Sayıştay'da bir yıl bile görev yapmadan AYM üyeliğine seçilen Muhterem İnce'nin and töreninde konuşan AYM Başkanı Zühtü Arslan, "Yargıya yönelik güven ve inancın sarsılması, bir demokratik hukuk devletinin başına gelebilecek en büyük felaketlerden biridir" dedi.
Eski İçişleri Bakan Yardımcısı Muhterem İnce, Sayıştay üyesi olarak üç ay boyunca görev yaptıktan sonra Anayasa Mahkemesi'ne (AYM) üyeliğine seçildi.
Muhterem İnce için bugün AYM’de yemin töreni düzenlendi. Törene, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve TBMM Başkanı Mustafa Şentop da katıldı. Törenin açış konuşmasını AYM Başkanı Zühtü Arslan yaptı. Zühtü Arslan, törende yargı bağımsızlığı vurgusu yaptı. Arslan, üyelik yemini etmesinden 10 yılı geçtiğini ve hükümet sisteminin değişmesi ile AYM'nin görev yükünün artığının altını çizdi. Zühtü Arslan'ın konuşmasından öne
çıkanlar şöyle:
https://tele1.com.tr/mahkemelerde-adalet-bulamayan-halk-aymye-kosuyor-706100/
“Bilindiği üzere, bireysel ve toplumsal hayatın en temel erdemi adalettir. Toplumun örgütlü hali olan devletlerin devamı da ancak adaletle mümkündür. Tam da bu nedenle tarih boyunca adalet, tüm dinlerin ve seküler ideolojilerin merkezi değeri olmuştur.
SEMAVİ DİNLERİN KİTAPLARINDAN ÖRNEKLER VERDİ
Nitekim Tevrat’a göre Hz. Musa, halkına, ‘Adaleti, yalnızca adaleti izleyeceksiniz’ diye öğüt verir. Yeni Ahit’e göre Hz. İsa, kavmine, ‘Görünüşe göre yargılamayın, yargınız adil olsun’ diye seslenir. Kuran-ı Kerim’e göre de ‘Allah, size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder’. Hiç kuşkusuz adaletin bu önemi, onu tecelli ettirmekle görevli hâkimlerin omuzlarına ağır bir yük yüklemektedir. Bu yüzden hemen her medeniyette adaletsiz ve haksız şekilde hükmetmenin ağır bir vebal olduğuna dair kuvvetli bir inanış vardır.
Sözgelimi Sadî Şirâzî, yaklaşık sekiz asır önce, hükmetmek ve adaleti tesis etmekle yükümlü olanları şöyle uyarmıştır: ‘Kulaktaki pamuğu çıkar, halka adaletini göster. Yoksa o büyük adalet günü açıkta kalırsın.’ Aslında bu sözler, adaletin söylem değil eylem meselesi olduğunu, gerçekleşmesi ve gerçekleştiğinin de görülmesi gerektiğini bize bir kez daha hatırlatmaktadır.
“ADALETİ SAĞLAMANIN ÖN ŞARTI"
Anayasa Mahkemesi üyeleri olarak göreve başlarken Anayasa’yı ve temel hakları koruma görevimizi, ‘her türlü etki ve kaygıdan uzak olarak’ yerine getireceğimize dair yemin ediyoruz. Böylece, daha göreve başlarken anayasal adaleti sağlamanın ön şartının yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı olduğunu kendimize hatırlatıyoruz. Korumayı taahhüt ettiğimiz Anayasa, bağımsızlık ve tarafsızlığı, yargının vazgeçilmez nitelikleri olarak kabul etmektedir.
Anayasa’nın 9. maddesine göre yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. Mahkemelere ve hâkimlere ait olan bu yetki, başka herhangi bir kişiye veya organa devredilemez. Öte yandan Anayasa Mahkemesi kararlarında belirtildiği üzere yargı bağımsızlığı, hâkimlere tanınan bir ayrıcalık değildir. Anayasa’yla sağlanan bu teminatın amacı, adaletin dolaylı dolaysız her türlü etki, baskı, yönlendirme ve kuşkudan uzak şekilde dağıtılacağı yolundaki güven ve inancı yerleştirmektir.
"HUKUK DEVLETİNİN BAŞINA GELEBİLECEK EN BÜYÜK FELAKET"
Gerçekten de yargıya yönelik güven ve inancın sarsılması, bir demokratik hukuk devletinin başına gelebilecek en büyük felaketlerden biridir. Bu sebeple hukukun üstünlüğü anlayışı, yargının bağımsızlığına halel getirecek, tarafsızlığı konusunda toplumu şüpheye düşürecek her türlü tavır ve davranıştan kaçınmayı gerektirmektedir. Yargı bağımsızlığı, anayasal kimliği oluşturan kuvvetler ayrılığının da bir gereğidir. Yargının ve yargıcın bağımsız olmadığı yerde kuvvetler ayrılığından, kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde de temel hak ve özgürlükleri güvenceye alan bir anayasanın varlığından söz etmek zordur. Zira anayasaların temel işlevi, kamu gücünün tek elde toplanmasını önlemek ve hukukun üstünlüğünü sağlamak suretiyle temel hak ve özgürlükleri güvence altına almaktır. Nitekim ünlü düşünür Spinoza, yaklaşık 350 yıl önce kaleme aldığı Teolojik-Politik İnceleme’de, devletin nihai amacının, güvenliği sağlamak suretiyle kişileri korkudan azade kılmak ve özgürlüğü korumak olduğunu belirtmiştir.
Anayasa Mahkemesi, varlık sebebi olan Anayasa’yı ve temel hak ve özgürlükleri koruma görevini en iyi şekilde ifa etmenin gayreti içindedir. Bugünkü tören vesilesiyle üzerinden 10 yıldan fazla zaman geçen kendi yemin törenimi hatırladım. Anayasa Mahkemesi’nin kuruluşunun 50. yıl dönümüne denk gelmişti. Henüz bireysel başvuru başlamamış, hükümet sistemi değişmemişti. Aradan geçen 10 yıl, Anayasa Mahkemesi açısından yeniliklerin ve türlü zorlukların yaşandığı bir dönem olmuştur. Anayasa Mahkemesi’ne bir yandan bireysel başvuruları inceleme, diğer yandan da Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini denetleme görev ve yetkisinin verilmesi, anayasa yargısının alanını genişletmiş ve yeni sınamaları beraberinde getirmiştir. Bu süreçte yaşanan darbe girişimi ve Covid-19 salgını gibi olağanüstü durumlar, anayasa yargısı alanındaki değişim ve dönüşümü daha da sancılı bir boyuta taşımıştır. Tüm bu sebeplerle sanırım bu dönemi, Türk anayasa yargısının en uzun on yılı olarak nitelemek yanlış olmaz.
Bugün geldiğimiz noktada memnuniyetle ifade etmek isterim ki Anayasa Mahkemesi, olağanüstü güçlüklere rağmen paradigmatik dönüşümünü önemli ölçüde tamamlamış gerek norm denetiminde gerekse bireysel başvuruda hak eksenli bir yaklaşımla zengin bir içtihat oluşturmuştur. Anayasa Mahkemesi’nin hak eksenli yaklaşımla inşa ettiği bu içtihat birikimi, bir yandan hukuk düzeninin Anayasa ile uyumlu hâle gelmesini sağlamış, diğer yandan da temel hak ve özgürlüklerin koruma alanını genişleterek standartları yükseltmiştir."