CHP'li Özgür Özel, Nae Sao Paulo isimli geminin Türkiye'de sökülme işleminin yapılması ile övünen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum'a tepki göstererek, "Sayın bakan kusura bakma ama senin sözlerinin tercümesi şudur. Bu gemilerin söktürüldüğü iki enayi ülkeden biriyiz" dedi.
Brezilya donanmasına ait Nae Sao Paulo adlı savaş gemisi İzmir’in Aliağa ilçesindeki gemi söküm tesislerine getirilmesini Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı onayladı. Sivil toplum kuruluşları ve muhalefet partileri asbest yüklü geminin Türkiye’de sökümünün yapılmasına tepki gösterdi. Geminin ikizi olan Fransız donanmasına ait olan Clemenceau isimli geminin 760 ton asbest barındırdığı ortaya çıktı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, Hindistan ile birlikte Türkiye'nin asbestli gemi söküm işini yapan dünyada iki ülkeden biri olduğu yönünde övünürken gemide 9 ton asbest çıktığını
iddia etti.
https://tele1.com.tr/asbest-yuklu-gemiyi-sokecek-firma-iddialari-reddetti-geminin-ikizinden-760-bin-ton-asbest-cikmisti-663085/
CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, Bakan Kurum'un açıklamalarına tepki gösterdi. Özgür Özel, "Asbestli gemi sökerek para kazanan iki ülke var. Bizim bakanımız bununla övünüyor. Hindistan ve Türkiye diyor. Almanya gemi söküm işine girişemeyecek kadar aciz. İngiltere böyle bir işe cesaret edemeyecek kadar yeteneksiz. Amerika böyle bir imkanı geri tepiyor. Çin bile uğraşmıyor. Sayın bakan da bununla övünüyor. Sayın bakan kusura bakma ama senin sözlerinin tercümesi şudur. Bu gemilerin söktürüldüğü iki enayi ülkeden biriyiz. Sayenizde Aliağa dünyadaki asbestli gemilerin getirilip söktürüldüğü merkez haline geldi. Bu övünülecek bir şey değildir" ifadelerini kullandı.
Özgür Özel, CHP İzmir İl Başkanlığı’nda, CHP İzmir İl Başkanı Deniz Yücel ile birlikte basın toplantısı düzenledi. Özgür Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
"BİR KADIN HAKİMİN OYU SONUCU BELİRLEYECEKKEN, O OY İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NİN İPTALİNE ONAY VERME YÖNÜNDE ÇIKTI"
İzmir gibi bir kentte basın açıklaması yaparken iyi şeylerden bahsetmek ister insan. Ama basın toplantımıza can sıkıcı konular hakim. Bunlardan en sıcak olanı Danıştay 10. Dairesi'nin Recep Tayyip Erdoğan'ın tek başına tek imzayla çıktığı İstanbul Sözleşmesi'nden çıkma işleminin iptali için açtığımız davanın kararı açıklandı. Bu davayı partimiz adına ben açmıştım. Bizimle birlikte çok sayıda kadın örgütü, barolar ve sivil toplum kuruluşları da açmıştı. Davalar hep birlikte 3 blok halinde görüldü. 2'ye karşı 3 oyla yani 2 itiraz eden hakime karşı 3 hakimin oyuyla; bunun hukuka uygun olduğu yönünde karar verdi Danıştay 10. Dairesi. 'İstanbul Sözleşmesi'ne niye ihtiyaç var' diye konuşurken demiştik ki, 'Toplumun yarısı kadın ama heyette 1 kadın var' demiştik. 'Kadınlar için bu kadar önemli olan sözleşmede 4 erkek karar verecek' demiştik. Burada erkeklerin oyları 2'ye 2 olarak şekillendi. Erkek 2 hakim kabul, erkek 2 hakim ret. Bir kadın hakimin oyu sonucu belirleyecekken üzülerek ifade ediyorum ki o oy İstanbul Sözleşmesi'nin iptaline onay verme yönünde çıktı. Bu büyük hayal kırıklığını, talihsizliği İzmir'de üzüntüyle kayda geçirmek isteriz. Bu mücadele devam edecek. Avukatımız hızla temyiz dilekçesini hazırlıyor. Önümüzdeki günlerde Danıştay'a başvuracağız. Danıştay İdari Davalar Genel Kurulu'nda son karar verilecek. Orada tüm dairelerden gelen temsilcilerle oluşacak heyet bu konuyu bir daha görüşecek. Biz yine kadın, sivil toplum örgütleri ve meslek kuruluşlarıyla dayanışma haliyle orada olacağız. Mücadelemizi sürdüreceğiz.
