Umutsuzluk Yazısı II

Yayın tarihi: 15 Haziran 2023 Perşembe 4:00 pm - Güncelleme: 15 Haziran 2023 Perşembe 5:33 pm

Demet Cengiz

Email: [email protected]

Twitter: @demetce

Toplumla yüzleşme… Bir dürüstlük buhranı üzerine… Ve kabullenme…

Derler ki cumhuriyet ilan edilince genç bir asker kalabalığa doğru bağırır: “Cumhuriyet ilan edildi!”

Ahali coşkuyla karşılık verir:

“Padişahım çok yaşa!”

*

Cumhuriyeti padişahın ilan ettiğini düşünen insanlar… Bu anekdot bana pek bir acıklı gelir. Bir vegana bol tereyağlı İskender kebap ısmarlamak gibi…

Söyleyince kabahat oluyor. Hatta elitist olmakla suçlanıyorsun. Sorun değil. Suçlayın. Alışkınız. Elitist, darbeci, laik Kemalist, faşist, militarist, endişeli modern ve daha neler neler… Alışkınız.
Haklı çıkmaktan yorulur mu insan? Türkiye’de yorulduk.

Onlar “Hoca Efendi derken”, “Aman dikkat” diyenler antidemokrat ilan edildi. Yorulduk.

Öyle bir ülke düşününki FETÖ’nün kandırdığı olmak, ona hiç inanmamış olmaktan evla kabul edildi. Yorulduk.

Çözüm sürecinin ne olduğunu anlamadık, “Şeffaflık yok” dedik barış karşıtı olduk. Habur kapısında teröristler için çadır mahkemeleri kurup, lahmacun ısmarlayanlar bugün vatanperverlik naraları atıyor. Yorulduk.

“Orduya kumpas kuruluyor, asimetrik savaş var” diyenler militarist ilan edildi. Orduya kumpası alkışlayıp, savcılarının heykelini dikmeye kalkanlar muteber insan oldu. Yorulduk.

Ülkenin eski genel kurmay başkanı İlker Başbuğ, PKK’nın üst düzey yöneticisi Şemdin Sakık’ın gizli tanıklığıyla FETÖ eliyle hapse tıkılırken “Takdir yüce Türk milletinindir” dedi de yüce Türk milleti bir takdirde bulunabildi mi? Hayır! Yorulduk.

Kıbrıs’ın birleşmesinden Suriye’ye, ekonomiden mülteci akınına aklınıza gelen her konuda haklı çıkmış ve sözü asla dinlenmemiş bir kitle var. Bu kitle ki en çok saldırılan, en çok hançerlenen, en çok hırpalananlardan oluşuyor… Hakları asla teslim edilmediği gibi sık sık hapsi de boyluyorlar.

*

Her siyasi öngörüsü, her fikri çökmüş -ve gerçekten ne işe yaradıkları konusunda hiçbir fikrim olmayan- kimileri hâlâ ezberlerle konuşuyor. Yorulduk.

Yok boş tencere iktidarı devirirmiş. E devirmedi!

Yok bu halk yetimin hakkını kimseye yedirmezmiş. E yedirdi!

Yok bu halk yolsuzluğa geçit vermezmiş. E verdi!

Yok bu halk demokrasiye müdahaleyi sevmiyormuş. Hangi demokrasiye? Protesto, grev gibi en temel vatandaşlık haklarına anarşist eylemmiş gibi bakan halk mı demokrasiye müdahaleyi sevmiyor. 1982 anayasasını onaylayan toplumun yüzde 91.4 mü?

Yıllarca tüm kamuoyu araştırmalarında ülkenin en güvenilir kurumu çıkan TSK’ya kumpas düzenlenirken seyirci kalan halkın güvenini, sevgisini, demokrasi hassasiyetini ben anlayamıyorum. Anlayan beri gelsin. Her türlü fikre açığım; anlatsın.

