Tasarruf paketi öncesi vekillerle beraber özel uçakla Meksika'ya giden TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş eleştirilere yanıt verdi. Kurtulmuş anayasa süreci ve başkanlık sistemiyle ilgili de konuştu.
Hükümet pazartesi günü kamuda tasarruf paketi açıklayacağını duyururken, vekillerle birlikte Meksika'ya özel uçakla gitmesi eleştirilen TBMM Başkanı Kurtulmuş eleştirilere yanıt verdi. Tarifeli uçakla gidebileceği her yere gittiğini belirten Kurtulmuş "Hiçbir ziyarete de tek başıma gitmiyorum. Gerçekleştirdiğim bütün ziyaretler resmidir ve hepsi de TBMM'deki milletvekili arkadaşlarımızla beraber gerçekleştirilmiştir. Bu son derece maksatlı ve haksız bir eleştiridir" dedi. Yeni anayasa görüşmelerine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Kurtulmuş "TBMM, anayasa yapma iradesine de gücüne de yetkisine de sahiptir. Bu süreci kimsenin zehirlemesine müsaade edilmemesi lazım" ifadelerine yer verdi. Yeni anayasa konusunun başkanlık sistemi üzerinden yürütülmesinin sürece zarar verip vermeyeceğinin sorulması üzerine Kurtulmuş, bu konunun iklim meselesi olduğunu söyledi. Kurtulmuş'a sorulan bazı sorular ve yanıtları şöyle: Türkiye’ye dönmek gerekirse, ülkemizde yeni anayasa yıllardır konuşuluyor. Ama ilk defa bu kadar net bir şekilde konuya yaklaşıyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği gibi Türkiye yeni bir normalleşme dönemine girdi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesi, yine Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP Genel Başkanı Özel’i parti genel merkezinde olası ziyareti söz konusu, sizin meclis başkanı olarak anayasa konusundaki ziyaretleriniz oldu ve sanırım devam da edecek. Yeni anayasa çalışmaları için bir takvim var mı? Yeni siyasi iklim, yeni anayasaya yakınlaşmamızı daha çok sağlar mı? Sadece anayasa çalışmalarının başarılı bir şekilde yürütülmesi değil, aynı zamanda siyaset kurumunun güçlenmesi için de partiler arasında diyaloğun önemli olduğuna inanıyorum. Benim yıllardır söylediğim; şimdi meclis başkanı olduktan sonra da yapmaya gayret ettiğim şey, bu iklimin oluşturulmasıdır. İklimin oluşması için de insanların birbirlerine karşı yumruk sallaması değil, insanların birbirleriyle el sıkışması lazım. Fikirler farklı olabilir, görüşler farklı olabilir, hedefler farklı olabilir ama hepimizin, Türkiye'nin geleceğini daha iyi yapabilmek, daha olumlu işler yapabilmek için müşterek çalışabilme zeminini kurmamız gerekiyor. Bu anayasa çalışmaları, aslında hem Türkiye'de siyasetin normalleşmesi bakımından önemli bir fırsat olur hem de bu karşılıklı normalleşme sürecinin anayasa başta olmak üzere yasama faaliyetlerinin kalitesinin arttırılması bakımından katkısı olur. Siyasi partiler arasında görüşmelerin yapılmış olması, Sayın Cumhurbaşkanımızın ana muhalefet partisinin liderini kabul etmesi ve bu görüşmenin oldukça sıcak, dostane bir ortamda geçmesi Türkiye demokrasisi adına kazançtır. Bu parlamentonun şöyle bir özelliği var. Geçen seçimde halkın verdiği oyların yüzde 95’i parlamentoda temsil ediliyor; 14 siyasi