Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu'nda 385 oyla kabul edilen Libya tezkeresi hakkında konuşan TİP Genel Başkanı Erkan Baş, "Türkiye'deki Amerikan askerlerinden memnun musunuz?" diye sordu.
Meclis Genel Kurulu'nda Libya'ya asker gönderilmesi hakkındaki tezkerenin Meclis'te kabul edilmesine ilişkin konuşan Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, "Açık söylemek gerekirse, hep sözde vatanseverlik veya -yakın dönemdeki ifadesiyle- beka edebiyatı ile ülkemiz sağ iktidarlarının karakteristik bir özelliğiyle, Kore’ye asker gönderen Menderes’e kadar uzatabileceğimiz bir sürecin son halkasıyla karşı karşıyayız" dedi.
TİP'in herhangi bir ülkenin başka bir ülkeye dönük her türlü askeri operasyonuna karşı olduğunun altını çizen Baş, "Ülkemiz çocuklarının, gencecik kardeşlerimizin iktidarın maceraları uğruna kilometrelerce ötedeki bir ülkeyle savaşmak için gönderilmesi üzerine konuşmak durumundayız" ifadelerini kullandı.
SURİYE HATIRLATMASI
Baş'ın konuşması şöyle:
"Tarih bize Türk dış politikasının bir kuralını gösteriyor. Türkiye ne zaman emperyalist emellerle bir savaşa sürüklenmek isterse, aslında iktidar ülkemizi emperyalizme daha bağımlı bir hale getiriyor.
İşte yakın tarihte Suriye. Hatırlayın, “Şam’a gireceğiz, Emevi camiinde namaz kılacağız” diyerek Suriye’deki parçalanma sürecine dahil olunmuştu. Bugün hem ABD’ye hem de Rusya’ya daha bağımlı ülke hale geldik.
Şöyle bir soruyla devam edelim,
Dünya’nın herhangi bir yerinde başka bir ülkenin askerlerinin girdiği herhangi bir ülkede huzur, mutluluk, refah yaşandığına dair tek bir örnek var mıdır?
Mesele biz AKP dış politikası ile ne zaman tanıştık?
Irak ABD tarafından işgal edildiğinde yüzbinlerce masum Iraklı öldürüldüğünde, milyonlarca insanın yaşamı mahvolduğunda Tayyip Erdoğan ne yapıyordu?
“Kahraman genç kadın ve erkek Amerikan askerlerinin olabilecek en az kayıpla evlerine dönmeleri için dua ediyorum” diye Wall Street Journal gazetesinde yazılar yazıyordu.
Yeri gelmişken söyleyeyim. 17 yıllık iktidarınız, özde Amerikancı, özde ABD ile işbirliği içerisinde ama sözde ABD karşıtlığı yapıyorsunuz.
Açık konuşalım Türkiye tarihinin gördüğü en Amerikancı hükümetle karşı karşıyayız.
Aynı milliyetçi histerinin bir sonucu olarak ne deniyor? Libya’ya asker göndermemiz bizim Doğu Akdeniz’deki ekonomik bölgelerle yaptığımız anlaşmanın bir yansımasıdır deniyor, sözde “milli” kamuoyu yaratılmaya çalışılıyor. Sanki asker oraya ekonomik bölgelerimizi korumak için gidecek havası yaratılıyor.
Yine Tayyip Erdoğan’a atıf yapalım: “Bizim Libya’nın petrollerinde gözümüz yok, amacımız insani yardım” diyerek Libya’ya yaptığı ziyarette, yanında çok ilginç Dışişleri Bakanı var anlarsınız, ama enerji bakanı var, sanayi bakanı var, bir uçak dolusu iş adamı var. Acaba işadamları ile hayır kuruluşu açmayı, enerji bakanı ile kütüphane kurmayı mı hedeflemiştiniz?
Neden bu bakanların tercih edildiği bir şeyi gösteriyor.
Hepimiz biliyoruz ki AKP’nin Libya’ya ilgisi insani değil, Libya’nın petrolleri ve Libya’daki İslamcı güçlerin kaybetmek üzere olduğu hakimiyeti yeniden kurma çabası ile ilgilidir.
