Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Genel Kurulu sert eleştirilerle başladı. Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan, “Ortalığın toz duman olduğu yetki ve sorumluluklarının sınırlarının bulanıklaştığı durumlarda karar nasıl alınır?” dedi.

Bu yıl TÜSİAD’ın kuruluşunun 50’inci yılı olduğu hatırlatan Özilhan, Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu ekonomik ve siyasi koşulların o günkü koşullara benzetti. 70’lerdeki ekonomi ve siyasi durumu anlatmadan önce kurumlar ve kuralların yetki ve işleyişi ile ilgili endişelerini dile getiren Tuncay Özilhan, “Ortalığın toz duman olduğu yetki ve sorumluluklarının sınırlarının bulanıklaştığı durumlarda karar nasıl alınır? Nereye gittiğimiz konusunda kafamızda bir cevap yoksa plan nasıl yapılır? Kurumsal yapıların öngörüldüğü gibi çalışacağı varsayımı olmadan ne olacağı nasıl bilinir? İlan edilmiş kurallar yarın değişebilirse yarına ilişkin kararlar nasıl alınır” dedi. Özilhan, “Kurumsal yapılarda öngörülebilirlik olmadan plan yapılamaz” dedi. Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski, son 2,5 yılda TÜİK başkanının 4, Merkez Bankası başkanının ise 3 kez değiştirilmesini eleştirdiği konuşmasında, "İşsizlik, toplumumuzun bugününü ve geleceğini korkutucu şekilde tehdit etmektedir. Bunun yanında geçmiş on yılın küresel ölçekteki kolay finansman koşulları, giderek ortadan kalkıyor. Rezervlerimiz azaldı. Yapısal reformların bir an önce hayata geçirilmesinin şart olduğunu düşünüyoruz. TL’ye, kaybettiği güveni mutlaka yeniden kazandırmalıyız. Aksi halde krizden çıkışımızın çok zorlaşacağı kanısındayız” dedi. Kaslowski, İstanbul Sözleşmesi'nin fesih kararının da düzeltilmesini istedi.

"BENZER PROGRAMLAR BAŞARIYA ULAŞAMADI"

Böyle bir dönemde hükümetin yeni bir ekonomi paketiyle piyasalara olumlu mesaj vermeye çalıştığını ve bu çabayı olumlu karşıladıklarını belirten Kaslowski, "Atılması planlanan adımların, somutlaştırılarak paylaşılması ve rakamsal hedeflerin netleşmesi, programı daha verimli ve kredibilitesi daha yüksek hale getirecektir. Bir reform sürecinin olmazsa olmazı olarak gördüğümüz 'hesap verilebilirlik', ancak bu şekilde anlam kazanacaktır. Geçtiğimiz üç yılda, benzer programların ve eylem planlarının açıklandığına tanık olduk. Bunların istenen sonuca ulaşamadığını da üzülerek gözlemledik" diye konuştu.

"TL'YE KAYBETTİĞİ GÜVENİ MUTLAKA YENİDEN KAZANDIRMALIYIZ"

Geçen hafta Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından kamuoyu ile paylaşılan reform uygulama programının üç aylık sürelerde reel kesimle, STK’larla birlikte takip edilmesinin kritik öneme sahip olduğunu aktaran Kaslowski, sözlerini şöyle sürdürdü: “Böylece hem uygulamayı hem de süreci somutlaştırmış oluruz. İstikrarlı büyüme hattına oturmamız için ana hatları ve gereklilikleri herkesçe bilinen yapısal reformların bir an önce hayata geçirilmesinin şart olduğunu düşünüyoruz. Aksi taktirde had safhaya varan işsizliğin de etkisiyle, alım gücündeki azalma, enflasyonun yükselmesi, büyümenin finansmanı gibi temel sorunların çözülmesi mümkün değildir. TL’ye, kaybettiği güveni mutlaka yeniden kazandırmalıyız. Aksi halde krizden çıkışımızın çok zorlaşacağı kanısındayız. TL’nin zayıflığı bizi de dışsal şoklar karşısında sürekli zayıf bırakacaktır. Bu hedefe yönelik olarak bugüne dek titizlikle korunan bütçe dengesine daha fazla dikkat etmek, daha önce ülkemize büyük sıkıntılar yaşatan ikiz açık ortamına, dönmemek gerektiğini düşünüyoruz.”