"SAĞLIK BAKANININ BOŞ VERMİŞLİĞİ SEBEBİYLE BÜYÜK BİR TEKLİKE KARŞIMIZDA"
İzmir ve bütün ilçeleri Türkiye'den farksız olarak bir sağlık krizi ile karşı karşıya. Doktorların muayene süreleri 5 dakikaya indirildiği noktada, telefonla randevu almanın mümkün olmadığı, bulunduğunuz ilçeden çok uzak ilçelerde güçlükle randevu alabildiğiniz, tedaviye erişimde ciddi sıkıntılar yaşadığımız dönemdeyiz. Sağlık Bakanı da itiraf etti ki vakalar günlük 40 kat artmış durumda. Fahrettin Koca'nın Covid'in ortadan kalktığını ilan ettiği gün günlük vaka sayısının bin olduğunu düşündüğümüzde 40 kat artınca 40 bin vakadan bahsediyoruz. Test sayısına, temaslı takibinin bırakılmasına, şikayetlinin bile teste ulaşamadığına baktığımızda belki de Covid'de Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en yüksek rakamlarını yaşıyor. Şanslı olduğumuz taraf virüsün lehimize bir mutasyona uğramış olup öldürücülüğünü azaltmış olması. Bu yüzden hastaneye yatış vakaları 40 kat değil, 3 kat boyutunda. Yoğun bakım vakaları da 40 değil, 2 kat. Bu tedbirsizlik sürerse, Eylül ayı geldiğinde rakamların artacağı, virüsün daha öldürücü mutasyonlara ulaşması düşünüldüğünde sağlık bakanının boş vermişliği büyük bir tehlike olarak karşımızda durmaktadır. Kapanmadan bahsetmiyoruz. Biz aynı Almanya'daki gibi tedbirlerin sıkılaşacağı ve meselenin ciddiye alınacağı bir süreç talep ediyoruz.
"ASBESTLİ GEMİLERİN SÖKTÜRÜLDÜĞÜ İKİ ENAYİ ÜLKEDEN BİRİYİZ"
İzmir'e doğru yüzen bir tehdit ile karşı karşıyayız. Yanı başımızda Aliağa'yı aslında İzmir'i ve tüm Türkiye'yi bekleyen çevre krizi, halk sağlığı ve iş güvenliği sorunu ile karşı karşıyayız. Bünyesinde 900 tona yakın asbest barındırdığı belirtilen Sao Paulo gemisinin söküm için getirilişini dünya izliyor. Asbestli gemi sökerek para kazanan iki ülke var. Bizim bakanımız bununla övünüyor. Hindistan ve Türkiye diyor. Almanya gemi söküm işine girişemeyecek kadar aciz. İngiltere böyle bir işe cesaret edemeyecek kadar yeteneksiz. Amerika böyle bir imkanı geri tepiyor. Çin bile uğraşmıyor. Sayın bakan da bununla övünüyor. Sayın bakan kusura bakma ama senin sözlerinin tercümesi şudur. Bu gemilerin söktürüldüğü iki enayi ülkeden biriyiz. Sayenizde Aliağa dünyadaki asbestli gemilerin getirilip söktürüldüğü merkez haline geldi. Bu övünülecek bir şey değildir. Geminin bin benzerinden 740 ton asbest sökülmüşken, imalatı sırasında 900 ton asbest kullanıldığı bilinirken 'Bu gemide 9 ton asbest var' demek bilgisizliktir, meseleyi küçük göstererek adeta Çernobil krizinden sonra radyasyonlu çay içen devlet adamlarının sorumsuzluğunu AK Parti'nin atanmış bakanının tekrar etmesinden başka bir şey değildir. Bu bakanın bir çevre bakanı olması ayrıca bir utanç kaynağıdır. Cumhuriyet Halk Partisi olarak her yolu deneyerek bu mesele ile mücadele edeceğiz.
