Soma davasında 4 sanık tahliye edilmişti! Kozağaçlı: Katliamla ‘ilgili’ son tutuklu ben kaldım herhalde

Yayın tarihi: 14 Mart 2021 Pazar 12:20 pm - Güncelleme: 14 Mart 2021 Pazar 12:21 pm

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı avukat Selçuk Kozağaçlı, Soma maden faciası davasında tutuklu bulunan 4 sanığın tahliye edilmesini değerlendirdi. Kozağaçlı, “Hakkımda Soma’da ‘halkı hükümete karşı kışkırtma’ suçlaması devam ettiğine göre; 2014’te yaşadığımız katliamla ‘ilgili’ son tutuklu ben kaldım herhalde.” dedi.

Cezaevinde tutuklu bulunan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı avukat Selçuk Kozağaçlı, 301 madencinin yaşamını yitirdiği Soma faciasına ilişkin davanın Yargıtay tarafından bozulmasının ardından tutuklu 4 sanıkta geçtiğimiz ay tahliye edilmesini değerlendirdi. Mağdur ailelerin gönüllü avukatlığını yapan Kozağaçlı, Cumhuriyet’ten Seyhan Avşar’a konuştu.

Kozağaçlı, “Hakkımda Soma’da ‘halkı hükümete karşı kışkırtma’ suçlaması devam ettiğine göre; 2014’te yaşadığımız katliamla ‘ilgili’ son tutuklu ben kaldım herhalde. Soma’nın hesabı sorulmadan her uykumuz yarım, her gülümsememiz buruk olacak” dedi.

“HUKUK DEĞİLSE DE MATEMATİK BİLDİKLERİNİ ÖĞRENMİŞ OLDUK”

“Soma davasında verilen ilk mahkeme kararı hiçbirimiz için sürpriz değildi.” ifadelerini kullanan Kozağaçlı, dava sürecini ve sanıkların tahliyesini şöyle değerlendirdi:

“Maden ve inşaat sermayesiyle açıkça iç içe geçmiş bir komisyonun,-rant- talan iktidarının ahbap çavuşu zengin etmeye odaklanmış nepotik iktidarı tarafından elden geçirilmiş adli yargının yeni sermaye sınıfına ihanet etme ihtimalini zaten zayıf buluyorduk açıkçası. Büyük sürpriz 12. Ceza Dairesi’nin ilk bozma kararı oldu. Bu nasıl olabildi? Elbette önce her bedeli göze alarak davalarına sahip çıkan insanlar sayesinde. Rejimi kayıplarımızı dengelemeye zorlandık. E. Fraenkel, faşizmde ikili bir nitelik arz eden devlet yapısı içinde “önlem devletinin” hiçbir hukuk tanımadan sürdürülebilmesi için “norm- kural devletinin” de ayakta kalması gerektiğini tespit ediyor. Sekiz-on hatta belki yirmi-otuz ölü için işlemeyen hukuk, yüzyılın en büyük maden katliamında üç yüz bir yaşamın harcanmasını dengelemeye çalıştı.

Cumhuriyet tarihinin bu en kapsamlı, gerekçeli ve adil iş cinayeti davası değerlendirmesi için daire üyelerini kutlamalıyız. İçerisinde bulunduğumuz şartlarda yargıç haysiyetinin sınırı ve imkânı bundan ibarettir. Unutmayacağız. Sonraki pespaye müdahale “önlem devletinden” geliyor. Kariyerini Adalet Bakanlığı bürokrasisinde yapmış, mahkeme kürsüsünden çok iktidar partisinin gölgeliğinde yetişmiş üç yeni “hâkimi” tek seferde, aynı daireye atama şekilsizliği tiksinti vericidir. Bunu anlamak da buna alışmak da mümkün değil. Sonuçtan değil yöntemden söz ediyorum. Mesela ben 12. Ceza Dairesi’nin güçlü ve adil kararını elime aldığımda; “Bunu bu şekilde bırakmazlar; ya başsavcılık itirazı ya da direnme ile genel kurul görür bu karar…” demiştim. Maden sermayesinin ve iktidarın böyle bir kararı kaldıramayacağı ortadaydı. Ancak izledikleri ve yüksek mahkemeyi utanç içerisinde bırakan yöntemi midelerinin kaldırabileceğini aklımdan geçirmemiştim. Oldu.

Hukuk değilse de matematik bildiklerini öğrenmiş olduk; daire beş kişiyse, demek ki çoğunluk üç kişi. Demek ki üç kişi birden yerleştirmemiz gerekiyor. Üç hâkim değil, cebinde yeni kararı taşıyan üç kişi. Bilinmesi gereken bu sefil matematiğin bir gün –emin olun ki ülke tarihi açısından kısa sayılabilecek bir süre sonra- kararı cebinde taşıyanların adları ve sözde içtihatları ile birlikte utanç örneği olarak okutulacağıdır. Tek risk, öğrencilerin “Hadi canım, bu kadar da olmaz, sınav sorusu olsun diye uydurulmuştur” deme tehlikesi.”

