İngiltere’de bundan 100 yıl önce, mütareke döneminde yazılan istihbarat raporlarının gizliliğinin kaldırılmasıyla, bu belgelerde Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili hangi değerlendirmelerin bulunduğu da ortaya çıktı. İngiliz istihbaratının 1919'un sonlarına doğru yaptığı ilk değerlendirmelerde, Mustafa Kemal ve Anadolu'da başlayan hareket "devrimci ve tehlikeli bir niteliğe sahip" olarak tanımlanırken, zıtlarının desteklenmesi ve rakibi olan hareketlerin bir araya gelmesinin teşvik edilmesi gerektiği belirtiliyor..

BBC Türkçe'den İrem Köker'in haberine göre, istihbarat raporları, İngilizlerin Mustafa Kemal Atatürk hakkında bilgi toplama faaliyetlerinin, Mayıs 1919'da Samsun'a gitmesinin ve daha sonra Anadolu'da çeşitli kongrelerle bir mücadele örgütlemeye başlamasının ardından yoğunlaştığını gösteriyor. Belgeler, Ekim ile Aralık 1919 arasındaki üç aylık dönemde, Türkiye'deki İngiliz yetkililerin Londra'daki makamlara Mustafa Kemal ve Anadolu'daki yeni yeni örgütlemeye başladığı hareketle ilgili gönderdiği raporları ve yaptıkları ilk değerlendirmeleri kapsıyor. İstanbul'da bulunan İngiltere Yüksek Komiserliği, istihbarat memurları ve ordu komutanlarının, Londra'daki Savaş Bakanlığı ile Dışişleri Bakanlığı'na gönderdiği raporlar da belgeler arasında yer alıyor. Raporlarda, İngiliz istihbaratının ağırlıklı olarak iki şekilde bilgi topladığı anlaşılıyor. Bunlardan ilkini, milli mücadeleye bağlı olduğu bilinen kişilerin iletişimlerinin dinlenmesi, ikincisini de İngiliz istihbarat ajanlarının sahada çeşitli kişilerle yaptıkları görüşmeler oluşturuyor.

