Türkiye açısından tarihi fırsat

Yayın tarihi: 18 Mayıs 2022 Çarşamba 9:56 pm - Güncelleme: 18 Mayıs 2022 Çarşamba 9:56 pm

İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliği için resmen başvuruda bulunmaları Rusya ile “Kolektif Batı” arasında, zaten iyiden iyiye gerilmiş hatta kopma noktasına gelmiş ilişkileri adeta pamuk ipliğine bağlı hale getirmiş bulunuyor. Rusya Federasyonu’nun Ukrayna’ya karşı düzenlediği askeri operasyonun temel gerekçelerinden birisi olan, ülkenin olası NATO üyeliği; şimdilerde hiç beklemediği bir yerden, en kuzey cephesinden karşısına çıkmış halde. Gelinen yerde kuzeyden güneye Rusya’nın Avrupa ülkeleri ile olan uzun sınır hattında NATO bağlamında bir gedik daha açılmak üzere. Gürcistan, Ukrayna ve Moldova’nın NATO ile olan bitmek bilmeyen flörtlerine bu kez de İskandinavya’nın iki başat ülkesi, birisi Rusya ile doğrudan sınıra sahip, diğeri ise deniz üzerinden yakın komşusu eklenmiş durumda. Ki bu ülkeler çok uzun on yıllardır tarafsız / nötral konumları ile Kuzey Avrupa Rusya’sı ile Kuzey Atlantik Paktı arasında dengeli ve doğal bir tampon bölge işlevi görüyorlardı. İşte şimdi, ilk defa bu dengenin sarsılıp alt üstü olma riski belirmiş durumda.

Yaptırımlarda olduğu gibi bunu da avantaja çevirebilir

Geniş Doğu Avrupa ve Avrupa Rusya’sı jeopolitiğindeki uzun ve karmaşık denkleme bir yeni bilinmeyenin daha eklenmesiyle gözler bir anda aynı zamanda Türkiye’ye çevrildi. Türkiye Cumhurbaşkanının ve Türk Dışişlerinin, söz konusu ülkelerin üyeliklerinin oylanacağı oturumda ret oyu vermek suretiyle, NATO’ya girişlerini veto edeceğine dair kuvvetli sinyaller vermesi ile Türkiye bu tarihsel anın arifesinde en kritik ülke konumuna geldi. Tüm NATO ülkelerinin itirazsız Anglo-Amerikan çıkarları çerçevesinde Evet oyu vermelerinin beklendiği tarihi toplantıdan önce Türkiye aksi yönde oy vermek suretiyle, mevcut NATO tüzüğüne göre her iki devletin de muhtemel NATO üyeliği sürecini kilitlemiş, engellemiş olacak. İşte tam da bu noktada Türkiye’nin şimdiden belli etmeye başladığı pozisyonu, Rusya ile ilişkilerinde fazlasıyla tarihi bir miladı aralama potansiyeli taşıyor. Avrupa ve Amerika’nın Rusya’ya yönelik dört koldan başlattığı yeni yaptırımlar dizisine Türkiye’nin iştirak etmeyerek, bunu ticari-finansal ve ekonomik açıdan kendisi için bir şansa, fırsata çevirmeyi tercih etmesi gibi; kuzey ülkelerinin NATO üyeliklerine kota koyması da aynı şekilde, Rusya ile karşılıklı münasebetlerinde Rusya’dan doğru kendisine çok daha olumlu ve çok boyutlu siyasi – jeopolitik ve stratejik adımların atılmasına, jestlerin yapılmasına vesile olabilir pekâlâ.

Türkiye’nin jestini Rusya unutmayacak, karşılıksız bırakmayacaktır

Türkiye 2003’te ABD’nin ülke topraklarını kullanmak suretiyle Irak’ı işgal etme girişimine izin vermemiş, parlamentodaki tezkere oylaması reddedilmişti. Ankara’nın bu hamlesi, Rusya açısından beklenmedik olduğu kadar epeyce olumlu karşılanmış, ilişkilerde bir sonraki yıl başlayacak ikinci baharın adeta dolaylı bir muştusu olmuştu bu gelişme. Rusya yönetimi Türkiye’yi kendisi açısından “stratejik partner” seviyesine çıkartmış, vizelerin karşılıklı olarak kaldırılacağı noktaya dek evrilmişti o zamanki süreç. Şu anda da Türkiye bir yerde oldukça benzer bir karar aşamasında yer alıyor. Şayet beklenen oylamada gerçekten de, ABD başta olmak üzere Batı Avrupa ülkelerinin bütün şantaj ve tehditlerine karşın ret oyu verir, iki ülkenin de üyeliklerini bloke eder ise; bunun Moskova’da muazzam olumlulukta karşılanması çok yüksek bir ihtimal ve Kremlin bunu ikili ilişkilerde yepyeni bir bahar havasının miladı olarak kabul edip, bu dolaylı jesti Türkiye açısından karşılıksız bırakmayacaktır…