“BİZ KAZANACAĞIZ”

7 Nisan’da kendi duruşması, 13 Nisan’da ise Soma duruşması olduğunu hatırlatan Kozağaçlı, “Kime ne söylenmiştir bilemem ancak orada veya burada katliamın hesabını sormak için mücadeleye devam edeceğim.” dedi. Kozağaçlı, şu ifadeleri kullandı:

“Dosyanın “son tutuklusu” olarak değer verdiğim her şeyin üzerine söz veriyorum ki asla vazgeçmeyeceğiz. Unutturmayacağız. Soma’nın hesabı sorulmadan her uykumuz yarım, her gülümsememiz buruk olacak. Dosyalara müdahale etmek için seyyar hâkim gezdirme ayıbı elbette bir gün “Adil Yargılanma Hakkı İhlali” olarak tespit edilecektir. Ama bizi daha çok ilgilendiren, katledilen işçilerin hatırası, ailelerinin duygusal ve ekonomik güvencesi ile maden işçisi mücadelesinin geleceğidir. Bu ateşi söndürmeyecek ve biz kazanacağız.”

“ELBETTE GÜNEŞ BU ÜLKEYİ DE ISITACAK”

Türkiye’de hukuk sisteminin geldiği durumu ve hakkında hüküm veren mahkeme başkanının Anayasa Mahkemesi kararlarını tanımamasını değerlendiren Kozağaçlı, şunları şunları söyledi:

“Hakkımızda hüküm veren mahkeme başkanının antitezi Ebru’dur. (Avukat Ebru Timtik). İçinde bulunduğumuz yüzyılın Ebru’yu anarak bitirileceğinden hiç şüphem yok. Ebru bu adaletsizlikle mücadele ederken katledildi. “Hayır, kendisi ölmeye karar verdi; istediği zaman bırakıp yaşayabilirdi.” diyecekler için söylenmesi gereken şudur: İstediği zaman bırakabilecek olanların varsayımsal tarihi elbette yazılabilir hatta genellikle de ‘istediği için bırakanlar’ tarafından yazılır. Ernesto “Che” Guevara Küba Merkez Bankası’ndan emekli olabilirdi, Rosa Luxemburg torunları için kazak örerken huzur içinde aramızdan ayrılabilirdi, Mahir Çayan Samsun milletvekilliğinden emekli olup şu aralar anılarını yazıyor olabilirdi. Yapmadılar. “Örnekler uygun değil, hepsi vurularak öldü” diyecekseniz hatırlatayım ki Bobby Sands zaten milletvekili seçilmişti, açlığı bırakması yeterdi çoğunluğun hayalindeki “siyasi kariyer” için. “İyi ama bunların hepsi çok ünlü örnekler, bizim Ebru’nun ne işi var onların arasında?” diyenler olabilir son olarak. “Kimse kendi köyünde peygamber olamaz” derler. Avrupa’dan çok değerli ödüller geliyor, hatta adına bir ödül inşa ediliyor, isminin verilmesi düşünülen bir sokak var, fotoğrafları dünyanın dört bir yanında adliyeleri, baroları süslüyor. Filipinler’den Kongo’ya, Japonya’dan Kolombiya’ya kadar mücadelesini selamlayan mesajlar, onu anan taziye dilekleri ulaşıyor hala. Köyünüzden doğduysa da akacak mecrayı buldu dünya toprakları üzerinde diyorum yani.

Onun bıraktığı yerden devam ediyoruz. Hakkında açılmış onlarca davaya rağmen tek bir geri adım atmadan direnen bir avukattan söz ediyoruz. Hukuka aykırı bir sözde yakalama emrini tanımadığı için gidip bürosuna sığınak yapan, aylarca bürosunda çalışmaya devam edecek kadar zeki, gayretli ve yetenekli bir kadından. Neredeyse koca bir yılı aç geçirerek, o çok sevdiğimiz seksen kilogramlık vardakosta sağlıklı bedeni otuz kilonun altına düştüğünde bile onurla taşıyan bir kadından. Vazgeçmeyeceğiz. Çok baskı var, çok saldırı var, korkar insanlar demeyin. Ebru, yetim ve öksüzdü. Dersimliydi. Zaza Kızılbaşıydı. Komünistti, kadındı, yoksuldu, bekârdı ve hepsini ortasından kesecek kadar devrimciydi. Var mı şiddete daha açık bir kimlik? Başka korkulacak bir şey kaldı mı? Hayır, benim durumum daha hassas diye düşünen varsa anlatsın ben dinlemeye hazırım. Ebru’nun gücü yettiyse, hepimizin gücü yeter direnmeye, teslim olmamaya. Gitmeden öyle istediği için “kurduk” biz onu, zamanımızı bekliyoruz umutla. Güzel şiirini sizinle paylaşarak bitireyim.

‘Beni kur,

Zamanı gelince uyanayım

Başını kesiyorlar burada

Yeşil tüylerini kabarta kabarta

Çağrı yapan horozun

Oysa dünya dönmektedir sırtını

Biraz da burayı ısıt der gibi

Ariyen ülkesinden gelen güneşe.’

Elbette güneş bu ülkeyi de ısıtacak. Dünya dönüyor.

Biz kazanacağız.”

Öte yandan sağlık durumuna ilişkin de konuşan Kozağaçlı, sağlığının iyi olduğunu belirtti.