'Silahlı mücadeleye geçilebilir' uyarısı

Raporlarda, o dönem Türkiye'de bulunan İngiliz yetkililerin, Anadolu'da yeni yeni örgütlenmeye başlayan milli mücadelenin halkın desteğini toplamaya başladığı ve Osmanlı İmparatorluğu'nun kaderini belirleyecek olan anlaşmanın ağır şartlar dayatması halinde silahlı mücadeleye geçebileceği uyarıları yapılıyor. İngilizlere göre, Anadolu'da örgütlenen milli mücadele İzmir'in işgaline doğan tepkiyle beslenerek, giderek daha güçlenen bir yapılanma haline geliyor. Söz konusu belgelerin hazırlandığı dönem, 1918 yılında Birinci Dünya Savaşı sonrasında kazanan İtilaf Devletleri'nin Osmanlı İmparatorluğu ile imzaladığı Mondros Mütarekesi'nin bir yıl sonrasını kapsıyor. Bu bir yıllık zaman diliminde Mustafa Kemal, 19 Mayıs 1919'da Osmanlı ordusuna mensup bir müfettiş olarak Samsun'a ulaşıyor ve önce Amasya Genelgesi'nin yayınlanmasını sağlıyor, ardından da Sivas ve Erzurum Kongreleri'ni topluyor. Mustafa Kemal özelinde hazırlanan ilk İngiliz istihbarat raporu 9 Ekim 1919 tarihini taşıyor. Rapor, o dönem İngiltere'nin işgali altında bulunan Mısır'daki istihbarat birimi tarafından, Fransızlardan alınan belgelere dayanarak hazırlanmış. 'Mustafa Kemal ve milliyetçi (millici) hareket' başlığını taşıyan raporda, bu hareketin ulus çapında İstanbul hükümetine muhalif nitelikte olduğu ve her ne kadar Türkiye'nin toprak bütünlüğünü savunsa da manda sistemine de karşı çıkmadığı belirtiliyor. Mustafa Kemal'in adının 'Mustafa Kamil' olarak yazıldığı raporda, şu ifadelere yer veriliyor; "Bu hareket, Yunanistan'ın İzmir işgaliyle başlamış, bunun ardından destek toplamış ve Türk heyetinin Paris'ten dönmesiyle, Yunanların İzmir'de yaptıkları, İtalyanların Antalya'ya çıkması ve Ermeni ile Kürt sorunlarına ilişkin belirsizlikle güçlenmiştir. Hareket, ordunun yardımıyla geniş çaplı bir siyasi direniş olarak kısıtlanmıştır ve daha fazla kışkırtılmadığı sürece silahlı mücadeleye dönüşme ihtimali düşük görülmektedir." Ancak, Bağdat'ta bulunan Siyasi Komite'den bir başka yetkili bu rapora ek yaparak, Mustafa Kemal ve amaçları konusunda 'iyimser olamadığını' yazıyor: "(Kuzey Irak'tan) gelen raporlar ve İstanbul hükümetinin elinin altındaki gerçeklik düzeyi yüksek bilgiler, bu hareketin tehlikeli bir nitelikte olduğunu ve askeri boyut kazanabilecek şekilde bir kargaşayı kışkırtma olasılığı hiç de düşük değildir. Siyasi hareketlerin baskıyla yok edilmediğine katılmakla birlikte, baskı uygulamanın ne adil olduğunu ne de elimizdeki tek silah olduğunu düşünüyorum. Zıtlarının bir araya gelmesi teşvik edilmeli ve rakibi olan hedefler yerine getirilmelidir."

'Smyrna'da uykuda yakalanan Türkler canlandı'

İlerleyen dönemlerde yazılan raporlarda ise savaşı sonlandıran bir anlaşma olmamasına karşın yabancı devletlerin işgallerinin halk üzerindeki etkilerine ve Mustafa Kemal'in Anadolu'daki örgütlenmesinin boyutlarına ilişkin detaylı değerlendirmeler yapılıyor. Özellikle İzmir'in işgalinin milli mücadelenin örgütlenmesi ve halk desteği toplaması üzerinde oynadığı kritik rol İngiliz istihbarat raporlarına yansıyor. İngiltere Yüksek Komiseri John de Robeck'in Dışişleri Bakanı Lord Curzon'a 28 Ekim 1919 tarihinde yazdığı raporda, savaşı sonlandıracak anlaşmanın Osmanlı Devleti için 'ağır olması muhtemel şartlarının' uygulanmasının İzmir'in işgalinden önce çok daha kolay olacağı değerlendirmesini yapıyor. Yine aynı raporda, İzmir'in işgali "o zamana kadar uyuşuk bir şekilde sağa sola giden karıncaların yuvasının dağıtılmasına", milli mücadelenin liderleri de o ana kadar "her an dayak yemekten korkan yaramaz oğlanlara" benzetiliyor. İzmir işgalinin direnişi başlattığına dikkat çekilen raporda, şu ifadeler kullanılıyor; "Mustafa Kemal, Mayıs ayında (1919 yılı) müfettiş olarak Samsun'a gönderildi. Smyrna'da (İzmir'de) uykuda yakalanan Türkler canlandı. Mustafa Kemal gelir gelmez bu bölgeyi hareketlendirmek için faaliyete geçti. İtilaf Devletleri'nin kontrolü dışında kalan Amasya'yı karargah olarak belirledi. Bu hareket devrimci ve tehlikeli bir niteliğe sahip gibi görünüyor.Bu zamana (İzmir'in işgaline) kadar bu hareketin liderleri her an dayak yemekten korkan yaramaz oğlanlar gibiydi. İtilaf kuvvetlerinden herhangi bir muhalefetle karşılaşmayınca ve Merkezi Hükümetin gereksizliği ve muhtemelen işbirlikçiliği de fark edilince daha çok ön plana çıkmaya başladılar. Bitkin ve yozlaşmış İstanbul Hükümeti'nin Türkleri temsil etmediğini, Türkiye'yi mahvettiğini düşünüyorlar ve kendilerinin Türkleri temsil ettiğini, ülkeyi de yönetebileceklerini göstereceklerini söylüyorlar."