Tayyip, "Libya’da ne arıyorsunuz diye soranlara soruyorum diyor: Mustafa Kemal, Trablusgarp’da ne arıyordu?” diyor. İnsan gerçekten bildiğinden şüphe etmeye başlıyor. Trablus o zaman Osmanlı toprağı değil miydi? Bir subay olarak ülkesini savunmaya gitmiş!
Siz bu zihniyetle Viyana’ya kadar gidersiniz Viyana’ya kadar yolunuz var!
Ama bir uyarıda bulunayım: Mustafa Kemal'i taklit etmeye çalışırken sonunuz Enver Paşa'ya benzeyecek, o maceracı eğilimlerle ülkeyi bir yıkıma doğru sürükleyeceksiniz.
Bu ilginç benzetmeler devam ediyor. Dün Cumhurbaşkanı Yardımcısı şöyle diyor: "Sonunu düşünen kahraman olamaz."
Efendiler, ciddi olun.
Film mi çeviriyoruz burada, dizi mi çekiyoruz?
'FİLM SAHNELERİNE ATIF YAPILARAK SAVAŞ POLİTİKASI MI OLUR?'
İnsanların hayatlarından söz ediyoruz. Böyle film sahnelerine atıf yapılarak savaş politikaları olur mu?
Merak ediyorum, hiç şu haritaya bakan oldu mu içinizden? Bu, Libya haritası, arkadaşlar, bugünkü Libya haritası. Anlaşma yaptığımız iddia edilen, bizi çağırdığı iddia edilenlerin bölgesi, şu küçücük yeşil bölge.
Bu neye benziyor, biliyor musunuz?
Çok açık söyleyeceğim; biz bu iç savaşta bir taraf değiliz, siz bizi taraf yapmaya çalıştığınız için karşı çıkıyoruz. Sadece benzetme olsun diye söyleyeceğim; 1920'de Anadolu'nun dört bir yanında Ankara Hükûmeti egemenliğini ilan ederken padişah bir güce "Gel, bana yardım et." dediğinde, oraya giden ne yapıyorsa siz de şimdi aynısını yapıyorsunuz.
Böyle bir yaklaşım olamaz.
Devam ediyorum. Diyorsunuz ki: "Birleşmiş Milletlerin tanıdığı meşru Hükûmet " Evet, hadi, ciddi olalım. "Birleşmiş Milletlerin tanıdığı meşru Hükûmet" deniliyorsa, o zaman "Birleşmiş Milletlerin tanıdığı Suriye'de bizim ne işimiz var?" diye sormazlar mı size?
Burada bir iç tutarlılık aramazlar mı?
Gerçekten biraz ciddi olmak durumundayız çünkü ülke yönetiyoruz. Söz konusu olan bu ülkenin gencecik insanlarının, çocuklarının hayatı olacak ve biliyorsunuz savaş, dünyanın her yerinde lanetlenen bir şeydir.
'ANKARA'DA LİBYA ASKERİ GÖRMEK İSTER MİSİNİZ?'
Eğer emperyalistler, sömürgeciler, ülkemize saldırırsa buna karşı bir savunma savaşı tabii ki verilir ve bu haklı bir savaş olur. Ama benzer yaklaşımlar, bugün Hükûmetin uyguladığı tezkereler, haklı savaşlar değildir ve açık söylüyorum: İşgale karşı mücadeleyle kurulmuş bir ülkenin evlatları, işgalci pozisyona giremezler ve işgalciler her zaman kaybetmiştir.
Şimdi, bize sadece Libya tezkeresine "'Evet' mi diyorsunuz, 'hayır' mı diyorsunuz?" diye sormuyorlar aslında.
Ben size bir şey daha sormak istiyorum: "Evet" mi diyeceğiz, "hayır" mı?
Ankara'da Libya askeri görmek ister misiniz?
Türkiye'deki Amerikan askerlerinden memnun musunuz?
Ya "evet" deyin ya "hayır" deyin.