parti var, altı siyasi partinin de grubu var. Bu şu demektir. Çok sesliliğe açık bir parlamentomuz var. Eğer burada partiler bir uzlaşma zemini geliştirebilirlerse bu parlamentoda istenilen bir anayasa gerçekleşebilir. Bunun için önce bu iklim meselesi... Ardından ikinci olarak söyleyeceğim şey ise zemin meselesidir. Doğru zemin ve doğru yöntem bulunmasıdır. Bu çalışmaların doğru zemini, Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Tabii ki herkes fikrini söyleyecek; toplumun bütün kesimleri, anayasayla ilgili külli bir fikir de söyleyebilir, isteyen istediği maddelerle ilgili teklifler de yapılabilir. Bunun için parti ziyaretlerinden sonra sivil toplum kuruluşlarının, hukuk camiasının, üniversitelerin, kanaati olan grupların da fikirlerinin alınması için zemini düzgün bir şekilde oluşturmaya gayret edeceğiz. Ayrıca bu tartışmalar yapılırken doğru bir yöntemin tespit edilmesi lazım. Açıkçası şuna başından itibaren özen gösteriyorum. Doğru zemini, doğru yöntemi söylüyorum ama “Şu yöntemle yapacağız” ya da “Şöyle olması gerekir” diye bir dayatmayı ortaya koymanın doğru olmadığına inanıyorum. Partilerle görüşmelerimizi tamamladıktan sonra yönteme ilişkin belki teklifler talep edeceğim. Görüşmeler nasıl geçti? Yapıcı görüşmeler miydi? Şimdiye kadar ziyaret ettiğim partiler, anayasa çalışmaları için kapıyı açık tutmuştur. Yani iyi karşıladılar, çok olumlu görüşmeler oldu. Ama tabii ki anayasa görüşmelerinde yöntemi bulunduktan sonra esas tartışma, konulara girildikçe ortaya çıkacaktır. Anayasanın değişmesi gerektiğini düşünüyorlar mı? Tabii ki. Zaten bu siyasi partilerin tamamı kendi programlarında da anayasa değişikliklerinden bahsetmişlerdir. Dolayısıyla bu bir fantezi değil, bu bir hayal değil. Olabilir. İlk turdaki görüşmelerimizi çok sıcak, çok olumlu gördüm. Ümit ediyorum ki sonuç alırız. Yeni anayasa konusunun başkanlık sistemi üzerinden gitmesi sürece zarar verir mi? Doğru iklim ve doğru yöntemi o nedenle birlikte söylüyorum. Bu bir iklim meselesidir. Cumhuriyet'in ikinci asrı, yeni bir yüzyıl, Türkiye Yüzyılı, burada Türkiye'nin hedefleri var. Parlamento da önüne yeni bir anayasayı yapabilme işini hedef olarak koymalıdır. Öncelikle bu iklimin oluşabilmesi için müzakere, fikirleri karşılıklı söyleme, el sıkışma önemlidir. Nihayetinde bu tartışmaların olması, tartışmaların da sağlıklı bir şekilde yürümesi, sonuçta anayasanın değişmesi meselesi bir bakıma matematik bir işidir. Yani burada 400’ün üzerinde bir oyu hedefleyen yaklaşım esas alınmalıdır. Dolayısıyla parlamentoda 400’ün çok üzerinde bir destek bulunursa, toplumsal olarak çok ciddi bir mutabakat sağlanmış olur. Anayasa tartışmaları, toplumsal mutabakatın sağlanmasına vesile olmalıdır. Ama toplumsal ayrışmaya, kutuplaşmaya vesile olacak anayasa tartışmalarının Türkiye'ye faydası olmaz. Şunu kesinlikle belirteyim. Bu işin tartışma yeri Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, anayasa yapma iradesine de gücüne de yetkisine de sahiptir. Bu süreci kimsenin zehirlemesine müsaade edilmemesi lazım. Bu süreç, ciddi