"GIDA ENFLASYON VE İŞSİZLİĞİN ARTMASI ÖNLEM ALINMAZSA TOPLUMUMUZA ÇOK ZARAR VERECEKTİR"

İşsizlik ve enflasyon sorunlarının hızla çözülmesi gereken sorunlar olduğunu vurgulayan Kaslowski, “Gıda enflasyonunun özel olarak ele alınmasının, tarım sektörünün sorunlarını gündeme getirecek ve kalıcı olarak çözecek bir programın da hazırlanmasının gereğine inanıyoruz. Bu konularda hazırladığımız kapsamlı raporun yetkililerce değerlendirileceğini umuyoruz. Reform Programı'nda bu yönde öngörülmüş adımların takipçisi olacağız. Gıda enflasyonu ve işsizliğin, artması ve yayılması; eğer önlem alınmaz ise toplumumuza çok zarar verecektir” dedi.

TÜİK VE MERKEZ BANKASI BAŞKANLARININ GÖREVDEN ALINMASI

TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, kalkınmanın önkoşulunun bir ülkedeki istikrar olduğunu vurgulayarak, son yıllarda TÜİK ve merkez bankası başkanlarının sıklıkla görevden alınmalarına ilişkin şu değerlendirmeyi yaptı: "Yalnızca siyasi istikrardan değil kurumsal istikrardan bahsediyorum. Son iki buçuk yıl içinde en önemli kurumlarımızdan TÜİK’in Başkanı 4, Merkez Bankası’nın Başkanı ise 3 kez değişmiştir. Demokratik hukuk devletlerinde kamusal alanda hizmet gören kişilerin atanması, görevden alınması, kısaca devlet personel rejimi, yasamadan aldığı güç ile yürütmenin uhdesinde olan bir konudur ve öyle olmalıdır. Zira hükümet, programı çerçevesinde, en uygun insan kaynaklarıyla amaçlarına ulaşmak isteyecektir bu tür görev değişikliklerinde. Ancak şeffaflık ve hesap verilebilirlik dikkate alındığında piyasa ekonomisinin daha sağlıklı çalışması sağlanır. Yatırımcılar bunun gerçekleştiğine kani olduğunda, yatırım ortamındaki iyileşme ile beraber, Türkiye yeniden yapılanan tedarik zincirlerinde hak ettiği yeri alacak, yatırım pastasındaki payı da artacaktır. İş dünyasının bir kesimi, geçen yıl teorik düzeyde gündeme gelen bu tedarik zincirlerine dahil edilme meselesini kendi işlerinin akışı içinde gözlemleme imkânı buldu. Aslında az önce değindiğim anlamda istikrarlı bir Türkiye’nin ne kadar cazip bir yatırım alanı olabileceğini gördük. Bu nedenle bıkmadan usanmadan ekonominin düzgün işlemesi için gerekli olduğuna inandığımız şeffaflık, hesap verebilirlik, kuralcılık, kurumsal özerklik, çoğulculuk, istişare, mutabakat arayışı gibi konuların önemini vurgulamayı sürdüreceğiz.”

