10 Ekim, Türkiye tarihine kara bir gün olarak geçti. Başkentin göbeğinde patlayan bombalar; genç yaşlı, kadın erkek, Türkiye'nin dört bir yanından 103 canı yaşamdan kopardı. Türkiye onlara "Barış Güvercini" dedi, bir daha bombaların patlamaması umuduyla. O barış güvercinlerinin en küçüğü, Ankara Tren Garı önündeki patlamalarda babasıyla birlikte yaşamını yitiren 9 yaşındaki Veysel Atılgan'ın geride kalan annesi ve üç ablası, katliamın 5'inci yılında suskunluklarını bozup yaşadıklarını anlattı.

Türkiye’de süren çatışma ortamının durması için DİSK, KESK, TMMOB ve TTB, Ankara’da “Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi” düzenlemek istedi, 10 Ekim 2015 tarihi belirlendi. Miting saat 12.00’de Sıhhiye Meydanı'nda başlayacak, ülkenin dört bir yanından gelecekler de Ankara Tren Garı’nda buluşacaktı. https://tele1.com.tr/10-ekim-katliami-insanliga-karsi-islenen-bir-suctur-240246/ 10 Ekim sabahı erken saatlerden itibaren Tren Garı önünde kalabalık toplanmaya başladı. Türküler söyleniyor, halaylar çekiliyordu. Uzun süredir birbirlerini görmeyenler, başka başka şehirlerde yaşayanlar sohbet ediyor, hasret gideriyordu. Tam bir şenlik havası vardı. Ancak bu hava saat 10.04’teki patlama sesiyle bozuldu. İstihbaratlara göre Türkiye’de kalabalık yerlerde canlı bomba eylemi yapması beklenen IŞİD, beklenileni gerçekleştirdi. Tren Garı’na gelen iki IŞİD’li canlı bomba, 103 kişinin yaşamını yitirmesine, yüzlerce kişinin de yaralanmasına neden oldu. Hayatını kaybeden 103 barış güvencini arasında en küçüğü babasıyla beraber gelen Veysel Atılgan’dı. Babası İbrahim Atılgan ile geldiği barış mitinginde, 'kurban' olmuştu. Patlamanın ardından İbni Sina ve Numune hastanelerinin önünde kimisi ambulanstan indirilen yaralıları taşıyor, kimisi ağlıyordu. Yakınının ölenler listesinde olmaması için dua edenler ise endişeli gözlerle etrafa bakıyordu. Veysel’in üç ablası vardı. Anneleri Nezahat Atılgan ile İbni Sina Hastanesi’nin önüne geldiler. Veysel ve babalarından haber almaya, yaralı olup olmadığını öğrenmeye çalışıyorlardı. O sırada bir hemşire yaklaştı. Elinde hayatını kaybedenlerin listesi. Üç kız kardeş ve anne Nezahat Atılgan’ın hayatında bir daha kapanmayacak olan yara o an açıldı... Veysel'in yakınları 10 Ekim katliamına ilişkin davanın bütün duruşmalarına katıldılar. Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nin salonunda en arka sıralara oturdular, IŞİD’li canilerini, yakınlarını kaybedenlerin feryatlarını uzaktan izlediler, ama hep sustular, acılarını içlerine gömdüler. Küçük kardeşlerini eşlerini, babalarını yitiren dört kadın, yaşama birlikte tutunmanın yolunu seçtiler. Veysel’in üç ablası da okudu. En küçüğü Zelal, kardeşinin davasında göremediği adaleti aramak için avukat oldu. Şimdi İzmir’de avukatlık stajını tamamlayıp, o kutsal cübbeyi giyeceği günü bekliyor. Anne Nezahat Atılgan ise Muğla’da diğer iki kızıyla yaşama devam ediyor. Oğlu Veysel’in ve eşi İbrahim’in fotoğraflarını salonun en görünen yerine asıp anılarını canlı tutmaya, üç kızı için hayata tutunmaya çalışıyor. Nezahat Atılgan, katliamın 5'inci yılında suskunluğunu bozarak, biricik oğlunu, eşini, o gün neler yaşadığını duygularını ANKA'ya anlattı. 9 Ekim akşamı İbrahim Atılgan, demiryollarındaki işinden çıkıp evine geldiğinde, eşine ertesi gün miting olacağını söyleyip “Miting var. İzmir ve İstanbul’dan arkadaşlarım gelecek. Onları göreceğim” dedi. Hafta sonlarını babasıyla geçiren Veysel de gitmek istedi. İbrahim Atılgan kalabalık olacağını ve onun gelmemesinin daha uygun olduğunu söyledi ancak Veysel babasıyla gitmek istedi.

