Solun saflığı, halkın uyanıklığı-I

Aldatılmaya hazır bir kitlenin bulunduğu gerçek. Eğer yalnızca halkın tercihlerine saygı duyacak ve itiraz etmeyeceksek, iktidara yönelik bütün eleştirilerimizi ve siyasal mücadele irademizi askıya almamız gerekiyor.

Türkiye’nin orman yangınları ve sel baskınlarıyla sarsıldığı bu dönemde, Erdoğan-AKP iktidarının toplumun ve ülkenin en yakıcı sorunları karşısında çözüm üretemediği, koordinasyonu sağlayarak ulusal gücü harekete geçiremediği ve derin bir irade kaybı yaşadığı ortaya çıktı. Siyasal İslamcı iktidar, 21. yüzyılda modern bir toplumu yönetme yeteneğine, birikimine, görgüsüne, bilgisine sahip olmadığını bir kez daha kanıtladı. Pandemi ile mücadelede olguyu değil algıyı yönetmeye çalışan AKP iktidarı nasıl büyük bir başarısızlık ortaya koyduysa, Akdeniz ve Ege orman yangınları ile Batı Karadeniz’deki sel felaketi karşısında da aynı iflası sergiledi. Akıl ve bilimi terk eden bir iktidarın, laikliği tasfiye etmeyi temel ideolojik hedef haline getiren bir kadronun, basit bir doğa olayı karşısında bile nasıl dağıldığını hep birlikte gördük. Ancak bütün kahredici gelişmelere karşın AKP’nin yine de hatırı sayılır bir oy oranını koruduğunu da biliyoruz. Öyle ki kamuoyu araştırmalarında yüzde 30’un bir puan altına düşmesinin bile, muhalif çevrelerde ve aydınlar arasında sevinç yarattığı düşünülürse, aslında ortada kapsamlı bir şekilde ele alınması gereken sosyolojik durum olduğu bellidir. Bu nedenle AKP’nin gerileme temposundaki yavaşlığın sevinilecek bir tablodan çok, kaygı duyulacak bir durum olduğu açıktır. Biz her zaman iktidarı, bütün yönleriyle ve sektörleriyle siyasal İslamcı hareketi eleştirdik, laikliğin tasfiye edilme girişimine ve gericileşme sürecine karşı koyduk. Ancak, gericiliğe destek veren kitleleri, onların siyasal tercihlerini, ahlaklarını, oy verdikleri partilerle kurdukları ayıplı ilişkiyi hiç tartışmadık. Bu durumu toplumun aldatılmasına, yeterli siyasal bilinçten uzaklığına, aydınlanmamış olmasına ve nihayet dinin etkisine bağladık. Hatta, kendi efendisine hayran olan köle tutumuna, celladına aşık olan kurban psikolojisine ve tevekküle sahip toplum kesimlerinin bu durumundan dolayı kendimizi suçladık. Onlara yeterli bilinci götüremediğimiz, halka ulaşamadığımız, toplumdan kopuk olduğumuz gibi bir dizi neden ürettik. Bunların bir kısmı, o da bir ölçüde doğru olsa bile hiçbir zaman gerçeği yansıtmıyordu. Bunu unuttuk. Egemen değer yargılarının, törelerin, geleneklerin, dinin eleştirisini uzunca süre ihmal ettik.

KİTLELER MASUM DEĞİLDİR

Oysa kitleler hiçbir zaman masum değildir. Kitleler, insanlığın karşılaştığı büyük felaketlerde genellikle iktidarların suç ortağıdır. Nedeni açık; emekçiler ya da genel olarak halk, tarihte her zaman iyi olanı tercih ve doğru olanı temsil etmez. Çünkü hiçbir toplum, tarihte her zaman devrimci ve ilerici bir rol oynamaz. Tam tersine, çoğu kez toplumun büyük kesimi karşı devrimci ve gerici bir rol oynar. YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN