Sol siyasette stratejik hatalar

Yayın tarihi: 17 Ocak 2022 Pazartesi 11:22 am - Güncelleme: 17 Ocak 2022 Pazartesi 11:22 am

Siyaset veya politika; devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatıyla ilgili özel görüş veya anlayış, Strateji; önceden belirlenen bir amaca ulaşmak için tutulan yolların ve uygulanan yöntemlerin tümüdür.

Siyasi tarihimizde ülkenin savrulduğu köşe taşlarını gözden geçirmek, suçludan çok yeteneksiz kimlikleri ortaya çıkarsa da irdelenmesi yanlış olmayacaktır. Son köşe taşına yaklaştığımız bu dönemde yapılacak hata, Türkiye Cumhuriyeti’ni yok edecektir.

Cumhuriyet tarihimizdeki stratejik siyasi hataları kronolojik olarak günümüzden başlayarak ele alarak, siyasette de deha olarak bildiğimiz büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kendinden sonrası için İsmet İnönü’yü işaret ederek ilk hatayı yaptığını maalesef göreceğiz. Günümüzdeki Siyasetin Vatana, Cumhuriyete ihanet ettikleri çok net olan bu siyasilerin ayak oyunları; strateji hatası değil, başarılarıdır. Sol’daki stratejik hataları değerlendirirken, yapılmayan ve yanlış yapılan hamleleri birlikte değerlendirmeliyiz.

Anayasamız der ki;
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz. Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.

Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı; Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu; Hiçbir faaliyetin Türk millî menfaatlerinin, Türk varlığının, Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının, Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı; Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu; Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve “Yurtta sulh, cihanda sulh” arzu ve inancı içinde, huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu; FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere, TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur.

31 Mart 2019 tarihinde yapılan Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi YSK tarafından iptal edildi:

İBB seçimlerindeki iptal kararına, aynı seçim içinde oylanan İstanbul ilçelerinin Belediye Başkanlık seçimlerinin de yeniden yapılması için karar birleştirilene kadar, demokratik haklar elde edilene kadar sokaklardan ayrılmamalıydı. Yenilenen seçimlerde İBB başkanlığı yanında İlçe Belediye başkanlıkları da aynı oranda değişecek, meclis çoğunluğu AKP-MHP birlikteliğinden alınmış olacaktı.

15 Haziran 2017’de Adalet Yürüyüşü yapıldı:

Adalet yürüyüşü göstermelik protesto olarak Ankara’dan İstanbul’a değil, hukuka uyulmasını Adalet mekanizmasına dayatmaya zorlayacak şekilde yurdun her ilinden Ankara’ya yapılmalıydı.

16 Nisan 2017’de Anayasa Referandumu yapıldı:

Referandum oylamasında mühürsüz oyların geçerli sayılması ve bu yolla referandum sonuçlarının tartışmaya açılması karşısında “Kanuna aykırı bu uygulama” için bu kanunsuzluğun geri alınana kadar sokaklarda demokratik tavır devam etmeliydi.

7 Haziran 2015 Seçimleri sonrası beyhude İstikşafı görüşmeler:

7 Haziran seçimlerinin üzerinden 32 gün geçtikten sonra görevi alan Davutoğlu, Bosna-Hersek ziyareti nedeniyle görüşmelere 13 Temmuz Pazartesi CHP ile başlayacağını duyurdu. Kanuni olarak hükümetin 23 Ağustos 2015 gününe kadar hükümet kurulamazsa Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı’nın erken seçim karar alması ve bir seçim hükümeti kurulması gerekiyordu. CHP, Erdoğan’ın açık planını görmesine rağmen, AKP-CHP koalisyonu olmayacağını ilk hafta görerek görüşmeyi sonlandırmalıydı. Cumhurbaşkanı zorunlu olarak CHP’ye Hükümeti kurma görevi verecek, güven oylamasına kadar geçecek sürede kurumlara hâkim olunarak, yolsuzluklar kamuoyu paylaşılarak, toplumsal bilinç sağlanacaktı. Adalet mekanizması devreye girmiş olacağından Meclis yozlaşmasının önüne geçilecekti. Yeni bir seçim kararı alınsa dahi, 7 Haziran-3 Kasım seçim arasında ülkede olan kaos ortamı yaratılamayacaktı. CHP yönetiminin bu basiretsizliği Parlamenter sisteme vurulan son darbe oldu.