“İSTANBUL SÖZLEŞMESİ’NDEN ÇIKILMASI DÜZELTİLMESİ GEREKEN BİR KARAR"

TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Simone Kaslowski, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının bir hata olduğunu ve bu karardan dönülmesi gerektiğini ifade ettiği konuşmasında; “Ekonomi, sadece ekonomiden ibaret bir mesele değil. Herhangi bir ekonomik programın başarısı o programın teknik özellikleri kadar bir ülkedeki yargı sisteminin güvenilirliği, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygının düzeyi, kurumların yetkinliği ve ülkenin eğitim sistemindeki seviyenin yüksekliğine bağlı. Verilen eğitimin kız ve erkek çocuklarını ve gençleri çağın gereklerine uygun bir tedrisatla yetiştirmesi; potansiyellerini gerçekleştirebilecekleri niteliklere sahip olmaları ve nitelikli işler bulabilmeleri açısından elzem. Tıpkı o ülkenin üniversitelerinin güçlü özerk yapılarının, yüksek bilimsel kapasitelerinin, eğitimin özgür tartışma ve özgür düşünce ortamında yapılmasının elzem olduğu gibi” dedi. Özellikle 21. yüzyıl dünyasında kadınların haklarının tam anlamıyla hayata geçirilmesi, onların şiddetten korunmasının öncelikli bir konu olduğunu vurgulayan Kaslowski şunları söyledi: "Kadınların iş dünyasında ve aslında hayatın her alanında eşit muamele görmeleri hem her şeyden önce bir insan hakları meselesidir hem de bir ülkenin ekonomik cazibesini etkileyen unsurlardan birisidir. Bu nedenle bizzat Avrupa Konseyi bünyesinde tüm ülkelerce imzalanmış, Türkiye’nin öncülük de yaptığı, ilk imzacısı Türkiye olan ve dünyanın incisi şehrimizin adını taşıyan İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılmasını, daha önceki basın açıklamalarımızda da vurguladığımız gibi, düzeltilmesi gereken bir karar olarak değerlendirdiğimizi tekrarlamak istiyorum.”

“ÜLKEMİZİN HAKKETTİĞİ YERİ ALMASINI İSTİYORUZ”

TÜSİAD Başkanı Kaslowski, “Dünya düzeni yeni bir kuruluş anından geçiyor. Bunun tüm işaretleri etrafımızda. Türkiye’nin de bu kuruluş döneminde kendi yönelimi, stratejik kimliği ve iç düzeni hakkında kararlar vermesi gerekecek. Her şeyden önce egemenliğin üzerine titremenin veya özerk dış politika izleyecek bir alana sahip olmanın ittifak üyesi olmakla çelişen bir tarafı yoktur” ifadesini kullandı. Kaslowski, sözlerini şöyle sürdürdü: “Tercihler de aslında nettir ve Türkiye’nin 21. yüzyılda küresel düzende nasıl bir yere sahip olacağını bunlar belirleyecektir. Diplomatik esneklik ve yapıcılık ile çatışmacılık; laiklik ve bilimsellikle hurafe; özgürlükçü ilkeler ile baskıcılık; doğayı sakınmak ile onu talan eden bir hoyratlık; kadınların eşitliğini benimsemek ile onları ikinci sınıflığa mahkum etmek; demokrasi ile otoriterlik; çoğulculuk ile çoğunlukçuluk; vatandaşlık hakları ile tebaacılık; hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğü ile baskıcılık arasındaki tercihler, dünyada ve ülkemizde nasıl yaşayacağımıza dair tercihlerdir. Artık yarım asrı devirmiş bir kurumuz. Temelleri, Mustafa Kemal Atatürk tarafından atılan, ilkelerine yürekten bağlı olduğumuz ve iki yıl sonra yüzüncü yaşını kıvançla kutlayacağımız Cumhuriyetimizin, temel ilkelerinden ve hedeflerinden vazgeçmeden ama onları çağa uydurmayı da beceren bir yaratıcılıkla yeni dünyada, ülkemizin hak ettiği yeri almasını istiyoruz. Bunu yapabilecek kapasitemizin, yaratıcılığımızın, irademizin olduğuna eminiz. TÜSİAD olarak dün olduğu gibi yarın da bu heyecan verici yolculuğun bir parçası olmaya devam edeceğiz.”