Tarihin çağrısı!
KRİZ VE HEDEF
Yukarıda özetlediğim bu tablo, Türkiye’nin çok katlı ve çok yönlü bir krizin içinden geçtiğini gösteriyor. Her an kontrolü kaybetme eşiğinde duran ve tarihsel ömrünü dolduran AKP iktidarı tehditle, baskıyla, hileyle, şantajla siyasal ömrünü uzatmak istiyor. Bu nedenle sürekli yeni yol arkadaşları bulmaya, yeni ittifaklar oluşturmaya çalışıyor.
Bilindiği gibi siyasal islamcılar, kutsal davaları için her türlü siyasal sahtekarlığı, yalanı, hileyi meşru sayar. Onlar, kutsal bir dinleri var diye ahlaka ihtiyaçlarının olmadığını düşünen bir anlayışa sahiptir. Tarz-ı siyasetleri budur. Durum öyle olunca, zorla ya da hile ile sağlanan başarılar da onlar açısından meşrudur. Sonuç sonuçtur. Önemli olan kazanmaktır. Bu nedenle AKP iktidarı, önümüzdeki yerel seçimleri de kazanmak, böylece toplumdan tazelenmiş bir ideolojik onay almak için elinden geleni yapacaktır. Önemli olan rejim değişikliği sürecini tamamlamaktır.
Toplumsal fay hatlarındaki gerilim tam bu alanda birikiyor.
SANDIK AÇMAZI
Önümüzdeki yerel seçimlerde yapılacak şey, sandık sonuçlarının kaderini YSK’ya bırakmamaktır. Çünkü, Yüksek Seçim Kurulu’nun bağımsızlığı, tarafsızlığı ve hukuka bağlılığını sağlamadan bu ülkede hiçbir seçim güvenli, meşru, dürüst ve adil olmayacaktır. Bu nedenle, AKP iktidarını yenilgiye uğratmanın yollarında biri, hileye geçit vermemektir.
Diğer taraftan, sol uzunca süredir geri çektiği demokrasi ve sandık eleştirisini güncellemelidir. Çünkü, genel ve eşit oy hakkı insanlığın büyük bir kazanımı olmakla birlikte, seçimlerin son çözümlemede kurulu düzeni yeniden üreten, ona meşruiyet sağlayan bir niteliğinin olduğu unutulmamalıdır. Salt sandığa dayalı siyasal sistemler, toplumlardaki adaletsizlik ve eşitsizliği örten bir şal gibidir. İnsanlığın ilerici birikimini ve kazanımlarını reddeden, onu yok sayan hiçbir rejim, sadece seçim yapılıyor diye demokratik olmayacaktır.
ÇATIŞMA VE ÇIKIŞ
AKP iktidarı iç savaşı göze alan bir gerilim çizgisi izliyor. İslamcı hareket iktidarı “demokratik” yollardan, daha doğrusu sandık marifetiyle bırakmayacağının işaretini birçok kez vermiş bulunuyor. Öyle ki, yandaş medyada toplum, ilerici kanaat önderleri, sözcüleri ve örgütleri ve partileri tehdit ediliyor. Gözleri korkutulmaya, silah gösterilerek sindirilmeye çalışılıyor. Bu tehdit, galiba, en çok CHP üzerinde etkili oluyor.
Oysa CHP, muhalif güçlerin “amiral gemisi” olmanın yüklediği tarihsel sorumlulukla hareket etmeli, toplumda oluşan tepkiyi doğru okumalı ve sahiplenmelidir. Dahası bu toplumsal tepkiyi harekete geçirerek oyunu bozmalı, siyasal islamcı hareketin ritmini kırmalıdır. Ancak, CHP’nin böyle bir tarihsel sorumluluğu alması, bilinen nedenlerle, uzak bir olasılıktır. Bu nedenle Türkiye solu, aydınları, cumhuriyetçileri CHP’yi kapsayarak aşacak bir perspektifle toplumdaki direniş eğilimi ile buluşmalıdır. Ona asgari bir program ve örgütlü bir nitelik kazandırmaya çalışmalıdır. Sol, bu tarihsel kesitte CHP’yi dışlayarak, suçlayarak, aşağılayarak, karşıya alarak değil, dinci-faşizan diktatörlük girişimine karşı onun örgütü ve tabanıyla buluşarak birlikte mücadele etmenin zeminlerini yaratmalıdır. Aynı şey HDP için de geçerlidir.
Eğer toplumun ilerici güçleri gereğini yapamazsa, ülke tıpkı Louis Bonaparte Fransası gibi uzun sürecek bir totaliter rejimin ardından felakete sürüklenecektir. Oysa Erdoğan-AKP iktidarı, sanılanın aksine, güçlldığı güçtü olmadığı gibi, 2015 seçimlerinden itibaren sistematik bir düşüş yaşıyor. Şu anda iktidarın tek meşruiyet kaynağı, 15 Temmuz darbesinin bastırılmasından ileri geliyor. O güç de meşruiyet kaynağı da giderek tükeniyor.
Tarih toplumun ilerici güçlerini harekete geçmeye çağırıyor. Tarihin çağrısına uymayanlar, onun cezasına razı olurlar. Kazanmak ve ülkenin kaderini yeniden çizmek mümkündür.