Türkiye’nin Batı’ya on yılları bulan desteğinin karşılığı olmadı

Türkiye’nin, Finlandiya ve İsveç’in üyelikleri konusundaki kararını vermeden evvel yapıyor olduğu artılar-eksiler muhasebesinde yola çıkacağı noktalardan birisi olasılıkla; “Evet” oyu vermesi durumunda Batı’dan bunun karşılığında ne alıp, ne almayacağı. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birisini yaşayan, gene Kavimler Göçü’nden bugüne en kitlesel dış göçe maruz kalan ve de on yıllardır yüz yüze gelmediği yoğunlukta ve sıklıkta yerel ve kıtasal siyasi krizler ile boğuşan Avrupa’nın ekonomik açıdan değil Türkiye’ye, Ukrayna haricinde herhangi bir ülkeye iktisadi bakımdan ciddi yardım yapma kabiliyeti ve imkânının çok hızlı tükendiği zamanlardan geçiyoruz. Diğer taraftan, Batı İttifakı’nın bu bağlamda Türkiye ile olan uzun erimli ilişkiler tarihine bakıldığında; Türk tarafının sayısız jestine, kritik anlarda ve milatlarda birlikte hareket etmesine ve ittifakı çoğu zaman koşulsuz desteklemesi karşılığında elde ettiği kayda değer ve uzun vadeli, yapısal bir kazanımının olmadığı hatırlanacaktır. Dolayısıyla Batı bu anlamda hem “hafızasız”ı oynarken hem de vefalı ve kadirşinas çerçevede bir ilişki geliştirmemiştir.
Rusya devasa yaptırımlara rağmen yıkılmayacağını kanıtlıyor

Rusya Federasyonu, 8 yıldır olduğu kadar, son 3 aylık süreçte de maruz kalmakta olduğu benzeri görülmemiş ambargo ve yaptırımlara karşın büyük Batı İttifakı karşısında gerilemek bir yana, pek çok alanda avantajlı konumunu pekiştirmeyi sürdürürken, giderek nihai olarak kazanacağı bir santrancı oynamayı sürdürüyor. Düne göre Avrupa ülkelerinin pek çoğuna doğal gaz ve petrolü daha pahalıya satmaya başlarken, en büyük ticari partneri Almanya karşısında hiçbir zaman olmadığı kadar ticaret fazlası vermeye başlamış durumda. ABD Başkanı Biden, çok değil, bir – iki ay önce, Rus Rublesi’nin dolar karşısında 200’lü rakamları yakalayacağı kehanetinde bulunurken son haftalarda Rus Rublesi yıllardır görmediği değerlenmeyi yaşıyor ve giderayak da değerlenecek gibi gözüküyor. Şimdiden bir dolu Avrupa ülkesi, Rusya’dan enerji ithalatını Ruble üzerinden yapmayı kabul ederken, Rusya’nın federal bütçesi büyümeye, rezervleri katlanmaya devam ediyor. Avrupa dâhil dünya ciddi gıda krizine doğru yol alırken, Rusya 130 milyon tonluk tahıl rekoru kırıyor.

Her şeye rağmen bu oyunu Rusya kazanacak gibi gözüküyor

Devasa nüfusuna ve yüz milyonlarca yetişmiş insan gücüne rağmen Avrupa ve geniş Batı Dünyası’nın, Rusya karşısında pek çok açıdan zayıf oldukları iyice belirginleşmeye başladı. Rusya dünyanın uzak ara bir numaralı hidrokarbon enerji devi olmasının yanı sıra, hemen hemen tüm diğer doğal kaynak alanlarında da birinci. Dünyanın en fazla tatlı su kaynağına sahip, en büyük doğal orman alanına, en değerli madenlerin en fazlasına malik. Başta hipersonik balistik füzeler sahasında olmak üzere, en yeni ve gelişmiş askeri teknolojilerde de Rusya’nın Batı’nın çok ilerisinde olduğu tanıtlandı. Öte yandan, Rusya IT alanında yeryüzünün en gelişmiş ülkelerinden birisi olmaya doğru yol alırken, pek çoklarının düşündüğünün aksine, doğal kaynaklar ihracatı toplam exportunun her yıl düzenli olarak daha ufak bir kısmını oluşturuyor. Son 8 yıldır tarım ve hayvancılık endüstrisinde bir devrim yaşayan ülke, pek yakında Avrupa’nın ve dünyanın bir numaralı tarım ve hayvancılık devi olmaya aday. Yetişmiş kalifiye insan gücünü de niteliksel ve niceliksel açıdan katlamayı sürdüren Rusya’nın Batı’ya nazaran ne denli vazgeçilmez ve hayati bir partner olduğu her geçen gün daha net ortaya çıkıyor…