Solun saflığı, kitlelerin uyanıklığı-II

VASATIN EGEMENLİĞİ Ülke şizoid bir yarılma yaşıyor. Parçalanmış bir kişiliği olan, iki kimlikli, bir birinden uzaklaşan ve düşmanlaşan kanatlarının bulunduğu bölünmüş bir toplum oluştu. Gericilik Türkiye’yi çürütüyor. Toplumun ciddi bir kesimi, ülke kıytırık bir Körfez Emirliği’ne dönüştükçe daha iyi olacağını sanmak gibi bir akıl dışılığa sürükleniyor. Oysa, dünyada daha fazla dinselleştiği ya da daha çok İslami ilkelere (şeriata) göre yönetildiği için gelişen ve kalkınan tek bir ülke bile yok. Dünyada Ortaçağı’nı aşan hiçbir Müslüman ülkenin bulunmaması bir tesadüf olabilir mi? Yeryüzündeki tek istisna olan Cumhuriyet Türkiyesi ise uğradığı büyük ihanetin bedelini ödüyor. Erdoğan-AKP iktidarı, toplumsallaştırdığı “kötülüğün” adına, milli irade diyor. Üstelik, bu “irade” kendi karşısına geçince, ondan kaçmakta da hiçbir sakınca görmüyor. AKP’ye destek veren toplum kesimleri arasında yoksulların ve alt sınıfların bulunması, sözünü ettiğimiz kötülüğün niteliğini değiştirmiyor. Tam tersine, onu meşrulaştırarak, “demokratik” bir boyut bile kazandırmıyor. Çünkü bu durum, yani yoksulların ve alt sınıfların iktidara verdiği destek, kötülüğü büyüten ve daha da acımasızlaştıran bir rol oynuyor. Tıpkı Hitler’i ve Nazileri, katıldıkları her seçimde, artan oranlarda destekleyen Almanların, faşizmin ve kötülüğün bir parçası haline gelmesi gibi, totaliter bir iktidarı din ya da başka bir “kutlu dava” adına destekleyen kalabalıklar da o kirlenme ve suçun ortağıdır. Tamamını okumak için tıklayın.