Yok tek adam rejimiymiş, yok güçler ayrılığı prensibiymiş… Güçlerin ne olduğunu biliyorlar mı ki ayrılığı prensibini önemsesinler?

Kamu kaynaklarıyla siyasi propaganda yapan bakanları, milletvekillerini, devletin özel uçağını kullanan parti liderlerini önemsedi mi bu halk?

Hukuk, adalet, adil yönetim talebi mi var? Gelir dağılımında adalet mi istiyorlar? Demokrasi talebi mi var? Cumhuriyet ve demokrasi sayesinde vekil olan, bakan olan kadınlar; gericiliğe hizmet ediyorlar. Medeni kanuna savaş açmış insanların politikalarını destekliyorlar.

Üzgünüm, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılında ben cumhuriyet ve demokrasi talebi olan bir halk göremiyorum. Ya da ben pek bir karamsarım. Kusuruma bakmayın; göremiyorum.

Sedat Peker bile isyan edip vatandaşa “Patron sizsiniz. Size bunu öğreteceğim” dedi.

Vatandaşlık bilinci olmayan bir halk… Dedikoducu, iftiracı, popülist politikacılarla vatandaşlık bilincinden iyice uzaklaştırılan bir halk…

Ahmet Haşim’in 1919 Anadolu’sunu anlatan notlarında, Yakup Kadri’nin romanlarında, kuruluş öncesini ve ilk yıllarını görünce piyangodan çıkan cumhuriyet ve demokrasinin kıymetinin neden bilinmediğini iyice anlıyor insan.
*

Bir de tahammül edilmez klişeler var.

Neymiş? Bu topraklara şeriat asla gelmez?

Neden?

Çünkü hiç gelmemiş. Daha önce hiç gelmemiş de demografik yapı nasılmış acaba? Daha önce göçmenlerle ideolojik nüfus mühendisliği yapılmış mı acaba?
Neymiş? Bizim insanımız mağdurun yanında yer alırmış.

Ne zamandan beri? Gördüğüm hep haklının ve güçlünün yanında oldukları. Kendilerine dokunmayan yılanlara çok muhabbet duymaları.
Mağdurun yanında olsalardı Alevileri diri diri yakmazlardı.

Mağdurun yanında olsalardı her daim başına balyoz inen sosyalistlere kulaklarını tıkamazlardı.
*

Vatanın topraklarını satanlar, vatandaşlık dağıtanlar yerli ve milli ama bunlara itiraz edenler terörist öyle mi?

Peki!

“CHP özüne dönmeli, özünden konuşmalı” tavsiyelerini de çocuksu buluyorum. Evet, Kılıçdaroğlu’nun bir inandırıcılık sorunu var. Evet, koltuğu devretmeli ve başka bir lider toplumun gönlünü ve oyunu almaya talip olmalı. Fakat güneş gibi gözümüzü kör edercesine ortada duran bir gerçek var: Toplum kimin ne dediğiyle pek de ilgilenmiyor. İnanmak, sevmek için birini seçiyor ve o kişinin bugün “Ak” dediğine yarın “Kara” demesi hiç fark etmiyor.

Ne halka umut bağlayabiliyorum ne de politikacılara.

Umutsuzluk yazıları yazmayayım da ne yapayım?

*

Bu yazıyı dün bitirmiştim ancak bu sabah Uluslararası Kadınlar Dayanışma Derneği’nin (IWSA) kahvaltısına gittim ve üreten, girişken, dayanışan kadınlar; geceye dönmüş ruhuma umut tohumları serptiler.

Bodrum Rotary Kulübü Başkanı Ayşe İspir yazım üzerine mesaj gönderip partisiz çözümler üretmekten, STK’ların gücünden, asla pes etmemekten söz etti.

Ne demişti yazar?

Ruhumuzu geceye çeviren her şey ardında mutlaka birkaç yıldız bırakacaktır. Bırakmalıdır.