Olmazsa olmazları: İzmir, Ermenistan ve Trakya

Bundan birkaç gün önce, 20 Ekim 1919'da İngiltere'nin Karadeniz Ordusu Başkomutanı General Sir George Milne'nin Savaş Bakanlığı'na gönderdiği, oradan da Dışişleri Bakanlığı'na aktarılan bir istihbarat raporunda, Mustafa Kemal ve destekçilerinin olmazsa olmaz olarak tanımadığı üç konunun İzmir, Ermenistan ve Trakya meseleleri olduğu belirtiliyor. Raporda, şöyle aktarılıyor: "İzmir'de yaşananların o kadar büyük etkisi oldu ki, (Yunan güçlerinin) buradan ayrılması ve Türkiye'ye iade edilmesi artık her Türk'ün en önemli talebi haline geldi. "Ermenistan meselesinin en kritik noktası, çok az Ermeni'nin kalmış olması ve bağımsız bir Ermenistan kurulması için yapılacak daha büyük planların çok büyük askeri güç gerektirmesi. Bu konuda çok yoğun duygular var. Damat Ferid'in Kabinesi bile çok sert talimatlar yayınlayarak, hiçbir Ermeni'nin geri dönmesine izin verilmeyeceğini ilan etti. "Trakya meselesiyle ilgili yapılması düşünülen ayarlamaların milliyetçi hareket tarafından kabul edilemez olarak değerlendirileceğini gösteren herhangi bir gösterge yok." Anlaşma zora giriyor, uyarılar artıyor: Uyuşuk insanları canlandırmaya çalışıyor 1919 yılının sonlarına doğru, İngiliz istihbaratının da giderek daha çok Mustafa Kemal ve milli mücadeleyi mercek altına almaya ve Londra'ya uyarılar yapmaya başladığı görülüyor. Robeck'in Dışişleri Bakanı Lord Curzon'a yolladığı raporda, yapılacak anlaşmanın uygulamaya sokulmasının her geçen gün daha da zorlaştığı belirtiliyor. Raporda, "İstanbul'da doğan ve Erzurum'da yuvalanan milliyetçi hareket, Yunan Bölgesi dışında Anadolu'nun tamamını kontrol edecek kadar genişledi ve Trakya'nın da önemli bir bölümünde varlık gösteriyor. Bazı Kürt, Arap ve Tatarların da sempatisini topladı. Merkezi Hükümet, İstanbul'da bir ilçe belediyesine, Milliyetçiler ile İtilaf Devletleri arasında aracıya dönüştü" deniliyor. Uyarıarı aktaran rapor, "Şu ana kadar her şey yolunda ancak Türkiye'ye sıkıntı yaratacak bir barış teklifi yapıldığında madalyonun diğer yüzü de ortaya çıkacak. Milliyetçiler örgütleniyor, moral topluyor, takibat yapıyor, eleman devşiriyor, para topluyor ve Türkiye'nin bölünmesine ya da yabancı devletlerin kontrolü altına girmesine karşı çıkmak için uyuşuk insanları canlandırmaya çalışıyor. Şu ana kadar da başarı sağladılar. Her geçen gün barış anlaşmasının uygulamaya sokulması daha da zor bir hal alıyor" ifadelerini taşıyor.

