Her mevsim basın ve gazetecilerle ilgili bir günümüz var çok şükür. Böylece her mevsimde bir gün “çok özgür, çok saygın, çok kutsal bir meslek” olarak anılıyor “gazetecilik”. Özellikle de siyasetçilerin basın metinlerinde. Ama ne metinler…

Sanırsın işine gelmeyince “trol” ilan ettiği, “satılık” diye yafta yapıştırdıklarının, bu meslek ile yakından uzaktan ilgisi yok! Gerçi bazı metinlerde ayrıştırma çabaları da var dikkat çeken.

Yılda 4 gün haricinde ise Oktay Ekşi ‘nin dediği gibi gazeteciliğin “bir uğraş” olduğunun altını çiziyor herkes. Haddini aşarak uğraşırsan hapis yoluna kadar uzuyor rota.

Uğraştan para kazanamazsınız. Kazanmıyor birçoğu! Kazananların başka meslekleri, başka para eden icraatları var.

Cemiyetler, şehir kulübü formunda. Meslek olarak kabul görmediği, meslek odasının, sendikasının olmadığından belli. “Sendikası var” diyeceklere meslekte 12 yıl fiilen kurumlarda görev almış bir ekran yüzü olarak tanıştığım gazetecilik ile ilgili sendika başkanı olmadığını hatırlatmak isterim. Yani her binası, ikamet adresi olana “sendika” diyorsak evet var. Değilse tekrar düşünelim var mı?

10 yılı aşkın meslekte de olsanız yeni girdiğiniz medya kurumunda size asgari ücret veyahut 500 TL fazlası teklif edilebilir. “Biz gazeteciye daha fazla para vermeyiz” diyen patronlar düzenlenen çalıştaylarda sektörün sorunlarını anlatır. Basın emekçileri ile kimse masaya oturmak istemez. Eminler, duyacakları hoşlarına gitmez! Patronlar onları bu yüzden o çalıştaylar yerine başka işlere yönlendirebilir. Bunlar olurken sendika klimalı binasında oturuyor olabilir. Muhakkak uğramak lazım binaya. Hiç değilse serinlersiniz.

Meslek, insan yaşamını sürdürebilmek için yaptığı ve genellikle yoğun bir eğitim, çalışmayı gerektiren sürecin sonunda kişilerin kazandığı unvanın adıdır. Genellikle her meslek o mesleğin değerlerini, gelişimini, lisanslanmasını ve diğer insanlar açısından tanınmasını sağlayan kuruluşlara sahiptir. Gazetecilik için bu ne kadar etkin dersiniz?

Meslek büyüğüne saygı yok. Titrini alan tecrübesine, yaşına bakmadan kendini herkesten üstte görebiliyor. Kibre müsait hava sahası geniş. Egoların şatafatı yerinde.

Toplum faydasına neyi sorguladın? Hangi araştırmayı yaptın? Basın toplantılarında gündeme dair kaç soru sordun? Kaç sorun cevapsız kaldı? Fikirlerini ifade ederken bedel ödemeyi göze alarak gerçeğin peşine düşebildin mi? Yanıt yok!

Meslektaş bilinci yok. Öne çıkan biri olursa, halk nazarında kendi kitlesi oluşmaya başladıysa onu yok say, yalnız bırak!

Hakaret, tehdit, darp, itibar suikasti kendi arkadaşına yapıldıysa yanında dur, değilse kişisel hırslarının esaretine boyun eğip yapılan haksızlığa susabilirsin!

Kendine göre meslektaşlarına etiket yapıştır. “O gazeteci değil” de mesela. Neye göre? Kime göre? Meslek kriterin yok ki, kendince uyduruk bir kriterin olsun yeter. Kafana göre takıl.

Manavı alıp yanına “gazeteci” dersin,emlak ofisi olana “gazeteci” dersin, kuaföre “gazeteci” dersin, gazete satın alan kim varsa “gazeteci”olur iki günde, cemiyetine üye diye kaydedersin sıkıntı yok.

Bazıları ise “obskürantizm”e hizmet eder. Ancak bu kavramın ne olduğunu maalesef bilmezler. Telafuzunda da sorun yaşarlar. Oysa yandaş medya kimin eseri dersiniz?