"MENEMENİN'İN URLA'NIN HAKKINI SORACAĞIZ. BURUNLARINDAN FİTİL FİTİL GETİRECEĞİZ"
Büyük bir suçlu var. Suçu Menderes ilçesini AK Parti'den almak. Halka yakın kişiliği ile çalışkanlığı ile iyi iletişimi ile Menderes ilçesini AK Parti'den aldı. AK Parti'nin nefretini kinini karşısında buldu. Menderes Belediye Başkanımız Mustafa Kayalar kendisine yapılan iftiralar karşısında hakim karşısına çıktı. Hakim karşısında bir gün boyunca sorgulandı. Hakim kendisini tutuklamadı. Görevden alınmasını talep edebilirdi, yapmadı. Görevine devam etmesi için kendisini tekrar gözaltı halini ortadan kaldırdı, belediyedeki koltuğuna yolladı ama alamadıkları her belediyedeki hazımsızlıkları ile Süleyman Soylu devreye girdi ve kendisini görevden uzaklaştırdı. Bir an önce göreve iade edilmesi Menderes halkının verdiği kararın gereğidir. Bunun yapılmadığı her gün şudur: Oylar bize verilirse milli irade, verilmezse kirli irade. Ekrem İmamoğlu İstanbul'da kazandığında aynen böyle yaptılar. 'Seçim mundar oldu' dediler. Gittik hakeme… Hakem kararını verdiğinde 806 bin farkla 'Bunlara Osmanlı tokadı atacağız' diyen Cumhur İttifakı'na demokrasi tokadını attı. Menemen'de de Menderes'te de böyle olacak. Urla'da da olacak. Unutmadık unutturmayacağız. Menemen'de insanların yüzüne bakamayacak haldesiniz. Kura çekilmiş herkesin önünde. Mızıkçılar sonra mahkemeye gidiyorlar. Kirli ilişkilerle kendi istedikleri kişiyi seçtirdiler. Kura hilesi, oyun bazlıkla Menemen'i alıp AK Parti'ye verdiler. Menemen'in AK Partili belediye başkan adayı Durmaz Bayraktar'dı. Kaybedince Süleyman Soylu tarafından alınıp emrindeki göç iradesine hukuk müşaviri yapıldı. Sonra yaşananlardan sonra Menemen'e belediye başkan yardımcısı yapıldı. Menemenlilerin 'Bu yönetmesin' dediği adamı bunlar getirip 'Bu yönetecek' diyor. Bunların demokrasi anlayışı budur. Mustafa Kayalar'ın hakkını da Menderes'in hakkını da Menemen'in, Urla'nın hakkını da soracağız. Yerel seçimde fitil fitil burunlarından getireceğiz. Bu üç ilçeye özel önlem vererek bizzat çalışacağım. Haksızlığın hesabının sorulacağının sözünü veriyorum.
"İZMİR'DE OTEL OLMAYACAK YERDEN DUMAN ÇIKMIYOR"
Çeşme'de yüreklerimizi ağzımıza getiren yangın oldu. Yangın sırasında Çeşme Belediye Başkanımız, İzmir'in tüm belediye başkanları, ilçe başkanları, yöneticileri, İzmir Büyükşehir'in kahraman itfaiyecileri inanılmaz bir gayret gösterdi. İnsanüstü gayrete teşekkür ediyorum. İzmir'de otel olmayacak, villa olmayacak yerden duman çıkmıyor. Dikkatle izliyoruz. Yangınların çıktığı yerlerin üzerine kocaman büyüteçle bakacağız. O yangınların ardından kimler neler talep edecek? Bakanlık üzerinden hangi yetkileri almaya çalışacaklar bunları İzmirlilere anlatacağız. 'O dumanın çıkması bu karanlık ilişkilerden dolayı' diyeceğiz. Geçen seneye göre nispeten daha iyi tedbirler olmasına rağmen Türk Hava Kurumu'nun dışlandığı ve kişisel partinin şov alanına dönüştürülmeye çalışılırken kontrolün elden kaçtığı süreçleri izliyoruz."