Yandaş gazete Yeni Şafak’ta Kaftancıoğlu istifası

Yayın tarihi: 11 Eylül 2019 Çarşamba 3:02 pm - Güncelleme: 11 Eylül 2019 Çarşamba 5:01 pm

Yandaş yazar Özlem Albayrak, Canan Kaftancıoğlu hakkında yazdığı yazısına sansür uygulandığı gerekçesiyle Yeni Şafak’la yollarını ayırdı.

Yaklaşık 10 yıldır Yeni Şafak gazetesinde köşe yazarlığı görevini üstlenen Özlem Albayrak, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkında kaleme aldığı yazısının yayımlanmaması üzerine istifa ettiğini açıkladı.

Albayrak, kişisel Twitter hesabında yaptığı paylaşımda “Dün gazeteye gönderdiğim ekteki yazı yayınlanmadı. Bu, gazetenin yayın politikası ve benim görüşlerimin çelişmesiyle başlayan sorunların son halkasıydı. Bu şartlarda devam etme imkanı kalmadığından yazılarıma son veriyor, Yeni Şafak’la yolumu ayırıyorum. Duyurulur” ifadesini kullandı.

Albayrak, yayımlanmayan “Canan Kaftancıoğlu kararı” başlıklı yazısını ise sosyal medya hesabından paylaştı.

Albayrak’ın, Kaftancıoğlu’nun sosyal medyada geçmiş yıllarda yaptığı paylaşımlardan dolayı 9 yıl 8 ay 20 gün hapis cezasına çarptırılmasını eleştirdiği yazı şöyle:

“Sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlar nedeniyle yargılanan CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’na 9 yıl 8 ay 20 gün hapis cezası verildi. Kaftancıoğlu bu ceza nedeniyle tutuklanmayacak, karar istinaf mahkemesine gidecek.

‘2012’DE ATILMIŞ BİR TWEETİN NEDEN BUGÜN DAVA KONUSU EDİLDİĞİNİ AÇIKLAYABİLECEK BİR HUKUK İLKESİ VAR MI, BİLMİYORUM’

Yine de sözkonusu karar, kamuoyunda büyük bir tartışma başlattı. Zira, Kaftancıoğlu’nun ceza almasına neden olan tweetlerin ikisi 2016 yılında atılmış, biri 2014’te, diğeri ise 2012 yılında. Üstünden 7, 5 ve 3 yıl geçmiş sosyal medya paylaşımlarının, tam da İstanbul’un CHP’ye geçmesinin hemen ardından yargı konusu haline gelmesi ise doğal olarak akla başka sorular getirdi. Mesela, ‘Hükümet, İstanbul’u 25 yıl sonra kaybetmenin hıncını böyle mi alıyor?’ Sahiden de, 2012’de atılmış bir tweetin neden bugün dava konusu edildiğini açıklayabilecek bir hukuk ilkesi var mı, bilmiyorum.
Manzara ise şu: Kaftancıoğlu hakkında verilen hüküm, hükümetin rövanşist ve intikamcı bir tavırla hareket ettiği görüntüsü oluşturdu, İstanbul konusunda hazımsızlık yaşandığı düşüncesine yol açtı ve yargının siyasallaşması konusu yeniden tartışmaya açıldı.

‘O DÖNEMİN OLAĞANÜSTÜ KONJONKTÜRÜ UYARINCA, BU YÖNDE YAPILMIŞ YÜZLERCE PAYLAŞIMLA KARŞILAŞMAK MÜMKÜN’

Onu bırakın, sosyal medya paylaşımlarının yargının konusu olma durumu çok su kaldırır bir mevzu, ülkemizde çok da tartışılıyor zaten bilindiği gibi. Zira, her şey çok konjonktürel. Sözgelimi Canan Kaftancıoğlu’nun 2016’da yaptığı ‘Kim şehit olmak istiyorsa gitsin olsun. Aptalca politikalar yüzünden ölen masum insanlara şehit diyerek ölümü kutsamaktan vazgeçin artık’ şeklindeki paylaşım; ‘Analar Ağlamasın’ sözüyle sloganlaştırılan, şehit olmanın değil barışarak hayat bulmanın kutsandığı Barış Süreci (2009-2013) döneminde atılmış olsa, dava konusu olmayacaktı muhtemelen. Nitekim geriye doğru bakıldığında, o dönemin olağanüstü konjonktürü uyarınca, bu yönde yapılmış yüzlerce paylaşımla karşılaşmak mümkün.