‘BABA SENİNKİ GİBİ AYAKKABI GİYMEK İSTİYORUM’

Sabah oldu. Babasının kalktığını duyan Veysel de hazırlanmaya başladı. Annesi göndermemek için oyalamaya çalıştı ancak sonunda anne ve babasını ikna etti. Annesi Veysel’in saçını taradı. Kıyafetlerini giydirdi. Veysel babasına “Baba seninki gibi ayakkabı giymek istiyorum” dedi. İbrahim Atılgan oğlunu kırmak istemedi: Oğlum o zaman ben spor ayakkabımı giyeyim, sen de spor ayakkabını giy.” Annesi kapıdan çıkarken Veysel’e “Veysel gel seni öpeyim” dedi fakat küçük Veysel, gülerek elini salladı: “Anne görüşürüz.”

‘ACABA OĞLUM O PATLAMADA NEREYE SAKLANMIŞ?’

İbrahim Atılgan, giderken eşine mitingden sonra çarşıda buluşacaklarını söylemişti. Nezahat Atılgan da evde temizliği bitirip, eşinin yanına gidecekti. O sırada bir arkadaşı aradı. “Ne yapıyorsun?” diye sordu ancak olanları anlatmaya cesaret edemedi. Aynı arkadaş 10 dakika sonra bir daha aradı ve Nezahat Atılgan’a Ankara’nın göbeğinde patlama olduğunu söyledi. Nezahat Atılgan’ın aklına miting gelmemişti. Arkadaşı olanları söyleyemeden kapattı. Eşini aramaya başladı, cevap alamadı. Elleri titremeye başladı. Arkadaşını tekrar aradı, eşinin gittiği yerde patlama olduğunu öğrendi. Telefon elinden düştü. Büyük kızı Fatma'ya seslendi, birlikte dışarıya koştular. Ne yapacağını bilmiyordu. Taksi bulmaya çalıştı. Nereye gittiklerini de bilmiyordu. Tekrar arkadaşını aradı ve kendisini almasını istedi. Anne Atılgan, eşini aramaya başladı ancak aklına “Oğlum orada ne yapıyor, acaba nereye saklanmıştır? Veysel şimdi ne olacak? Ya Veysel’i kimse sahiplenmezse. İbrahim arkadaşlarına yardım edecek” soruları geldi. Arkadaşıyla buluştular ve taksi hareket etti.

TAKSİNİN YÖNE HASTANEYE ÇEVRİLDİ

Anne Atılgan’ın arkadaşı taksiciye İbni Sina Hastanesi’ne gideceklerini söylemişti. Şüphelenen Nezahat Atılgan, “Bir şey olduysa açık açık söyle" dedi ama yanıt alamadı. Hastaneye vardıkları kızı Fatma babasını, O oğlunu aramaya başladı. Anne ve kız sonra hastanenin bahçesinde buluştu, onların yanlarına gelen arkadaşları “Yok, korkmayın. Bir şey olmamıştır” diye sakirleştirmeye çalıştı. O an akıllarına “Acaba yaralılar mı?” sorusu geldi. Tam o sırada kötü haberin verildiği liste geldi.

‘BİZİM İÇİN BİTTİ ZATEN’

Bir hemşire elinde liste ile ortaya çıktı. Anne ve kızı listeyi görmeye çalışırken hemşire okumaya başladı. Arada Veysel'in ismini duyduklarında yıkıldılar. Anne Nezahat Atılgan o anı anlatırken hala 5 yıl geriye dönüyor; gözleri doluyor: “Bizim için bitti zaten.”

OĞLUM 2 DAKİKA YANIMDA OLSUN DÜNYALARI VERİRİM’

Nezahat Atılgan, “Onlara şimdi yanınızda olsalar ne söylemek isterdiniz?” sorusunu da şöyle yanıtlıyor: “Ne söyleyeyim ki. Keşke yanımızda olsalardı da ekmek yemeseydik, su içmeseydik. Şu anda oğlum 2 dakika yanımda olsun dünyaları verirdim...”