Virüsten kaçarken kansere yakalanmayın… İşte tedavide yenilikler

Yayın tarihi: 18 Kasım 2020 Çarşamba 1:20 pm - Güncelleme: 18 Kasım 2020 Çarşamba 1:21 pm

Dünyada ve ülkemizde kanser konusunda yaşanan gelişmeler, bu gelişmelerin uygulama alanındaki etkileri gibi önemli başlıklar, Türk Tıbbi Onkoloji Derneği (TTOD) tarafından online platformda ‘Pandemi gölgesinde geçen 2020 yılında onkolojide neler değişti?” başlığıyla gerçekleştirilen Türk Tıbbı Onkoloji Derneği Sanal Kongresi’nde ele alındı.

TTOD ve Kongre Sekreteri Doç. Dr. Özlem Sönmez, “Günümüzde onkoloji alanında gelişmeler baş döndürücü hızla yaşanmakla birlikte kanser hala ciddi bir sağlık sorunu olma özelliğini sürdürmektedir. Kanser hastalığı tedavisinin hasta odaklı olarak gerçekleştirilmesi yolunda oluşan yeni bilgiler, alanında söz sahibi bilim insanları tarafından katılımcılarla paylaşıldı” dedi

TTOD OLARAK PANDEMİ DÖNEMİNDE NELER YAPTIK?

Pandemi döneminde dernek olarak birçok faaliyet ve destek çalışmaları yürüttüklerini söyleyen Sönmez, “Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Covid-19 Pandemisi Danışma Kurulu kuruldu. TTOD tarafından, üyelerine Covid-19 Önleyici Ekipman Desteği sağlandı. Gerek hekimler, gerekse hastalarımız ve hasta yakınlarımız için kısa bilgilendirme videoları ve görseller hazırlandı. Bunların oldukça faydalı olduğunu düşünüyoruz. Covid-19 Pandemisi Danışma Kurulu tarafından, Kanser Hastası ve Hasta Yakınlarına Yönelik El Broşürleri hazırlandı. Basın ve sosyal medya kanalları ile pandemi döneminde kanser hastalarının tedavilerinin aksatılmaması konusunda çeşitli yayınlar yapıldı, hastalara çağrıda bulunuldu. Covid-19 salgını mücadelesiyle ilgili, onkoloji hastalarına yaklaşım ve tedavi yöntemleri hakkında Onkoloji Hastaları Danışma Kurulu oluşturuldu.” diye belirtti.

VİRÜSTEN KAÇARKEN KANSERE YAKALANMAYIN

Covid-19 salgını nedeniyle insanların virüs belirtileri yaşamadıkça hastanelere gitmediğini ya da ertelediğine dikkat çeken Sönmez, sözlerine şöyle devam etti:

“Hastanelerin normal  polikliniklerinde başvurularda düşüş gözlemledik, bu nedenle kanserde erken tanı şansının da azaldığını söyleyebiliriz. Hastanelerde bütün önlemler alınmış durumdadır, vatandaşlarımızı tereddüt etmeden şikayetleri olduğunda başvurmaları konusunda bir kez daha uyarıyoruz. COVID-19 hastalığına ait semptomlar olmadığı sürece, en yüksek risk gruplarından olan kanser hastalarının, doktorlarının tavsiyelerine uymalarını ve tedavilerine mutlaka devam etmelerini öneriyoruz. TTOD olarak, enfeksiyon hastalıkları uzmanı hocalarımızla iş birliği yaparak oluşturduğumuz Pandemi Danışma Kurulu ile hastalarımızın tedavilerinin planlanması için kılavuz hazırlandı. Yine her zaman olduğu gibi tedavi düzenlemelerinin hastalığın evresine, kanserin moleküler özelliklerine, hastanın genel durumuna ve tedaviden beklenen faydaya göre organize edilmesine özen gösterildi. Aktif tedavisini bitiren ve takip döneminde olan hastalarımızın kontrolleri, tümör özelliklerine ve riskine göre ötelendi veya teletıp yöntemleri kullanılarak uzaktan yapılmaya çalışıldı. Tetkikler için ise hastanın COVID-19 riskini en aza indirecek değerlendirme yöntemlerini seçtik. Kemoterapi hastaları kesinlikle salgın sürecinde tedavilerini aksatmamalıdır. Evlerde de izolasyonlarına devam etmeliler ve sağlıklı beslenerek egzersizle bunu desteklemeliler. Kanser hastalarının Covid-19’a yakalanması durumunda seyirleri daha ağır olmaktadır. Hastanın yanında mümkün mertebe refakatçi olmaması, eğer olması gerekiyorsa da hastanenin dışında beklemesi gereklidir. Takipli hastalarımızın, doktorlarına danışmalarını gerektiren acil bir şikayetleri yoksa poliklinik ziyaretlerini ötelemesini önermekteyiz.”

