Türk Romanlarında Devrimlerin Önünü Kesen Tipikler – 4

Sosyalizmin Çocukluk Hastalığı

Sağcılık bilgi birikimini zorunlu kılmıyor. Bir iki kitap okumakla sağcı olabilirsin. Solculuk böyle değil. 2500 yıllık insanlık birikimini özümsemek zorunlu. Bu zorunluluk yerine getirilmezse Lenin’in çocukluk hastalığı dediği hastalıklar kırıp geçirir solu. Bunu 12 Mart öncesi de sonrası da yaşadık.

Ressam Ne Yapmalı

Tezel ressam. Tezel soruyor “Resim mi yapacaksın Tak diye yapacaksın! Resim ve mücadelen halkını uyandırmak içinse, eh halkın da uyanmış işte resmine ne gerek artık?” (y. 44) Tezel, sergisine devrimci gençleri bekler. Bir gün iki genç gelir, bir kız bir erkek. Tezel’le konuşma başlar: -Bunu, bunları siz mi yapıyorsunuz? -Bunu, bunları ben yapıyorum -Hani fabrika, hani işçi burda? -Efendim? -Hani emekçi sınıf Emekçi sınıfı yapmayacaksanız hiçbir şey yapmayın daha iyi. Alanlara koşun, alanlarda çalışın, direnmeleriyle başkaldırıları boyayın” (y. 44) Tartışma büyür… faşizm… sosyalizm… emekçi sınıf derler. En sonunda Tezel’in “Siktir olun lan” haykırışına tokatla karşılık verilir. Çocukluk hastalığına yakalanmış bu “solcular” işte böyle savaşım verirler. Roman izleği doğru konsaydı resim üstüne yapılan tartışmayı doğru anlardık. Ama Ağaoğlu, Tezel’den yana olunmasını istiyor. Tezel’in resimlerini eleştiren… Tezel’in yüzüne tüküren, Tezel’i tokatlayan çilli kız sol adına ortalığı dağıttıktan sonra gidiyor.

Devrimci Uğraş-Aile

Aile kurumunun devrimci savaşımda işlevi nedir. Bu son derece önemli sorunu Adalet Ağaoğlu şöyle anlatır, “Şu çocuk ağlaması da çekilir gibi değil! Bak bebekcik bak, anan sana meme veriyor. Alsana sersem! Em de kes sesini. Karnı ağrıyordur. “Karnı ağrıyor da ondan” dedi Oktay da. Çocuk bakımından pek anlardı. Bu nedenle hemen bir telefon anneciğine. İki çocuk doktoru birden. Bizim başka görevlerimiz var. Taksime gidip “Amerika defol” diye bağıracağız. Kayınvalidem iki doktoruyla oğlanı nasıl susturacaksa sustursun. Hadi Tezel çabuk ol, gecikiyoruz! Ya, çocuğu kaynanama teslim etmekte hiç gecikmiyoruz ama kendi çocuğunu koruyup kurtarmayan neyi kurtarabilir deseydin ya? Biz Amerika’yı yani kovacağız önce ondan sonra çocukları da devlete teslim ederiz.” (y. 44) Tezel ordan oraya savruluyor.

Git Bir General Vursana

Tezel’in küçük burjuva devrimciliği kabarıyor “Ben bir general vurabilirdim vurmasına da bunların kahraman kesilmesinden daha kahraman oluveririm diye korktum. Üstelik, bir generali vuracaktıysam da onlar istedi diye vurmazdım. Ben aslında bütün generalleri, CIA’nın oyununa gelmiş masum generalleri temizlemek isterdim. Çünkü Amerikan Pazarından sürme aşırırken yakalanıp da, kurtuluşu “Pis kapitalistler” diye bağrı bağrıvermek te bulan Sevil hanım gibilerin de devrimci kadromuzun içine ithal etmelerini önlemenin tek yolu bu. Ayrıca satılık General diye de bir şarkı var bu yeryüzünde. Yalnız sürme satılmıyor Amerikan pazarlarında.” (y. 44) Adalet Ağaoğlu, o dönem yaygınlaştırılan militarist görüş nedeniyle orduda örgütlenen dinsel kümeleri göremiyor. Tuncer-Yıldız Tuncer 23 yaşında, kendini devrime adamış bir gençtir. Ailesi yoksuldur. Tuncer evliliği düşünmez. O devrimin çocuğudur. Bütün kızlar herkesindir. Ayşen bir gün Tuncer’e bir mektup getirir. Ayşen varsıl, etken kapitalistlerden İlhan’ın kızıdır. Mektubunu getirdiği kız Yıldız, iktidar partisi milletvekillerinden Remzi beyin kızıdır. Bu çalışmada kurgu yanlışlıklarına dokunmuyorum. Ama Ayşen de Yıldız da çok kolay, gerçekliğe uzak bir kurgu. Bu mektup, Tuncer değil de örgütteki başka birine gitseydi, o kişinin pestilini çıkarırdı Tuncer. Yıldız’ın mektubundaki şu tümce etkiler “Bundan da öte duygularla doluyum size karşı.” Tuncer, Yıldız’a bakışını şöyle anlatır “Bir yıl el ele her yerde Yıldız’la birlikte olduk. Miting ortamlarında yanımdan hiç ayrılmadı. Arkadaşlarımı benden çok sevdi. Yaşama biçimlerini benden ileri benimsedi. Nikahlanmaya katlanmamızı isteyen de ben oldum üstelik. Beni babasının karşısına götüren o olsa da. Kendisi bana seve seve verdiği halde, bir gün bile evliliğin yanından geçirmemişti sözü.” Yıldız, hapisteki devrimcilere de para gönderir. Yıldız geldikleri bu düğünde şöyle der, “Düğün bahane. Düğüne gitmemiz aslında çok şaçma Tuncer” demişti. “Ama bu bahaneyi iyi kullanabiliriz, sevgilim. İçerideki arkadaşlarımızdan avukat bile tutamayanlar var, biliyorsun. Onlara avukat tutmalıyız. Şu ara bunun için gitmeliyiz.” Romanın tek olumlu tipi Yıldız. Yıldız tipiyle nice devrimci kadınları harcıyor Ağaoğlu… ayrıca devrimci kavgada nice güzel aşkları göremiyor.

