıl savaştıklarını anlatmaya çalıştım. Bunlardan örnekler aldım. Afrika halklarının yaşam koşullarını da yazı dizilerinde vurguladım. Atatürk’ün uyguladığı aydınlanma düşüncesi benim felsefem oldu.” Ve sonrasında;

Milan Kundera (1929, Çek): Yazmak benim için herkesin söylediğinin tersini söyleme zevkidir. Yani herkese karşın tek başına haykırmanın direnci…

Heinrich Böll (1917-1985, Alman, 1972 Nobel sahibi): Yazmak benim için yaratmaktır.

Günter Grass (1927-2015, Alman): Yazıyorum, çünkü başka bir şey yapamam.

Ba Jin (1904-2005, Çinli): İnsanın edebiyata ihtiyacı vardır. İnsan kafasında biriken çöpleri temizlemek ister. Ben kafamda birikenleri temizlemek, çevremi ve yaşamı değiştirmek için yazıyorum. Hiçbir zaman yaşamla alay etmedim. Yapıtlarımla savaş verdim.

José Saramago (1922-2010, Portekiz Komünist Partisi üyesi): Ölümü geciktirmek ve yaşamı uzatmak için yazıyorum.

Umberto Eco (1932-2016, İtalyan): Yazıyorum, çünkü çocuklarım büyüdü. Artık hikâye anlatacağım hiç kimse yok.

Jorge Luis Borges (1899-1986, Arjantinli): Yazmak için konu aramıyorum. Konular beni buluyor. Başka bir konuya geçebilmek için de önce kafama takılan şeyleri yazıyorum. Yazdıklarımı okumuyorum bile.

Georges Simenon (1903-1989, Belçikalı): Çocukluğumda yazı yazma gereksinimi duydum ve yazmaya başladım. Yazmazsam rahatsız oluyorum.

Nicolas Guillen (1902-1989, Küba Komünist Partisi yöneticilerinden, Yazarlar Birliği Başkanı, Lenin Barış Ödülü almış Kübalı yazar): Düşmanlarımı ateşle susturamıyorum. Bunun için de yazıyorum.

Jorge Amado (1912-2001, Brezilyalı): Yazmadan duramam. Halkın üzerinde bir etki yaratmak istiyorum. Daha iyi bir yaşam düzenine ulaşmak için yazıyorum. Askeri diktatörlüklere karşı koymak için yazıyorum.

Michel Tournier (1924-2016, Fransız): Bu soruya Balzac “Zengin ve ünlü olmak için,” diye yanıt vermişti. Bazıları da kafalarında bir denge kurmak için yazdıklarını söylüyorlardı. Ben okunmak için yazıyorum.

Salman Rushdie (1947, Hintli yazar): Yazıyorum, çünkü yaratmayı seviyorum. Çoğu zaman kurmacaya başvuruyorum. Çünkü kurmacayı seviyorum. Kurmacada bir yığın gerçek buluyorum. Bir odaya kapanıp yazmak bana çok uygun geliyor. Yazıyorum, çünkü yazmadan nasıl yaşayabileceğimi henüz keşfedemedim. Yazarken dünyayla hesaplaşıyorum. Ben bir göçmenim, yazarken kendi dünyamı yaratıyorum.

Silvina Ocampo (1903-1993, Arjantinli): Başkalarının neleri seçmeleri gerektiğini göstermek için yazıyorum. Dünyadaki önemli olayları yani dostluğu, aşkı, sanatı ve siyasal olayları vurgulamak için. Kâğıtlarda bizden bir şeyler kalsın istiyorum.

Adonis (1930 Suriye doğumlu şair): Tanrı’nın söyleyip de yazmadıklarını duyurmak için yazıyorum.

Mandé Alpha Diarra (1954, Malili): Şöyle bir atasözü vardır: Bir kişi bir aslanın elinden kurtulabilir ama kafasındaki düşünceden kurtulamaz ve onu yazar.

Rafaell Alberti (1902-1999, İspanyol): Ben barışın yazarıyım. Şimdi bir karanfille bir kılıcın arasında yaşıyoruz.

Necib Mahfuz (1911-2006, Mısırlı): İçimdeki gizli güçleri dile getirmek için zevkle yazıyorum, okunmak için yazıyorum. Bugün artık bunun için yaşıyorum. Benim için yaşamakla ve yazmak aynı şey.