bir şekilde parlamenterler arasında, siyasi iradeyle olacak bir şeydir. Siyasi iradenin temsilcileri, konularını gündeme getirirler ve tartışırlar. Bu süre içerisinde denge denetim mekanizmaları, parlamentonun gücünün artırılması, hukukun üstünlüğünün güçlendirilmesi, özellikle hak ve özgürlüklerin genişletilmesi gibi konular gündeme gelebilir. Burada mühim olan anayasanın zamanın ruhuna uygun bir şekilde, kapsayıcı, kuşatıcı, demokratik ve özgürlükçü olmasıdır. Siyasetteki bu iklim, böyle tatlı bir rüzgar gibi geçecek mi? Yoksa böyle gider mi? Ben seçimden, Türkiye’nin güncel tartışmalarından ziyade karşı karşıya kaldığımız küresel ve bölgesel tehditlerin Türkiye siyasetinin üslubunun değişmesini zorladığına inanıyorum. Bölgemizdeki büyük sıkıntıları, problemleri görüyorsunuz. Son olarak İsrail, Gazze'de insanlık dışı saldırılarını, katliam boyutlarını aşan soykırımını sürdürüyor. Biz bu bölgenin insanları, kendi farklılıklarımızı aşılmaz engeller olarak görüp, ya tek tek her birimiz emperyalizmin hedefi olacağız ve tek tek hepimiz çok ağır bedeller ödeyeceğiz ya da biz sorunlarımızı oturup medeni ve fikri olan insanlar olarak tartışıp çözüm üreteceğiz. Türkiye, çok engin bir demokrasi tecrübesine sahip. Demokraside çok ağır bedeller ödemiş olan bir ülke. Türkiye bölgesel ve küresel sorunlara artık yüksek perdeden ses çıkarıyor. Görüyorsunuz bütün dünyayı dolaşıyoruz. En çok sevindiğim husus şu. Herkes Türkiye'yi farklı bir yere koyuyor. Yani Afrika, Asya, Latin Amerika, Karayip ülkeleri de Türkiye'yi farklı bir yere koyuyor ve Türkiye'yi bir oyun kurucu, dünya üzerinde de sözü olan bir ülke olarak görmeye başlıyor. Bu çok kıymetli bir şey. Türkiye kendi sorunlarını çözebilmek için oturup konuşmasını başarabilen bir siyaset diline, üslubuna kalıcı olarak sahip olmak zorundadır. Çünkü bugün karşılaştığımız meseleler hiçbir zaman geçici değildir, sadece kılıf değiştiriyorlar. Bu bölgenin bu kadar büyük bir aktörünü kimse tek başına bırakmaz, kimse göz göre göre Türkiye'nin güçlenmesinin önünü açmak istemez. Biz mücadele ederek, gayret ederek bu yolda yürüyeceğiz. Bunun ilk şartı da demokrasiyi güçlendirerek, kendi aramızda ortak kararlar alarak ilerlemektir. Bu iklime doğru Türkiye'nin gitmesinin zorunlu olduğunu düşünüyorum. Bunda Özgür Özel’in etkili olduğunu düşünüyor musunuz? Siyasette şahıslar üzerinden konuşmak istemem. Doğru bulmam ama Sayın Özel’in, Sayın Cumhurbaşkanını ziyaret etmek istiyorum diyerek daha hemen en başında bir çıkış yapmasını son derece olumlu bulduğumu ve bir diyalog arayışı içerisinde olmasını takdirle karşıladığımı ifade etmek isterim. Tasarruf tedbirlerine ilişkin bir soru yöneltmek istiyorum. Sayın Cumhurbaşkanı ve Maliye Bakanı belli konularda tasarruflar yapılacak dedi. Siz 23 Nisan’da milletvekilleriyle topluca otobüslerle Ankara’daki program yerlerine gittiniz. Son dönemde Meclis’in bir tasarruf tedbiri olacak mı? Tasarruf tedbirlerine ilişkin Meclis Başkanlığı görevine gelir gelmez koruma ve araç sayısı ile protokolü asgari düzeye indirdik. Bu