Ömer-Tuncer-Yıldız

Sermaye sınıfının düğününde, sermaye sınıfını yıkmak isteyen eski devrimciler vardır. Bunlardan biri profesör Ömer’dir. Tuncer, böyle bir düğünde Ömer’le karşılacağını hiç düşünmez. Aslında Türkiye’de yapılacak bir şey kalmadı. Ömer burada Türkiye’de ya sen nerdesin Tuncer. Lozan’da da doktorasını hazırlıyor. Yıldız “Evlenince gitti efendim” diyor. Gerçi Tuncer eğitime karşıydı. Düzen üniversiteleri kapatılmalıydı. Tuncer sık sık sınıf boşaltıyordu. Prof. Ömer’e de “…bize katılın, dışarı çıkın” derdi. Yıldız’la çok sevmişti birbirini… öyle söylüyor Tuncer. Tuncer’in söyleyecek çok sözü vardır Ömer’e göre “Kendini kurtarmaya çalışırken Yıldızı sevmişti. Tuncer şöyle düşünür “Sevindim. Kimsenin kimseye söyleyecek sözü yok işte. Ben buradayım o da burada.”

Ayşen

İlhan’ın kızı. Düğün gecesi İlhan şöyle düşünür, “Ayşen’i ötekilerin elinden sıyırdık kimin kucağına atarsak atalım.” (y.123) İlhan’ın öteki dediği solculardan Tuncer’i Yıldız’la kopardılar, Ayşen’i de evlendirdiler. Eski devrimci Ayşen, dansı açmak için piste yürürken düşündü, “Beni kimse ala koymayacak mı? Tamam mı gerçekten? Love Story ile dans etmekten artık geri dönülemez mi? Gidiyorum Ömer abi… Gidiyorum Tezel… Tutsanıza beni!” Aslında tutunacak kimse kalmadı, onlar daha önce gittiler. Adalet Ağaoğlu, Ayşen’e boyundan büyük sözler söyletiyor, şöyle “Devrimciliğe hevesim bu kadarda ucuza gitmemeliydi. Bir inanç da böyle, bu denli yok pahasına ‘adam sende’ olmamalı değil mi Tuncer abi? Süt dökmüş kedi gibisin bu gece Neyin var? Bir suçun var. Asıl büyük suçun, Devrimin benim gibilere kalmadığını baştan söylemeliydin bana. Bak sana bile kalmadı o.” (y. 233)

İnsan Biçimcilik

İnsan biçimciliğe diyalektik baktıkta şunu görüyoruz. İnsan biçimcilik gerçekliği alt üst edebiliyor. Tıpkı Adalet Ağaoğlu’nun bir Düğün Gecesi’nde olduğu gibi… En başta şunu söylemek zorunlu. Sermaye sınıfı, solu, evlendirerek kazımadı. Bu işi katlederek yaptı. Tezel, Tuncer, Yıldız, Ayşen, Ömer bunların hiçbiri devrimci değil. Ama bir süre devrimcilik tasladılar, devrimi engellediler. Adalet Ağaoğlu bu solcuları, yıkıyor, temizliyor… Bu temizlemede aşk ne oluyor. Atılgan bir solcunun genç kızların gönlünü çelmesi doğal görülebilir… Coşkuyla kitleleri harekete geçiren solcu Tuncer, hangi özellikleriyle Yıldız’ın aşkını sürdürebilir… Bu karakterlerin gerçekçi çözümlenmemesinin doğurduğu sorunlardır. Bir Düğün Gecesi devrim kaçkını... Kişilikten yoksun, inkârcı solcuları aklamaya çalışan bir romandır.