AKCİĞER KANSERİ TEDAVİSİNDE YENİLİKLER

TTOD ve Kongre Başkanı Prof. Dr. N. Serdar Turhal ise, Kasım ayının akciğer kanseri farkındalık ayı olduğuna dikkat çekerek, şu bilgileri paylaştı:

“Çok uzak değil, 2000 yılında Amerika’da yapılan yıllık ASCO toplantısında 4 ayrı kemoterapi rejimi karşılaştırılmış, hastaların ortalama bu tedavilere yüzde 20 cevap verdiği ve ortalama sağ kalımın 8 ay olduğu rapor edilmişti. O günden bu yana, özellikle 2013 yılından başlayarak akciğer kanserindeki mortalitede yıllık yüzde 3 ila 6 azalma oldu. Akciğer kanseri sık rastlanan bir kanser olduğu için de son 30 yılda kanserde görülen yaklaşık yüzde 30 oranında ölüm oranındaki azalmada, bu akciğer kanserindeki tedavilerdeki etkinliğin de önemli bir katkısı oldu. Yalnız 2020 yılında akciğer kanserinde 9 yeni endikasyonda tedavi onaylandı. Bunların 4 tanesi tamamen yeni ilaçlardan oluşmaktaydı. Bu tedavilere olan cevap oranları yüzde 50 ile 85 arasında değişiyor ve ortalama hastalıksız sağ kalım 10 ila 25 aylar arasına çıktı. Bu hastaların arasında ALK spesifik mutasyonu pozitif olan metastatik kanser hastalarında ortalama sağ kalım 5 yılın üzerine çıktı. Yine bu sene daha önce kalın barsak kanserinde baktığımız KRAS mutasyonu olan akciğer kanseri hastalarındaki cevap oranları yüzde 32 ve meme kanseri hastalarında baktığımız HER 2 mutasyonu olan hastalarda cevap oranlarının yüzde 60 olduğu erken bir çalışmada gösterildi. Yakında akciğer kanseri hastalarında 10’un üzerinde hedefi kontrol edip, hedefe yönelik tedavi ilaçlarını verme imkanımız olacak gibi görünüyor. Başka bir ümit vadeden tedavi iyileşmesi de immun checkpoint inhibitörleri tedavileri. Burada 5 tane ilacımız var ve bununla ilgili olan PD-L1 mutasyonu yüksek ise hastaların 5 yıllık sağ kalımları metastatik seviyede dahi yüzde 32 seviyesinde oluyor. Bu PD-L1 ekspresyonu hastaların yaklaşık yüzde 30’unda görülmekte. Bu yıldan başlayarak 2’li hedefe yönelik tedavilerinin hastalarımızda onaylanması gerçekleşti. Ipilimumab ve Nivolumab isimli ilacın kombinasyon halde kullanılmasında daha da iyi sonuçlar alınabildiği gösterildi. Bu tedavilerin erken evrede, yani kanseri cerrahi olarak şifahen çıkarılmış hastalarda koruma amaçlı faydasına dair çalışmaların da önümüzdeki dönemde fayda göstermesini bekliyoruz. Ancak şu anda henüz buna ilişkin bir kanıtımız yok. Sonuç olarak, hedef olarak hala birinci önceliğimiz sigaranın bırakılması. Ancak sigara içen hastaların 55 yaşından sonra akciğer tomografisi ile taranması şeklinde olan yaklaşım henüz hastaların genel popülasyonun yüzde birinden azında gerçekleşmekte, onun için bunun artması akciğer kanserinin erken tanısında bize bir imkan sağlayacaktır kanaatindeyiz. Yeni tedavilerin uygun şekilde hastalara ulaşması fayda sağlayacaktır kanaatindeyiz. Likit biyopsi ile hastaların erken dönemde kanserin saptanması ve tedavilerinin uygulanmasına imkan sağlamasının yakın gelecekte bir fırsat yaratacağını düşünmekteyiz. Başka kanserlerde olduğu gibi hastaların sürmekte olan çalışmalara katılmalarının da akciğer kanseri tedavisinin gelişmesinde önemli katkısı olacağını düşünüyoruz.”