konuda bir genel sekreter yardımcısı arkadaşımızı görevlendirdik. Mecliste yapılabilecek bütün tasarruf tedbirleri masaya yatırıldı. Bunlarla ilgili çalışmalar yapılıyor. Meclis’te en çok harcama kalemlerinden birisi, basılı malzeme. Meclis’te basılı olan malzemeleri ciddi oranda azalttık. Meclis tutanakları dahil… Buradan çok büyük bir tasarrufun olduğunu biliyoruz. Geri dönüşümle ilgili de çalışmalarımız var. Ayrıca Meclis’teki araçlarla ilgili yapılan ihalede hemen hemen yarı yarıya bir tasarruf sağlandı. Meclis’teki idari kısmın makam araçlarını Togg ile değiştirdik. Meclis’te elektrikli araç şarj istasyonlarını da kurduk. 23 Nisan'da makam aracı yerine otobüs kullanılması yönündeki uygulamamız, tasarrufu teşvik etmek için yapılmış bir işti. Tabi ki tek başına o uygulamayla Meclisin büyük bir tasarruf yapmayacağını biz de biliyoruz. Bu durum karşısında bazı kötü niyetli zihinlerin ortaya döküldüğünü görmek gerçekten üzüntü verici. “Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş, AK Partilileri aldı gitti.” diyenler bile oldu. Bunu diyen kişinin yayımladığı haberin fotoğrafında CHP'li arkadaşımız da var. O gün ayrıca pratik olarak ben bir şey daha gördüm. 23 Nisan’da Meclis’ten Anıtkabir'e gittik, oradan Birinci Meclis’e ve tekrar Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki programlarımıza geldik. Toplu bir şekilde hareket etmenin ne kadar büyük bir zaman tasarrufu sağladığını da gördük. Meclis kuvvetli bir tasarruf yaparsa, bunu da gösterirse, bu diğer bakanlıklara ve kamu kurumlarına da örnek olur. Tasarruftan bahsettiğiniz bir yerde neden özel uçakla Meksika’ya gittiniz diye eleştiriler oldu. Burada CHP, MHP, AK Parti’den milletvekilleri var. Buna dair değerlendirmeniz ne olur? Bu resmi bir ziyaret. Göreve geldiğimiz günden bu yana tarifeli uçakla gitmemiz mümkün olan her yere tarifeli uçakla gittim. Milletimizin emanetine halel getirecek hiçbir adımı atmadığım gibi bu yöndeki haksız eleştirileri yapanlardan çok daha ciddi bir şekilde kamu malının nasıl korunması gerektiğini biliyorum. Mesela; aynı gün içerisinde sabah Antalya’da, öğle vakti ise Denizli’de bir programımız vardı. Bu iki programı Meclis Başkanı olarak nasıl yapacağım? Geçenlerde çok haksız bir şekilde dile doladıkları, iftira attıkları, “Aile ziyareti için gitti” dedikleri Mardin'e, “Akademi ve Siyonizm: Baskılar, Korkular ve İtirazlar” ana temasıyla düzenlenen Uluslararası Beytülmakdis Akademik Sempozyumunun açış konuşmasını yapmak üzere gittim. Gittiğimiz uçakta beş milletvekili arkadaşımız da vardı. Uçakla gitmemizin bir diğer nedeni, aynı gün Ankara’daki programlarımızın yoğunluğu. O gün Irak Temsilciler Meclisi Başkanvekili ile görüştük, programa yetişmek için de uçağı kullandık. Bütün bu ziyaretleri, şahsi gezim olarak yapmıyorum. Hiçbir ziyarete de tek başıma gitmiyorum. Gerçekleştirdiğim bütün ziyaretler resmidir ve hepsi de Türkiye Büyük Millet Meclisi'ndeki milletvekili arkadaşlarımızla beraber gerçekleştirilmiştir. Bu son derece maksatlı ve haksız bir eleştiridir."
Kaynak: HABER MERKEZİ