Tayfun Kahraman’dan cezaevinde ‘deprem’ mesaisi: İstanbul için umut var

Yayın tarihi: 19 Ağustos 2023 Cumartesi 9:55 am - Güncelleme: 19 Ağustos 2023 Cumartesi 9:58 am

Tutuklu eski İBB Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı ve şehir planlama uzmanı Tayfun Kahraman, İstanbul’un için hala umut olduğunu ama zaman daraldığını belirtti.

Gezi davasında 18 yıl hapse mahkum edilen ve halen davanın Yargıtay aşamasını bekleyen eski İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı ve şehir planlama uzmanı Tayfun Kahraman, İBB’deyken başlattığı çalışmalara avukatlarıyla aracılığıyla cezaevinden katıldığını açıkladı. İstanbul’un mevcut koşullarda deprem yakalanması halinde sonucun yıkıcı olacağını söyleyen Kahraman’a göre umut hala var umut var ama zaman daralıyor.

T24’ten Gökçer Tahincioğlu’na konuşan Kahraman’ın İstanbul’a ilişkin açıklamaları özetle şöyle:

-Siz İstanbul depremi konusunda belediyede önemli çalışmalar yapıyordunuz? Bu çalışmaların içeriği neydi, tutuklanmanızla bunlar sekteye uğradı mı, cezaevinde çalışma olanağı bulabiliyor musunuz?

İstanbul’da Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olması ile birlikte ben de Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanı olarak göreve başladım. Bu anlamda İBB adına İstanbul’un depreme hazırlanması ve kentsel dönüşüm çalışmalarının sorumluluğunu üstlendim. Göreve başlar başlamaz İstanbul’da deprem ile mücadele için dört başlığı öncelikli olarak ele alarak işe koyulduk. İlk olarak yapısal riskleri tespit etmek ve müdahale önceliklerini belirlemek üzere bir hızlı bina tarama yöntemi için laboratuvar çalışmalarına başladık. Bir yıl sonunda karot alım yöntemi ile yapılan risk tespitine yüzde 97 doğruluk oranında yaklaşan bir yöntem belirledik ve uygulamaya başladık. Amacı İstanbul’da deprem ile yıkılması muhtemel binaların en risklilerini hızla tespit etmek olan bu çalışmamız, ben cezaevine girdikten sonra da devam ettirildi ve Kahramanmaraş Depremleri sonrasında büyük ilgi ve talep gördü. Arkadaşlarımız hem tespit hem de müdahale konusunda çalışmalarını sürdürüyorlar. Bir diğer öncelikle ele aldığımız konu, İstanbul’da gerçek risk alanlarını tespit etmek oldu. İstanbul’da bakanlık tarafından 6306 sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Kanunu’na göre riskli alan ilan edilen bölgeler ile gerçekten risk altında olan bölgelerin çakışmadığını, ilan edilen alanların rant üretme kapasitelerine göre belirlendiğini tespit edince; gerçekten riskli bölgeleri belirleyerek öncelikli olarak yirmi bölgede çalışmalara başladık, bu alanlarda ofisler kurduk ve projelendirmelere başladık. Üçüncü başlığımız ise afet yönetimi yani olası bir deprem sonrası etkin bir müdahale için çalışmalar yapmak oldu. Bu anlamda deprem toplanma ve geçici barınma alanlarını belirleyerek bu alanları organize ettik, afet gönüllüleri organizasyonu ve mobil aplikasyonlarla afet sonrasında kendiliğinden harekete geçecek bir sistemin kurulmasına başladık.

‘DEPREM ÇALIŞMALARINA AVUKATLARIM ARACILIĞIYLA KATILIYORUM’

Son olarak ise olası İstanbul Depremine ilişkin önlemler almak, afet sonrası müdahale etmek ne Bakanlık ne de İBB tarafından tek başına ele alınıp çözülemeyecek kadar büyük bir sorumluluk olduğundan; tüm kurum, kuruluş, sektörler ve yurttaşların içinde yer alacağı deprem seferberlik planını hazırlayarak örgütlenmesine başladık. Bu çalışmalar ile birlikte İstanbul’un depreme hazırlanması için öncelikli başlıkları gündeme alarak bunlara ilişkin çözüm yollarını kurguladık. Ben cezaevinde olsam da çalışma arkadaşlarım göreve başladığımızda hazırladığımız bu yol haritasını takip ederek çalışmaları sürdürüyorlar. Tüm çalışmalar hazırlanan plan ve program dahilinde sürdüğü ve arkadaşlarım ilk günkü heyecan ile çalışmaya devam ettiğinden sürecin sekteye uğradığını söyleyemem. Tersine 6 Şubat sonrasında çalışmalar daha da hızlanarak devam ediyor. Elbette benim cezaevinde olmam nedeniyle aktif katılmam mümkün değil ama avukatlar ve medya aracılığıyla elimden geldiğince takip etmeye çalışıyorum.

CELAL ŞENGÖR TEPKİSİ

-Celal Şengör yakında zamanda İstanbul’dan taşınacağını açıkladı. Naci Görür sürekli olarak uyarılarını sürdürüyor. Bunun yanında bu derecede büyük bir deprem yaşanmayacağını söyleyen bilim insanları da var. Sizce tablo ne? İstanbul’u ne bekliyor?