SON 1 YILDA 150 BİNE YAKIN KİŞİ KANSER TANISI ALDI

Kanserin her gün büyüyen sosyoekonomik bir sorun olduğunu belirten TTOD Yönetim Kurulu Üyesi Doç. Dr. Tarık Salman da, “Dünyada her yıl yaklaşık 20 milyon kişi kanser tanısı almakta olup, her yıl 10 milyon insan kansere bağlı nedenlerden ölmektedir. Ülkemizde son istatistiklere göre bir yıl içinde 148 bin hasta kanser tanısı almış ve 92 bin hasta kansere bağlı nedenlerden kaybedilmiştir. Dünyada ölüm nedeni olarak ikinci sırada yer alan kanser sadece kişileri, aileleri değil tüm toplumu, tüm üretim araçlarını, hizmet sektörlerini etkilemektedir. Bu ölümlerin %70’inin az ve orta gelişmiş ülkelerde görülmesi kanserle savaşın başarılı olmasında kişilerin veya ülkelerin finansal gücünün önemini göstermektedir. Dünyada kansere bağlı yapılan toplam harcama 1.2 trilyon dolardır. Fakat önleyici tedbirler ve erken tanı için harcanılacak 10 milyar doların bu alanda 100 milyar dolarlık tasarruf sağlayacağı görüşü kabul edilmektedir. Kanser önleme ve koruma amaçlı politikaların ve kanser riski olan veya tanısı alan popülasyonun yönetimi için uygun sağlık sistemi geliştirilmesi bu yönden önemlidir.” dedi.

“KÖTÜ ALIŞKANLIKLARIMIZ ÖLDÜRÜYOR”

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre kansere bağlı 3 ölümden birisinin beş temel davranış ve beslenme alışkanlığıyla ilgili olduğunu belirten Salman, 5 maddeyi şöyle açıkladı: “Sigara ve diğer tütün ürünleri, obezite ve şişmanlık, yetersiz fiziksel aktivite, yetersiz meyve-sebze tüketimi ve aşırı alkol tüketimi. Bu beş maddeye ek olarak güneşe maruziyetin kontrolü, mesleki risklerin azaltılması, HBV (hepatit B virüs) ve HPV (insan papillom virüs) ilgili kontrol ve önlemler ile tüm kanser vakalarının %30-40’ı engellenebilir. Yani, kanser önlenebilen bir hastalıktır.” dedi.

“ERKEN TANI HAYAT KURTARIR”

Dünya Sağlık Örgütü toplum tabanlı ve hedef nüfusun en az %70’ini kapsayacak şekilde toplum taramasını meme, rahim ağzı ve kolon kanseri için önerdiğini ifade eden Salman, “Ülkemizde Kanser Erken Teşhis, Tarama ve Eğitim Merkezleri (KETEM) mevcut olup, ücretsiz olarak yürütülen bu taramalar aşağıdaki programa göre yapılmaktadır.” dedi.

Meme Kanseri Taraması

20 yaş üzeri her kadın ayda bir kez kendi kendine meme muayenesi
20 yaş üzeri kadınlara iki yılda bir kez, 40 yaş üzeri kadınlara yılda bir kez hekim tarafından meme muayenesi
40-69 yaş arasındaki kadınlara iki yılda bir mamografi
Rahim Ağzı (Serviks) Kanseri Taraması:
30-65 yaş arası kadınlara 5 yılda bir smear ve HPV testi
Kalınbağırsak (Kolon) Kanseri Taraması
50-70 arası kadınlara ve erkeklere iki yılda bir kez dışkıda gizli kan testi
51 ve 61 yaşındaki kadınlara ve erkeklere 10 yıl arayla kolonoskopi

Bunların dışında prostat, bazı özel gruplarda akciğer kanseri içinde tarama programları vardır.

