“Kandil dağı neyse Stokholm aynısıdır. İsveç; PKK’nın Avrupadaki mağarasıdır”.
Bahçeli ve Erdoğan’ın keskin dönüşlerine toplum alıştı ama nasıl oluyorsa bu çelişkiler AKP ve MHP’ye oy verenlerin umurunda değil.
Bu durum sosyolojik ve psikolojik olarak araştırılmalı.
Bahçeli’nin Erdoğan hakkında söyledikleri ve Erdoğan’ın bu ağır sataşmalara yanıtları ‘iç mesele’ olabilir ama Erdoğan’ın ya da her ikisinin yabancılarla ilgili söylem ve davranışı yalnız Türkiye’yi değil tüm dünyayı ilgilendiriyor.
Önce İsrail’e bakalım…
29 Ocak 2009’da dönemin Başbakanı olarak Erdoğan Davos’da İsrail Cumhurbaşkanı Perez’e ‘One minute’ dedi.
11 Mayıs 2010’da Erdoğan İsrail’in OECD’ye katılımına onay verdi.
31 Mayıs 2010’da Mavi Marmara olayı yaşandı.
4 Mayıs 2016’da Türkiye , İsrail’in gözlemci olarak NATO’ya katılmasına onay verdi.
Aralık 2016’da İsrail Mavi Marmara’da öldürülenlerin ailelerine 20 milyon dolar bağışta bulundu ve dosya Erdoğan talimatıyla kapandı.
2010-2022 döneminde aralıklı olarak Erdoğan; İsrail ve Başbakan Netanyahu hakkında en ağır ifadeleri kullandı.
Netanyahu da yanıtlarında Erdoğan’la ilgili ağır suçlamalarda bulundu.
9 Mart 2022’de İsrail Cumhurbaşkanı Herzog Ankara’ya geldi. 20 Eylül 2022’de Erdoğan İsrail Başbakanı Lapid ile NewYork’da buluştu. Yine NewYork’da tam bir yıl sonra bu kez Erdoğan baş düşman Netanyahu ile bir araya geldi. Her ikisi mavi gömlek giymiş ve kırmızı kravat takmıştı.
7 Ekim’de Gazze olayları başladı ve Erdoğan en ağır ifadelerle Netanyahu ve İsrail’e yüklendi ama İsrail; petrol, demir, çelik, patlayıcı, kimyasallar, içme suyu, meyve ve sebzeler gibi gereksinim duyduğu çok şeyi Türkiye’den ithal ediyor.
Gelelim en hakiki müttefik ABD’ne..
Ekim 2014’de dönemin Başkan Yardımcısı Biden ‘Erdoğan, BAE ve Suudi Arabistan ile birlikte Suriye’de IŞİD, Kaide ve benzeri terör örgütlerini destekliyor”dedi.
Aynı Biden Aralık 2019’da yine Erdoğan için ‘diktatör’ benzetmesi yaptı ve ‘seçimlerde muhalefeti destekleyerek ondan kurtulmanın gereğinden’ söz etti.
Sonra Biden Ocak 2021’de Başkan oldu ve Nisan’da 1915 Ermeni Tehciri için ‘soykırım’ dedi ama biz onunla görüşmek için neler neler yaptık ve yapıyoruz.
Peki onun patronu Obama ne yapmıştı?
Ekim 2014’de Kobani olayları sırasında Iraklı Kürt Peşmergelerin Türkiye sınırından girip kasabayı savunan PYD/YPG militanlarına yardım etmesi için ‘Kobani düştü düşecek’ diyen Erdoğan’ı telefonla aradı ve Peşmergelerin silahlarıyla geçişini sağladı.
Sonra Deli Trump dönemi başladı. O da Obama gibi PYD/YPG’ye sahip çakarak binlerce TIR’la silah ve askeri malzeme gönderdi. Erdoğan itiraz eder gibi olunca mektup yazıp tehdit etti ve kendince hakaret etmeye kalkıştı.
Rahip Brunson olayında olduğu gibi.
Peki şimdi hangi durumdayız?
Biden istedi diye Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine onay verdik ama karşılığında hiç bir şey alamadık.
F- 35, Biden Kongre’ye mektup yolladı ama henüz F-16 yok, AB kapıları açılmadı, para yardımı yok ve PYD/YPG/PKK’ya yardıma devam.
Vatana millete hayırlı olsun!
İsveç’in NATO üyeliğine Putin ne der bilinmez ama büyük olasılıkla o da alışmıştır Erdoğan’ın keskin U dönüşlerine.
Örneğin Fetö darbesini desteklediği söylenen BAE Başkanı Muhammed Bin Zayid’le yeniden dost ve kardeş olmuştuk.
Belki amaç Sedat Peker’i susturmaktı ama Bin Zayid’in 50-60 milyar dolarlık yatırımlarından söz edenler hâla beklemede.
Suudi’lerle olduğu gibi dolarlar henüz gelmedi.
Oysa Bin Zayed olayında olduğu gibi Muhammed Bin Selman hakkında neler neler söylemiştik ama bir gecede her şeyi unuttuk. Ve yine bir gecede İstanbul’da öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın dosyasını ‘katil’ dediğimiz Prens Hazretlerine özel kuraya ile gönderdik.
Ama en ilginç olanı kuşkusuz darbeci Sisi idi.
İstanbul seçimlerinde İmamoğlu’nu ona benzettik ama yine kaybettik. En sevdiğimiz Müslüman Muhammed Mursi’yi devirmişti ama baktık olmuyor Mursi’nin kankası Katar Emiri Temim El-Sani’den rica ettik o da Erdoğan’ı Sisi ile Doha’da buluşturdu.