Türkiye edebiyatının önemli isimlerinden Komünist şair Nâzım Hikmet ölüm yıldönümün 57. yılında anılıyor. Sürgün yaşadığı Moskova’da hayata gözlerini yuman usta şair, mücadelesiyle sadece ülkesinde değil, tüm insanlık tarihinde iz bıraktı.

Türkçe’nin büyük şairi Nazım Hikmet Ran ölümünün 57. Yılında anılıyor. 3 Haziran 1963’te Moskova’da memleket hasreti ile hayata gözlerini yuman büyük şairin şiirleri elliden fazla dile çevrildi. Hayatı boyunca sosyalizm için mücadele eden Nazım Hikmet 15 ocak 1902 Selanik'te dünyaya geldi. İlk şiiri Feryad-ı Vatan'ı 1913 yılında kaleme aldı. Bahriye Mehtebi'ne giderek öğrenimini başarı ile tamamladı. Mezuniyetinin ardından Hamidiye gemisinde stajyer subay olarak göreve başladı. Bir süre sonra bazı nedenlerden dolayı ordudan ayrıldı. Bir süre öğretmenlik yaptıktan sonra Moskova'da Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'nde Siyasi Bilimler ve İktisat bölümü okudu. İlk şiir kitabı 28 Kanunisani'i Moskova'da yayınladı. Ardından Türkiye'ye dönerek Aydınlık dergisinde çalışmaya başladı. Dergide yazdıkları şiir ve yazılardan ötürü hakkında 15 yıl hapis istendi. O sırada Sovyet Rusya'ya gitti. 1928 af kanunu ile cezası kaldırıldı. Tekrar Türkiye'ye dönerek resimli ay dergisinde yazılar yazmaya başladı. 1938 yılında burada da yazdıklarından dolayı 12 yıl hapis cezası aldı. Şiirleri yasaklanan ve yaşamı boyunca yazdıkları ve sosyalist görüşleri yüzünden 11 ayrı davadan yargılanan Nazım Hikmet, istanbul, Ankara, Çankırı ve Bursa cezaevlerinde 12 yılı aşkın süre yattı. 1951 yılında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı; 3 Haziran 1963 yılında geçirdiği kalp krizi sonucu Moskova’da hayatını kaybetti. Ölümünden 46 yıl sonra, 5 ocak 2009 tarihli bakanlar kurulu kararı ile bu işlem iptal edildi. Akşener, Nazım Hikmet’in şiirini okudu

CANLI YAYINDA ANILACAK

Moskova Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı programı çerçevesinde bugün 20:30'da şair, anısına bir canlı yayın düzenlenecek. Sanat ve edebiyat dünyasından isimlerin katılımıyla Nâzım Hikmet, şarkılarla, şiirlerle, söyleşilerle anılacak. Nazım Hikmet Vakfı, şairi her yıl 3 Haziran'da Türkiye ve dünyanın çeşitli kitle örgütleriyle birlikte andıklarını ancak bu yıl salgın koşulları nedeniyle kitlesel katılımlı anma yapılamayacağını belirtti. Vakıf açıklamasında şu ifadelere yer verdi: "Bu yıl salgın koşulları nedeniyle kitlesel katılımlı anmalar yapılamayacak. Ama ne gam! Nâzım Hikmet zaten her gün her an hepimiz tarafından anılmıyor mu? Onu düşünmeden dilimizi, kültürümüzü, geleceğin mutlu insanı ve toplumunu düşünmek mümkün mü? Her gün, her an olduğu gibi bu 3 Haziran günü de Nâzım Hikmet'i geleceğin mutlu insanı ve toplumuna inancımızla anıyoruz."

Saat 20.30'da

Moskova Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı programı çerçevesinde bugün (3 Haziran akşam) 20:30'da bir canlı yayının gerçekleşeceği belirtilen açıklamada sanat ve edebiyat dünyasından isimlerin katılımıyla www.nazimhikmet.com sayfasından Nâzım Hikmet'in şarkılarla, şiirlerle, söyleşilerle anılacağını duyuruldu. 2020 yılı "Nâzım Hikmet Dostluk Ödülleri" ise bu yıl Hıfzı Topuz ve Kazan Tatar Devlet Genç İzleyiciler Tiyatrosuna takdim edilecek. Öte yandan TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi ve Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı tarafından, şairin eserlerinden yola çıkarak onun duygu, düşünce ve hayallerini bugüne taşıyacak görsel bir anma oluşturmak hedefiyle düzenlenen "Nâzım Hikmet Anısına 'Yazıdan Görsele' Tasarım Yarışması" da sonuçlandı.

MOSKOVA'DA ANMA

Usta şair ölümünün 57’nci yıldönümünde Rusya’nın başkenti Moskova’da mezarı başında anıldı. Turkrus.com sitesinin haberine göre Koronavirüs salgınına karşı alınan tedbirler kapsamında Moskova’da uygulanan sokağa çıkma yasağı nedeniyle, küçük bir grup Rusya’daki Türk toplumunu temsilen şairin Novodeviçye Mezarlığı’ndaki kabrine çiçek koydu. Törende Türkiye’nin Moskova Büyükelçisi Mehmet Samsar, Moskova Yunus Emre Enstitüsü Müdürü Ömer Özkan, Rus Türk İşadamları Birliği eş başkanları Naki Karaaslan ve Sabahattin Yavuz da bulundu. Büyükelçi Samsar, anıta Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen çelenk koydu.