“Kansere bağlı ölümlerde azalma, yaşam kalitesinde artma ve maliyette ciddi azalmalar sadece kanserin önlenmesi ve erken tanıya yönelik politikaların geliştirilmesi ile sağlanabilir.” Diyen Salman, konuşmasına şöyle devam etti:

“Kanserin nedenleri ve kanserin gelişimi sırasındaki basamakların aydınlatılması ile kanser tedavisinde yüksek etkinlikli tedavi seçenekleri gelişmiş laboratuvar teknolojileri sayesinde günümüzde insanlığın hizmetindedir. Günümüzde her kanser hastasını ayrı olarak değerlendiren ve ona yönelik tedavi planlanması amacı güden “ kişiselleştirilmiş/özelleştirilmiş tedavi” en etkin tedavi sayılmaktadır. Güncel tedaviler arasında halk tarafından “akıllı ilaç” olarak adlandırılan kanser hücrelerindeki belli hedeflere yönelik tedaviler ve son 10 yılda kanser tedavisinde çağ açan “immünoterapi” başat durumdadır. Her yıl dünyada ve ülkemizde yapılan kanser ile ilgili toplantılarında konu başlıklarının çoğunluğunu bu tedaviler oluşturmaktadır. Günümüzde bu tedavilere yüksek maliyeti nedeni ile her hasta ulaşamamaktadır. İlaç endüstrisinin, sağlık ve sosyal güvenlik sisteminin bu tedavilerde kullanılan ilaçlar yönünde geliştirilmesi kanserin toplumdaki yıkıcı etkilerini azaltmakta faydalı olacaktır. Düzenlediğimiz bu kongrede kanser tedavisinde dünyada yeni gelişen tanı ve tedavi yaklaşımları, umut veren çalışmalar, klinik deneyimlerimiz paylaşıldı, onkoloji alanındaki sorunların saptanması ve çözümü için fikir alışverişinde bulunuldu.”

Türk Tıbbi Onkoloji Derneği’nden “Adım Adım Umuda” Belgeseli

Pfizer Onkoloji’nin koşulsuz katkılarıyla Türk Tıbbi Onkoloji Derneği (TTOD) tarafından hayata geçen “Adım Adım Umuda” belgeseli gösterime girdi. “Hayat için bilimin izinde” sloganı ile hayata geçen belgeselde meme, prostat ve akciğer kanseri teşhisi alan üç farklı hastanın iç dünyaları, duyguları, tanıklıkları, adanmışlıklarıyla adım adım umuda olan yolculukları birebir hasta ve hekimlerin ağzından anlatılıyor.

Bu projeyle, kanserle mücadele eden yüzlerce hastaya kanser yolculuklarında yalnız olmadıkları, onkolojik tedavilerin zaman içerisindeki gelişimi sayesinde umutlarını kaybetmemeleri gerektiği vurgulanıyor. Belgesel, adimadimumuda.org adresi ve Türk Tıbbi Onkoloji Derneği Youtube hesabı üzerinden izlenebiliyor.

“Kanser benim ecelim değil”

Adım Adım Umuda belgeselinde prostat kanseriyle mücadelesini kendi ağzından anlatan ve prostat sorunlarını ilk 50’li yaşlarında fark eden Trabzonlu Mehmet Çoban, biyopsi ve ameliyat korkusu nedeniyle hem teşhisini zorlaştırdı hem de tedavinin 10 yıla yakın bir süre geç başlamasına neden oldu. Evli, 4 çocuğu ve 9 torunu olan Mehmet Çoban, şimdi; tıbbi onkolojinin prostat tümörlerinde geldiği noktada pozitif tedavi süreçleriyle durumu tersine çevirmeye çalışıyor. Çoban, belgeselde “kanser benim ecelim değil” dediğini ve hayata tutunmaya karar verdiğini anlatıyor. Çoban: “Tamam kanser hücresi taşıyorum ama eskisi gibi değil birçok şey var şimdi. Tıp ilerledi, tedavi var.” diyor.
“Hani kendinize konduramazsınız, böyle şeyler hep başkalarına olur ya”