Obskürantizm, karanlığı aydınlatmak için karanlıktan izin almaktır. Gücü elinde tutan neyi ne kadar isterse bilgilendirme o şekilde, onun istediği ölçüde yapılır. İşte bazıları bu kadar özgürler. Sustukça büyürler. Sınırı aşmadıkça paraları artar. Sabuna suya karışmazlar. Karışıyor gibi yaparlar. 3 gün efelenir 362 gün gerçeklerin üstüne yatarlar.

Bir ülkede Cumhuriyet isimli bir genç, gün ortasında cinayete kurban gider. “Ön safhadayız” iddiasında bulunanlar arkalarına dönüp, ses çıkaracak, belki bağıracak, tepki göstereceklere sakince “sus” der. Ardından cenaze töreninde konuşma yaparken cemaatin onları dinlemesini bekler. Sizce cenaze, cenaze yakınları ve görevli olmayan kaç kişi kalır törende bu şartlarda? Kalmaz!

Karşıt düşünceye tahammülü olmayan, eleştiriyi tenkit kabul edip tehdit varsayan, sürekli bir çatı arayışında olan anlayış ile ortak akılda birleşme noktasından çok uzaktayız. Uğraşlarımız sonucu hedeflediğimiz nokta bile birbirinden taban tabana zıt.

Nepotizm, kavramı çok şükür sonunda anlaşıldı. Ancak anlamak yetmiyor. Karşı duracak güce kudrete sahip olmak da şart. Bak mesela bu sayede medya patronlarının aile bireylerinden sektörde hiç emeği olmamış yüzlerce basın kartlı mensup varken gazeteciler onların kart merakının doymasını bekledi. Bazısı hatta vazgeçti kazanılmış hakkından. Kimin haberi oldu ? Kendi hakkını savunamayan neyi savunur ?

İlk defa Cemil Meriç’in dile getirdiği 2020’de çıkan kitabım Hayal misin Sahi?’ de benim de detaylı anlattığım “obskürantizm”e gelince, önce dilimiz alışacak. Sonra korkusuzca dile getirecek kıvama geleceğiz. Sonra içinde bulunduğumuz duruma uyanacağız, ardından dilerim güneş doğacak.

Medya, bu kavrama yenik düştükçe basının özgür olması, yeni idealist gazetecilerin aramıza eklenmesi ya da kamuoyu vicdanı sorumluluğunu üstlenmesi mümkün değildir.

Önce sansürün kaynağını sorgulayacak medya mensupları. Katibelikten vazgeçip alan muhabirlerini yeniden yetiştirmeye cüret edecek. Sadece ulusal değil, yerelde de…

Sonrası sonra…Şehir kulüpleri ve siyasiler geleneksel basın metinlerini, kaş ve el kaldırarak yönetime ayar veren hür komutan temsilcilerinin fotoğrafları ile bezenecek gazete manşetlerini meraksız bekliyoruz. Ezbere yetecek kadar tekrara düştüler!

60 yıldır aynı konular dile getiriliyor ancak ileri değil geriye gidiliyorsa sizce de sıkıntı büyük değil mi?

Bu sıkıntı ile yüzleşmekten uzak durdukça bayram değil farkındalık günleri olabilir bugünler. Onun için de idrak,koşulsuz şarttır.

24 Temmuz 1908’de Osmanlı Devleti’nde 2.Meşrutiyet ilan edilirken, İstanbul’da çıkan gazeteler, sansür memurlarını içeri sokmama ve gazetelerini sansüre yollamadan basma kararı vermişti. Türk basınında sansürün kaldırılması Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin 1948 yılında aldığı kararla 24 Temmuz Basın Bayramı olarak kutlanmaya başladı.

Ben de 2024’de bugün medyamızın geldiği içler acısı durumu ve karanlıkta kalan taraflarını, kendi kendini sansürleyen halini sizlerle paylaşmak istedim.

Gerçeklerle yüzleşme cesaretini kendinde bulmak bayramdır.

Ülkemizin gerçeğin peşinde, tarafsız ve cesur medyaya ihtiyacı dünden fazladır.

Bu bilinçle bugün bizim için Basın Özgürlüğü için Mücadele Günü’dür.
Yarının bayram olması için tarih bilinci uyanmalı, okuma kültürü yattığı yerden kaldırılmalı, obskürantizmin artıkları temizlenmelidir.

Haydi esenlikle güzel günlere…