ŞAİR YAŞAMI

Nazım Hikmet ilk şiirlerini hece ölçüsü kuralları içinde yazdı. Yazdıkları le kısa zamanda diğer şairlere fark attı. Hece ölçüsü ile yetinmeyerek şiirleri için başka formlar bulma arayışına girdi. Sovyet Rusya'da kaldığı yıllar sırasında şiirlerinde bulmaya çalıştığı yeni ve farklı formlara ulaştı. Bu sebeple hem içerik hem de biçim yönünden dönemin şairlerinden farklı bir yol izledi. Şiirlerinde uzun yıllar benimsediği hece ölçüsünden vazgeçerek serbest ölçüde yazmaya başladı. Yine o dönem Sovyet şairlerinden esinlenerek şiirlerine farklı bir boyut kazandırdı. Yazdıkları Fikret Kızılok, Cem Karaca, Fuat Saka, Grup Yorum, Ezginin Günlüğü, Zülfü Livaneli gibi usta sanatçılar tarafından seslendirildi. Buna ek olarak birçok eseri de Yeni Türk'ün eski üyelerinden Selim Atakan tarafından bestelendi. Yine Fuat Saka tarafından iki adet şiiri bestelenerek albüme dahil edildi. UNESCO tarafından Nazım Hikmet Yılı olarak kabul edilen 2002 yılında dönemin ünlü bestecisi Suat Özönder, “Şarkılarda Nazım Hikmet” isimli albüm oluşturdu.

DAVA VE SÜRGÜN YILLARI

1925 – Ankara İstiklâl Mahkemesi Davası 1927 – 1928- İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası 1928 – Rize Ağır Ceza Mahkemesi Davası 1928 – Ankara Ağır Ceza Mahkemesi Davası 1931 – İstanbul İkinci Asliye Ceza Mahkemesi Davası 1933 – İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası 1933 – İstanbul Üçüncü Asliye Ceza Mahkemesi Davası 1933 – 1934 – Bursa Ağır Ceza Mahkemesi Davası 1936 – 1937 – İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi Davası 1938 – Harp Okulu Komutanlığı Askerî Mahkemesi Davası 1938 – Donanma Komutanlığı Askerî Mahkemesi Davası

NAZIM HİKMET  ŞİİR VE ALINTILARI

Davet Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket, bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak ve ipek bir halıya benziyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın, yok edin insanın insana kulluğunu, bu dâvet bizim…. Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim… Kuvayi Milliye Destanı Sarışın bir kurda benziyordu. Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı. Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar ince, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon Ovası'na atlıyacaktı. Ağlamak Meselesi “Nasıl etmeli de ağlayabilmeli farkına bile varmadan? Nasıl etmeli de ağlayabilmeli ayıpsız, aşikare, yağmur misali?” Anlayamadılar “Biz ince bel, ela göz, sütun bacak için sevmedik güzelim Gümbür gümbür bir yürek diledik kavgamızda Ateşin yanında barut, barutun yanında ateş olasın diye!.. . Rakı sofralarında söylenip, acı tütün çiğnercesine sevdik Aşk Mönüsü “Sen sabahlar ve şafaklar kadar güzelsin Sen ülkemin yaz geceleri gibisin Saadetten haber getiren atlı kapını çaldığında Beni unutma Ah! saklı gülüm Sen hem zor hem güzelsin Şiirlerimin ılıklığında açılmalısın Sana burada veriyorum hayata ayrılan buseyi Sen memleketim kadar güzelsin Ben Senden Önce Ölmek İsterim “Ben senden önce ölmek isterim. Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mi zannediyorsun? Ben zannetmiyorum bunu. iyisi mi, beni yaktırırsın, odanda ocağın Ruhum “Ruhum gözlerini yumuşacık yum kucağımdaymışsın gibi bırak kendini ninni, uykunda unutma beni ninni… Gözlerini yumuşacık yum yeşil ela gözlerini ninni ruhum ninni Sen yukarda yemişli dalların içindesin, yeşil gözlerin güneş dolu, dudakların bala bulanmış ben ağacın dibindeyim, bir ayağım çukurda… Ben senden çok önce gideceğim, Gözlerine Bakarken “Gözlerine bakarken, güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma. bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde, kayboluyorum… Yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum, Durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin: sırrını her gün bir parça veren. fakat hiç bir zaman; büsbütün teslim olmayacak olan…” sen bensiz kalacaksın ihtiyarlığında…” üstüne korsun içinde bir kavanozun. Kavanoz camdan olsun, şeffaf, beyaz camdan olsun ki içinde beni görebilesin Fedakârlığımı anlıyorsun : vazgeçtim toprak olmaktan, vazgeçtim çiçek olmaktan senin yanında kalabilmek için. Ve toz oluyorum yaşıyorum yanında senin. Sonra, sende ölünce kavanozuma gelirsin. Ve orada beraber yatarız külümün içinde külün ta ki bir savruk gelin yahut vefasız bir torun bizi ordan atana kadar…” Ve güzel kal” Hasret “Yüz yıl oldu yüzünü görmeyeli, belini sarmayalı, gözünün içinde durmayalı, aklının aydınlığına sorular sorular sormayalı, dokunmayalı sıcaklığına karnının. Yüz yıldır bekliyor beni bir şehirde bir kadın. Aynı, daldaydık, aynı daldaydık Aynı daldan düştük ayrıldık. Aramızda yüz yıllık zaman, yol yüzyıllık.” İkimiz “İkimiz de biliyoruz, sevgilim öğrettiler: aç kalmayı, üşümeyi, yorgunluğu ölesiye ve birbirimizden ayrı düşmeyi. Henüz öldürmek zorunda bırakılmadık ve öldürülmek işi geçmedi başımızdan. İkimiz de biliyoruz, sevgilim, öğretebiliriz: dövüşmeyi insanlarımız için ve her gün biraz daha candan biraz daha iyi sevmeyi…”