1996 İzmir doğumlu Eda İnce, Muğla Üniversitesi Turizm Bölümü’nden mezun olması hayallerini gerçekleştirmek için attığı önemli adımlardan biriyken okulun son senesinde memesindeki yumruyu fark etmesi ve sonrasında annesinin ısrarcı takibiyle, Eda’ya 22 yaşında meme kanseri teşhisi konuldu. Yapılan tetkikler sonucu Eda’nın vücudunda fark ettiği yumrunun meme kanseri olduğu, kanserin koltuk altı lenfine ve karaciğerine metastaz yaptığı ortaya çıktı. Kemoterapiye iyi yanıt veren Eda, tedavisi sırasında kendisine moral olarak iyi gelecek adımlar attı. Önce ertelediği hayalini gerçekleştirdi ve fotoğraf çekmeye başladı. Artık geçiminin bir kısmını fotoğraf çekmekten kazanan Eda’nın hayatını değiştiren diğer bir adımı ise yogaya başlamak. Kanserin yarattığı duygusal zorluklarla mücadelede yoganın çok yararını gördüğünü anlatıyor. “Kanser de yogaya benziyor” diyen Eda, Adım Adım Umuda belgeselinde kanserde tedavi sürecinde sabırsız olmamak gerektiğini belirtiyor ve ekliyor: “Her şey olması gerektiği zamanda oluyor.” Bugün ameliyat olmadan kemoterapi sonrası gerileyen kanserine, son müdahale hedefe yönelik tedavilerle yapılıyor. Yoga eğitmeni olan Eda, hayallerini bir bir gerçeğe dönüştürmek üzere kanserle mücadelesine devam ediyor.

“Dik duracağım, sağlam duracağım”

1960 doğumlu, İzmirli Hakkı Engin Erenel, 2015 yılında ağır bir soğuk algınlığı geçirdi ve geçmeyen sırt ağrısı nedeniyle doktora gitmeye karar verdi. Göğüs filmini gören ve şüphelenen iç hastalıkları doktoru kendisini donanımlı bir hastanede iyi bir doktorun görmesini istedi. Yapılan tetkikler sonucu Hakkı Engin Erenel’e akciğer kanseri teşhisi konuldu. Erenel, ilk başlarda endişeli olsa da doktoruna çok güvendi ve tedavi sürecinde doktorunun dediklerinin dışına hiç çıkmadı. Laparoskopi yöntemiyle akciğerinin bir lobu alınan ardından hem kemoterapi hem de ışın tedavisi gören ve iş hayatına devam eden Erenel, gelen teklif üzerine Bozcaada’ya taşındı ve bir restoranın hem şefi hem de DJ’yi oldu. Bozcaada’ya taşınmak Erenel’e düşündüğünden çok daha iyi geldi.

Ameliyatından 8-9 ay sonra yapılan kontrol taramalarında yumuşak dokuda kitleye rastlandı. Yapılan operasyon sonucu tedbir amaçlı iki kaburgası alınan Erenel’in yumuşak dokusunda iki buçuk santim tümör çıktı. Tedavi kaldığı yerden devam etti. Ancak DJ’lik yaptığı bir gece sesi kısıldı ve çıkmaz oldu. Yapılan tetkiklerde ses tellerinin arkasında tümöre rastlandı. Ancak yeri zor olduğu için ameliyat seçeneği uygulanamadı. Ama bu sefer de hedefe yönelik tedaviler yardımına yetişti. Şimdi Hakkı Engin Erenel üç ayda bir hedefe yönelik tedavi alıyor ve sürekli kontrol edilerek gerektiğinde MR ya da PET tarama yapılarak Erenel’in hastalığı gözlemleniyor. Erenel Adım Adım Umuda belgeselinde şunları söylüyor: “Ben bu kafayı bozmayacağım. Dik duracağım. Sağlam duracağım. Bozcaada’da inanılmaz bir oksijen var. Gürültü yok, insan kargaşası yok. Stresten uzaksınız. Uyku düzenim çok yerinde. Güneşle besleniyorsunuz. Moralinizi bozacak olaylar olmuyor, burada her şey çok kıvamlı.”