Tesettürlü kadın ve direnmenin ışığı

Yayın tarihi: 15 Ekim 2019 Salı 7:51 pm - Güncelleme: 31 Ekim 2019 Perşembe 7:53 pm

Rahat edemiyorlar çünkü onlara gereken özen gösterilmiyormuş. Nihal Bengisu Karaca “Tesettür giyim firmaları hâlâ bakın yaz mevsiminde uzun kollu bir giysi bulmanızı sağlıyoruz, daha ne istiyorsunuz üsttenciliği ile yazın giyilecek kapalı giysileri polyester, tencel, rayon gibi sağlıksız ve insanı saunadaymış gibi terleten materyallere bağlıyor. Aynı mantıkla tesettür otelleri de erkeklerin olmadığı, kadınlara ayrılmış bir alanda teninize deniz ve güneş değsin istiyorsanız bu tür yerlere gelmek zorundasınız. Sanki onlarca seçeneğiniz mi var diyerek kötü işletilen otel ve plaj için çok ama çok yüksek fiyatlar talep ediyor ve kötü hizmet sunuyor.” diyor. Günlük oda fiyatları 1.200-5.000 TL. arasında değişiyormuş. Odalar iyiyse plajı kötü olabiliyormuş ya da tam tersi.

Sokağa çıkma karşılığı örtünen kadınların benim gibi hiç örtünmemiş olanlardan daha sıkıntılı, eziyetli bir yaşamları olduğuna karar verdim. Bir yandan kendi mahallerinin dar köşeleriyle karşılaşmaları kaçınılmaz. Öbür yandan kadını malı gören zihniyetin kadının insanlığını görmek istememesidir. Bu görmezden gelme örtünüp örtünmemeyle ilgili değildir. Kadını insani alanın gerisinde bir yere yerleştiren cinsiyetçi bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım bizler için de geçerli. Örtünenlerin ki üst üste yığılmış sorunlar yumağıdır. Bu sorunları da gündeme getirenler sorunları yaşayanlar olmalıdır. Önce konuşmaya, sorgulamaya başlamalılar. Sonra da seçtikleri yaşamın savunusunu yapabiliyor konumda olmalılar. Kadınlar küçük çıkarları için karakterinin dışında davranmayı doğal görmemeli. Bir torba yiyecek, kömür ya da geçinebilmek için aldığı maddi yardımın karşılığında örtünmeyi kabul ediyorsa özgürlükten söz edebilme hakkını yitirir. Emeğinin karşılığını almakla, bir kümenin dini ritüelinin bir parçası olmak aynı şey değildir.

Türbanlı kadının yaşamı kolay olmayabilir. Yine de bu zorluk aşılamaz değildir. İnsani beklentilerinin ardına düşerse dik ve onurlu yaşamanın kavgasını verebilir.

Direnmenin ışığı

Dün (12 Eylül 2019) Maltepe Belediyesinin düzenlediği kitap fuarına gittik. Maltepe Belediyesi Türkan Saylan Kültür Merkezinde kitap fuarı düzenledi. İlk kez düzenlenen fuara İnsancıl da katıldı.
İnsancıl’ın bu fuara katılmasını arkadaşımız Nurşen Aydoğan sağladı. Nurşen epeydir söylüyordu. Yılda bir kez hazırlanan Tüyap Kitap Fuarı yetmiyor. Kadıköy’de oturanlar uzak bulduğu için gelemiyor diyordu. Ben araştıracağım dedi. Sonunda bir gün Zeynep Alpaslan’la birlikte gittiler. Aaaa siz nerden haber aldınız. Biz de fuar düzenleyecektik demişler. Böylece İnsancıl kitaplarıyla, yazarları da fuara katıldı.
Nurşen uzun süredir şöyle söylüyordu. Öyle bir dönemden geçiyoruz ki var olanı korumamız gerekiyor. İnsancıl’ı korumamız gerekiyor. Nurşen bu bilinçle hareket ediyor. İnsancıl’da işimin başımdan aşkınlığını da anladığı için bana yardımcı olmaya çalışıyor.

Dün C.G. ile benim imza günümüzdü. Kitaplarımızı imzaladık. Kadir İncesu’yu gördük. Fotoğraflarımızı çekti. Akşamüzeri paneli dinlemeye gittik. Dün 12 Eylül olduğu için 1980 darbesinin etkileri konuşuldu. Ataol Behramoğlu, Nebil Özgentürk konuşmacıydılar. Nebil Özgentürk’ün hazırladığı görüntüleri izledik. Yaşı büyütülerek asılan Erdal Eren başta olmak üzere direnenlerin görüntüleri geçti. Rıfat Ilgaz’ı da gördüm bir ara. Ataol Behramoğlu şiirler de okudu. Hüseyin Ay’dan şarkılar dinledik.

Türkan Saylan Kültür Merkezine gittiğimizde kapıda adı yazılı tabelaya baktım. Maltepe Belediyesi onun adını vermiş kültür merkezine. Yine de memleketimizin sarsıcı, yıpratıcı gerçekliğini belleğime çivi gibi çakan bir andı. Yaşadığımız topraklar hiç tekin değil. Bu topraklarda kanser hastası Türkan Saylan’ın kapısına gidilir. Ölmeden önce tehditler sıralanır. Sonra da adı bir kültür merkezine verilir. Nazım Hikmet için de geçerli bu. Daha çok direnen ad sayılabilir. Kim bilir belki de bu duruma olumlu bakmak gerekir. Bir yandan baskılarla susturulmaya çalışılan kültür insanları -yazarlar, şairler, bilim insanları- öbür yandan o insanlara sahip çıkanlar. Onları verdikleri anlam doğrultusunda yaşatmak isteyenler.

Ülkemiz gerçekliği iki uç arasında salınıyor… Çoğunlukla yok etmek isteyenler ağır basıyor. Direnenlerin daha büyük bir çaba harcaması gerekiyor. Yine de direnmenin ışığı var ya o ışık sırtımızı dayadığımız güçtür. O gücü korumak için var olanı korumak gerekiyor. Var olanı koruyup, kollayıp geliştirmek isteyenler iyi ki varlar.