'Halk silahlı ve ilk kez birlik olmuş durumda'

General Milne'nin hazırladığı raporda da benzer değerlendirmeler yer alıyor. Raporda, millici hareketin Türkiye'de kamuoyunun desteğini topladığı ve destekçilerinin de önemli pozisyonlara getirilmeleriyle bu desteğin giderek arttığı belirtiliyor. Milne, millici hareketin o dönemde silahlı direniş fikriyle 'flört ettiğini' ifade ediyor: "Bu yolu tercih etmeleri durumunda ateşle oynamış olacaklarının ve felakete yol açacaklarının farkındalar. Ancak silahlı mücadele fikrini Barış Konferansını etkilemek için istiyorlar. Zira halkın bildiği tek örgütlenme biçimi de bu. Barış Konferansı'nda Türkiye için çok ağır sonuçlar doğuracak kararların alınması ve İstanbul'daki yöneticilerin isyankarları kontrol altında tutamaması halinde millici hareket, İtilaf Devletleri'nin askeri planları üzerinde büyük etki yaratır. Halk silahlı ve ilk kez birlik olmuş durumda. Milliyetçi bir ayaklanma olması halinde kullanılması gereken askeri gücün boyutlarını hesaplamak zor."

'Yerinden edilenlerin geri dönme ihtimali çok düşük'

Bu dönemde yazılan istihbarat raporlarında öne çıkan bir diğer konu da Anadolu'daki Hristiyanların güvenlik kaygıları. Anadolu'da başlayan örgütlenmenin İngiliz istihbarat raporlarında 'mülteci' olarak tanımlanan, Birinci Dünya Savaşı sırasında yerinden edilmiş kişilerin geri dönebilme ihtimalini düşürdüğüne dikkat çekiliyor. General Milne'nin raporunda, Anadolu'da kalan Ermenilerin sayısının azalmış olmasının, Ermenistan devletinin kurulma ihtimalini azalttığı vurgulanırken, 12 Kasım 1919'da bir istihbarat memurunun Bursa'dan hazırladığı raporda da, mülkiyeti Ermenilere ait olan ancak daha sonra Türklerin yerleştirildiği gayrimenkullerin iadesiyle ilgili kurulan komisyonların çalışmalarına da yer veriliyor. Raporlarda, Ermeni ve Yunanlarıngüvenlik kaygısı taşımaya devam ettikleri ancak milli mücadele liderlerinin gayrimüslimlerin korunmasının 'kendi çıkarlarına olacağının farkında oldukları için' gerekli güvenlik teminatlarını verdikleri belirtiliyor.

'Paşa, Türkiye'yi yok etmek için İngiltere'nin parasının kullanıldığını söylüyor'

Hazırlanan raporlarda, Mustafa Kemal ve liderlik ettiği mücadele hareketinin İngiltere'ye bakışı da ele alınıyor. Milli mücadeleye destek veren yayınlarda çıkan İngiltere veya İngiliz mandasını savunan İngiliz Muhipleri Cemiyeti karşıtı yazıların özetlenerek Londra'ya iletildiği görülüyor. 24 Ekim 1919 tarihinde İngiltere Yüksek Komiserliği'nin raporunda, Erzurum'da yayınlanan ve milli mücadeleye destek veren Albayrak gazetesinin İngiliz politikalarına ağır eleştiriler yönelttiğine dikkat çekiliyor: "Millici hareketin propaganda gazetelerinden Albayrak gibi yayınlar eski kabinenin millici harekete karşı koymak için İngiltere hükümetinden rüşvet aldığı yönündeki düşünceyi inandırıcı kılmak için önemli çaba gösteriyor. "Bunun örneklerinden biri Mustafa Kemal'in bir Amerikan radyosuna verdiği mülakat. Paşa, Türkiye'yi yok etmek için İngiltere'nin parasının kullanıldığını ve kendisi ile arkadaşlarının elde ettiği kesin bilgilere göre, İngilizlerin eski içişleri bakanına 150 bin sterlin verdiğini söylüyor."