Yerbilimciler farklı senaryolar ve çözüm yolları öne sürseler de hemfikir oldukları bir konu var; o da İstanbul’da bugün olmasa da yakın bir gelecekte büyük bir deprem olacağı gerçeği. Bu bilimsel bir gerçek ve bazı insanların yerli yersiz yapmış oldukları spekülatif açıklamalara bu gerçeği kurban edemeyiz. Tüm veriler bize İstanbul’da yıkıcı etkiler yaratacak büyük bir depremin olacağını söylüyor. Elbette bazı insanlar bu gerçek karşısında İstanbul’u terk etmeyi düşünebilir ama bizler ve milyonlarca insan İstanbul’da yaşamaya devam edeceğiz. İstanbul’da bazı binaların deprem olmadan kendiliğinden yıkıldığını ve insanlarımızın bu binalarda canlarını kaybettiklerini hesaba katarsak, büyük bir deprem olmayacağı söylemi ile rehavete kapılacak bir tablo da yok karşımızda. Bu nedenle uzman olarak görüş bildiren kişilerin popülist yaklaşımlarla bu şekilde bir dil kullanmalarını doğru bulmuyorum. Ortada herkesin hemfikir olduğu bir gerçek var ve büyüklüğü ne kadar olursa olsun, İstanbul’da mevcut koşullar ile bu depreme yakalanmamız durumunda sonuç yıkıcı olacak. Her İstanbullunun, her vatandaşımızın hayatı çok önemli, dolayısıyla bizler onlar için sağlıklı ve güvenli bir yapılı çevre yaratmak zorundayız. Bu anlamda kim ne derse desin, İstanbul’da yaşanacak depremin büyüklüğü ne olursa olsun, karşımızda olumlu bir tablo olduğunu söylemek imkânsız ve önümüzde birlikte yapacağımız çok iş var.

‘BEKA SORUNUDUR’

-Olası bir depreme yönelik senaryoları okuduğunuzda dehşete kapılıyorsunuz. Belediyenin böyle bir senaryosu ve planı var mıydı? İstanbul, bu senaryolarla karşı karşıya kalırsa Türkiye’yi hangi sorunlar bekliyor olacak?

Olası depremlerde sadece İstanbul için değil tüm kentlerimiz açısından hazırlanan senaryolar dehşet verici ve Maraş Depremleri ile bu senaryoların bile iyimser kalabileceğini tecrübe ettik. Yani İstanbul’da karşılaşacağımız tablo tahminlerin de ötesinde olabilir. Elbette İstanbul Büyükşehir Belediyesinde biz göreve gelmeden önce yapılan senaryo çalışmaları olduğu gibi bizim yaptıklarımız da var. Bu senaryolara ilişkin rakamlar basında çokça yer buldu ve kamuoyu bu konuda bilgi sahibi oldu. Eminim bu senaryoları gören herkes sizin gibi dehşete kapılmıştır. Fakat korku salsa da şeffaflık gereği kurumların bu verileri paylaşması gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle de göreve gelir gelmez İstanbul’a ait tüm senaryoları ve risk raporlarını web sitesinde yayınlamaya başladık. Bu raporlarda da görüleceği gibi olası İstanbul Depremi’nde bizi olumlu bir tablo beklemiyor. Böyle bir depremin etkisi de elbette İstanbul ile sınırlı olmayacaktır. Türkiye’nin en fazla nüfus barındıran, ekonomisini yöneten bölgesinde olacak bir deprem tüm ülkemizi etkileyecektir. Artık klişe haline gelen bir söz var: “İstanbul Depremi Türkiye’nin beka sorunudur.” Evet, gerçekten de öyle. Mevcut yetersizlikler ile bu depreme yakalanılması durumunda bu Türkiye için bir beka sorunu doğuracak ve yarattığı tahribatın onarılması çok güç olacaktır. Ekonominin tüm sektörlerinde, sosyal ve kültürel alanlardaki yıkımın, sonuçları İstanbul’la sınırlı kalmayacak, tüm ülke bu sorunlardan payını alacaktır.

‘BİRLİKTE HAREKET EDERSEK BAŞARABİLİRİZ’

-İstanbul için hala umut var mı? Bir depreme hazır olma şansını yitirmiş bir kentten mi söz ediyoruz?

İstanbul için umut tabii ki var. Yeter ki biz bir plan dâhilinde önceliklendirme yaparak ve riskleri tespit ederek, müdahale programı hazırlayıp; merkezi ve yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, özel sektör, üniversiteler ve on altı milyon İstanbullu beraber hareket ederek sınırlı kaynaklarımızı doğru yerlerde kullanalım. Böyle bir plana uyarak hep birlikte hareket etmemiz halinde, emin olun zamanla İstanbul’u deprem dayanımı yüksek bir kent haline getirebiliriz. Bu kolay bir iş değil ama önümüzde bunu başaran ülke örnekleri var. Yeter ki isteyelim. Marmara Depremi üzerinden yirmi dört yıl geçti ve bu sürede böyle bir plan dâhilinde kaynakları doğru şekilde kullanarak, kamusal faydayı öne çıkarsaydık; bugün olası İstanbul depreminden bir felaket olarak bahsetmiyor olurduk. Bu zamanı kaybetmiş olsak da bugünden itibaren yapacağımız her olumlu hareket bizi hedefimize bir adım daha yaklaştıracaktır. O nedenle umutsuzluğa yer yok, yapmamız gereken bir yerden başlamak. (RÖPORTAJIN TAMAMI)