Ukrayna krizi, cesaret ve sol

NATO’CULUK MU, RUSYACILIK MI?

Gelelim yeniden soldaki kafa karışıklığına; bazı arkadaşlarımıza, Soğuk Savaş sonrasında varlık gerekçesi ortadan kalkan, ancak emperyalizmin bir savaş ve saldırı aygıtı olarak varlığını korumayı sürdüren NATO’nun, doğuya doğru genişleme siyasetini anlatmaya, bunun dünya halkları bakımından bir tehdit oluşturduğunu kanıtlamaya çalışıyoruz. Oysa, daha yakın tarihte ve hepimizin gözleri önünde aynı NATO, Yugoslavya’yı kan gölüne çeviren iç savaşı kışkırtmış, dahası bu ülkeye –kuruluş sözleşmesine aykırı olarak- saldırmış ve 10 yılda tam 7 parçaya bölmüş bir suç örgütüdür. Amerika Birleşik Devletleri ve NATO kısa süre önce, yine kuruluş sözleşmesine aykırı olarak, Libya’yı adeta taş devrine iade edecek bir operasyon yürüttü. Tam anlamıyla haydutluk yaptı. Bu ülkenin zenginliklerini yağmalayarak, İslamcı terör örgütlerine ve aşiretlere teslim etti. Şimdi aynı NATO ve ABD, Ukrayna krizi üzerinden toplumu yoğun bir ideolojik bombardıman altında tutarak zihinleri teslim almak istiyor. Tablo açık aslında. Bir tarafta suç örgütü NATO, Amerika ve Neo Naziler ile yolsuzluklara batmış Batıcı bir Ukrayna yönetimi; diğer tarafta ise, kapitalist restorasyonun sürdüğü bir Rusya ve onun despotik yönetimi bulunuyor. Rusya’nın belki tek farkı –ki bu fark önemlidir- son 30 yıldır Batı’nın sürekli saldırısı altında kalan, ufalanan, onuru çiğnenen bir ülke olmasıdır. Çünkü NATO, Sovyetler Birliği ve Sosyalist Blok dağıldığı, sosyalist ülkelerin oluşturduğu askeri ittifak olan Varşova Paktı çöktüğü halde, varlığını korudu. Dahası, sosyalizm fikriyle savaşmaya devam etti. Çünkü hep sosyalizmin büyük geri gelişinden korktu. Sol, yukarıda ifade ettiğimiz iki kesim arasında tercihte bulunmak gibi basit bir seçenekle karşı karşıya değildir. Bunu savunmak saçmalıktır. Ancak, zihinsel bir çaba gösterme tembelliği ile malul olan Türkiye entelijansiyasının bir kesimi, bunu sıkça yapıyor. Oysa sol için durum açıktır. Doğru olan tutum, iki taraf arasında bir tercih yapmaktan çok, NATO’culuğa, Amerikancı “demokratikleşme” perspektifine, faşizme (neo nazilere) karşı olmaktır. Kimin ne diyeceğine aldırmaksızın, doğrunun yanında durmaya cesaret edilmelidir.

UKRAYNA SAVAŞI VE YENİDÜNYA

Ukrayna savaşı, sadece Ukrayna savaşı değildir. Esasolarak Ukrayna üzerinden süren Doğu-Batı kavgasıdır. Ukrayna krizi, Soğuk Savaş sonrası dönemin bitişidir. Henüz, nasıl şekilleneceği ve temel nitelikleri pek belli olmasa da, yeni ve farklı bir dünya düzeninin habercisidir. Moda deyimle söylersek eğer, artık dünya eskisi gibi olmayacaktır. Dünyanın dijital-teknolojik bir devrimin içinden geçtiği (buna sanayi 4.0 ya da 4. sanayi devrimi dalgası/aşaması da deniyor), robotik yazılımın yükseldiği, üretim teknolojisinin işçi sınıfının niteliğini ve bileşimini de etkileyecek ölçekte değiştiği, yeni dönemin temel teknolojik araçları olan çip ve nanometre ile ölçülen yarı iletkenlerin üretiminin yaşamsal bir önem kazandığı bu tarihsel dönemeçte, asıl kavga, yeni dünyada hegemonik gücün kim ya da kimler olacağıdır. Bu bağlamda; Rusya-Çin ekseninin dinamosunu oluşturduğu Asya-Pasifik havzasının yükseldiği, Amerikan hegemonyasının (Avrupa-Atlantik ekseninin) ise gerilediği bir döneme girdiğimiz açıktır. İşte, Ukrayna savaşının sonuçları bir anlamda bu yeni dönemin yükselen gücünü ve bu yenidünyanın nasıl şekilleneceğini belirleyecektir. ABD ve Batı, askeri güç ve siyasal şiddet kullanarak Rusya-Çin ekseninin yükselişini durdurmaya çalışıyor. Rusya ise bu girişime, Ukrayna’ya askeri müdahalede bulunarak yanıt verdi. Durum basitçe budur. YAZININ TAMAMINI BURADAN OKUYABİLİRSİNİZ