2014 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri;

Seçimlerde CHP Ekmeleddin İhsanoğlu’nu (%38,44), HDP Selahattin Demirtaş’ı (%9,76) aday gösterdi. Erdoğan %51,79 ile Cumhurbaşkanı seçildi. CHP adayının parti tabanı tarafından benimsenmemesi nedeniyle %5-6 seviyesinde seçime katılmayanlar, CHP’nin yanlış stratejine suç ortağı oldular. Ekmeleddin İhsanoğlu yanlış aday olmasına rağmen, Küskün seçmenin seçimlere katılması ile Parlamenter sistemde kalınarak Hukuk Devleti yapımız zedelenmeyecekti.

17-25 Aralık 2013 Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu yapıldı,

Çalarken yakalananların tümü yargıya taşınana kadar sokaklarda olunmalıydı. Kanuna aykırı olarak yapılan dinleme suçu işleyenler, bu dinlemelerde ortaya çıkan suçluların birlikte yargılanması sağlanmalıydı.

13 Aralık 2002’de TBMM’de Ak Parti ve CHP’nin oylarıyla anayasa değişiklik teklifi kabul edildi.

Siyaseten yasaklı Recep Tayyip Erdoğan’ın haklı olarak siyasete katılması için CHP genel başkanı Deniz Baykal’la baş başa görüşmelerinin ayrıntıları sır olarak kaldı. Oysa, bu Anayasa değişikliğine, 12 Eylül Anayasasının demokrasi ve hukuk dışı tüm madde değişikliği eklenebilirdi. Siyasi Partiler, seçim yasası, Yazının başında belirttiğimiz Anayasanın giriş maddelerinin güvenceye alınması gibi ülkeyi karanlığa taşıyan tüm kanunlar düzenlenebilirdi. Erdoğan siyasete girmek için bunların tamamına evet demek zorundaydı. Deniz Baykal’ın muhtemelen Cumhurbaşkanlığı vaadiyle, sadece Erdoğan için Anayasa değişikliğine evet demesi; Anayasa’nın “hiçbir kişiye, zümreye özel kanun çıkarılamaz” ilkesine aykırı ve bugüne bakıldığında Türkiye Cumhuriyeti’ne ihanettir.

27 Mart 1994’teki yerel seçimlerde Erdoğan’ın İstanbul büyükşehir belediye başkanı seçilmesi;

Refah Partisi’nden aday olan Erdoğan, %25,19 oy oranı alarak seçimlerde İstanbul büyükşehir belediye başkanı seçildi. SHP ve DSP’nin ortak adayda anlaşamaması bugünkü ucube sistemin temel taşı olarak tarihe geçti.

1946 Türkiye Genel Seçimleri;

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk çok partili genel seçimi olan bu seçim adli denetim dışında, açık oy, gizli sayım ve çoğunluk sistemi esasına göre yapıldı. İsmet İnönü’nün iktidarda kalma hırsıyla mimarı olduğu bu usulsüzlüklerinden dolayı “şaibeli seçim” olduğunu gören halk, haklı olarak “gelecek ve sonraki seçimlerde” Cumhuriyet karşıtı tavır gösteren Emperyalist güçlerle iş birliğine açık, emekten uzak, sermayeye yakın, toprak ağalarının yönetiminde olan sağ partilere yöneldi. Köy Enstitüleri, onu kuran CHP’nin iktidarında yine onun elleriyle kapatıldı. 1950 Seçimlerinde iktidar olan Demokrat Partinin yaptığı sadece kapanışı yasallaştırmak oldu.

İsmet İnönü ile başlayan hırsa dönük stratejik hatalar, ülkeyi bugüne taşıdı. Yapılacak ilk erken veya zamanında seçimde parti genel başkanlığı etiketini kullanarak “Aday benim” demek, her kesimden oy alma potansiyeli ile Erdoğan’ın seçilme şansını ortadan kaldıracak kişiyi aday göstermemek, strateji hatası ötesinde ihanet olarak tarihe geçer.

Şimdilerde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaymış gibi gösterilerek AKP’yi oyalaması, seçim takvimi açıklandığında “doğru” adayın ilan edilmesi ise, bu tabi ki doğru stratejidir. Unutmayalım ki, şaibeli 1946 Seçimleri, Baykal’ın ihtirası, İstikşafı görüşmeleri ilk gün sonlandırmamak ve Ekmeleddin vakası CHP yönetiminin siyasi yüz karasıdır.