‘SOSYAL MEDYA PAYLAŞIMLARININ SEÇİLİMİYLE İLGİLİ NE BİR KRİTER VER ORTADA, NE KURAL, NE DE İLKE’

İkincisi, dava konusu olacak sosyal medya paylaşımlarının seçilimiyle ilgili ne bir kriter var ortada, ne kural, ne de ilke. Çok benzer ifadeler kullanan iki kişiden birinin yargılanıp yıllarca hapis cezası alırken, diğerinin almaması gibi örneklerle çok karşılaştık bu ülkede. Mesela Canan Kaftancıoğlu’nun Berkin Elvan’ın ölümü üzerine attığı ‘Devlet seri katildir’ tweeti buna bir örnek. İlgili kurumlar, Gezi Süreci’nde ve sonrasında Berkin Elvan’ın ölümü üzerine yapılan devlet ve polis karşıtı paylaşımların tamamını yargı konusu hale getirecek olsaydı, Türkiye’deki sosyal medya kullanıcılarının çoğunun şu an çoktan hapse tıkılmış olması gerekirdi. Oysa, içerikler şiddete teşvik etmedikçe ve terör propagandası yapmadıkça, sosyal medya paylaşımları temel hak ve özgürlükler kapsamında değerlendirilir. Adı, ifade özgürlüğüdür, eleştiri hakkıdır. Bu, demokratik bir devlet düzeninin olmazsa olmazıdır.

Yıllar önce başörtüsü mücadelesine katılmış, bu uğurda polisle devletle karşı karşıya gelmiş herkes, o dönem devlete yönelik ortak hissiyatı hatırlar. Çoğu başörtülü öğrenci, oturma eylemlerine müdahale eden polise karşı direnirken, devlete yönelik pek de iyi hisler beslemezdi, hatta zamanla ‘yasakçı kafa’ sloganında somutlaşan ortak bir devlet eleştirisi hissiyatı oluştu diyebilirim; öyle ki başörtülü öğrenci evlerinde ve yurtlarında bu tür konuşmalara şahit olmak vakayı adiyedendi.

‘BUNCA YILDIR HİÇ YOL KAT EDEMEDİK Mİ?’

Muhafazakar sosyoloji, başörtülü kadınlara haksızca açılan davalar sonucu verilen cezalar, o dönem belediye başkanı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın okuduğu bir şiir gerekçe gösterilerek hapis yatması ve benzeri örnekler nedeniyle hem tarafsız, bağımsız, ideolojilerden arınmış yargı; hem de insan hakları ve ifade özgürlüğü konusunda hassastı. Hukukun ve devlet organlarının, hatta medya başta olmak üzere sivil toplumun sacayaklarının, iktidarın toplumun bir kesimine karşı zor kullanma/baskı kurma aracı olarak işlev görmesine karşı yıllarca süren ortak bir mücadele verildi.

Meşruiyetini haklılığından alan bir mücadeleydi bu. Ve o haklılık, dindar-muhafazakar sosyolojiyi AK Parti şemsiyesi altında iktidara getirdi, yıllarca da iktidarda tuttu. Gelinen noktaya baktığında insan düşünüyor, bunca yıldır hiç yol kat edemedik mi?

‘KAFTANCIOĞLU HAKKINDAKİ KARAR, TARTIŞMALI BULUNAN BİR KARARDIR’

Sözün özü, CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu hakkındaki karar, hem zamanlaması itibariyle haklı olarak manidar, hem de geçmişte atılmış tweetleri konu alması nedeniyle tartışmalı bulunan bir karardır. Kamuoyu vicdanının karardan tatmin olmaması, kamusal alanda ciddi bir tartışmanın başlaması da cabası. Doğrusu, Kaftancıoğlu’nun paylaşımlarına katılmayan, o paylaşımları yanlış bulan ve kınayanların bile karara itiraz etmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü şiddeti öven ya da terörü destekleyen suç başka, eleştiri başkadır. Mahkemelerin görevi de, kınanası sözler söyleyen vatandaşları terbiye etmek değil, suç işleyeni cezalandırmaktır, nokta.”