Soçi’nin gizemi

Yayın tarihi: 3 Ekim 2021 Pazar 12:12 pm - Güncelleme: 3 Ekim 2021 Pazar 12:12 pm

Geçen hafta kaldığım yerden, Suriye savaşını ve AKP iktidarının bu krizin çözümünden nasıl etkileneceği konusunu sürdürmek istiyorum. Bilindiği gibi, birkaç gün önce (29 Eylül’de) Rusya’nın Karadeniz kıyısındaki tatil kenti Soçi’de Vilademir Putin ve Tayyip Erdoğan görüştü. Bulaşmada esas olarak Suriye ve İdlib konusunun ele alınacağı bilindiği halde, bu önemli zirveye ilişkin hiçbir açıklama yapılmadı. İşte bu tuhaf durumu ve nedenlerini açıklamak gerekiyor.

Önce konuyu irdeleyeceğimiz zemini tarif ederek başlamak doğru olacak; maliyeti en düşük siyasal denetim ve sınır ötesi sürdürülebilir sömürü düzeni yöntemi olduğu için, Doğu-İslam ülkelerini aydınlanma ve modernitenin dışına itmeye, dahası bir önceki çağın değerler dünyasında tutmaya çalışan Batı, Suriye’de rejimi devirme ihalesini 11 yıl önce AKP hükümetine vermişti. Suriye’de dinci-ihvancı bir iktidarın kurulması, Büyük Ortadoğu Projesi’nin de önemli bir etabıydı. Bu anlamda BOP’u sürdürebilmek, daha önemlisi İran’a müdahalenin şartlarını yaratmak için Suriye’de iç savaş çıkarmak son şanstı.

Dünyaya dar bir mezhepçi perspektiften bakan siyasal İslamcı AKP iktidarı, bu vekalet teklifinin üzerine deyim uygunsa balıklama atladı. Bölgesel nüfuzunu artırmak, Sünni İslam dünyasının liderliğini ele geçirmek, “kutlu dava” dedikleri ulusal hedefe ulaşmak için bunu büyük bir fırsat olarak gördüler. Zaten AKP’nin kurulması ve iktidara taşınmasının nedenlerinden biri de bu “kirli işleri” görecek bölgesel bir güç, yere bir ayak yaratmaktı.

Ancak, Suriye küresel gericiliğin ve emperyalizmin saldırısını yenilgiye uğrattı ve işte bu proje çöktü. Bu yenilgiden en büyük payı ise, hiç kuşkusuz Erdoğan-AKP iktidarı aldı. Ülkeye gelen milyonlarca Suriyeli mültecinin yanı sıra, her an silahlarını kendisine çevirecek ilkel bir cihatçı terörist nüfus da üzerine kaldı.

* * *

Suriye’de başta IŞİD olmak üzere, Ortaçağ artığı şeriatçı örgütler büyük ölçüde tasfiye edildi. Bu örgütlerin artıkları ise İdlib vilayetine çekilerek burada sıkıştı. Suriye’de alacağı yenilginin kendi iktidarlarının da sonunu getireceği gören, diğer bir İfadeyle Esad kazanırsa kendisinin gideceğini anlayan Erdoğan yönetimi, bu nedenle ısrarla İdlib’deki İslamcı örgütlerinin korumayı sürdürdü.

Batı’nın yenilgiyi kabul ettiğini gören ve Büyük Ortadoğu Projesi’nin rafa kaldırıldığını (çöktüğünü) anlayan AKP, enkazın altında kalmamak için Rusya ve İran ile diyalog kurdu. AKP iktidarının bu girişimi öyle gaip bir denklem yarattı ki, bir yandan mezhepçi bir kin ve kaybetmenin öfkesiyle Esad rejimine saldıran Erdoğan yönetimi, diğer yandan da Esad’ın ve Suriye’nin dostlarıyla “Astana Süreci” diye bilinen platformda yer aldı.

İsrail’in güvenliğini sağlamak için, bölgede ulusal duyarlılıkları yüksek Arap-İslam ülkelerini parçalamayı ve siyasi haritayı değiştirmeyi hedefleyen ABD ve Batılı müttefikleri; Kürtlerle ilişkiler dışında, Suriye’deki iddialarından çekilmiş durumda. ABD’nin, Kuzey Suriye’deki Kürt yapılanmasına verdiği aktif destek dışında bu ülkede başka bir etkinliği bulunmuyor. Bu anlamda Suriye halkı ve Esad yönetiminin zaferi kesinleşmiş denilebilir.

Ancak, İdlib’de emirlik ilan eden İslamcı terör örgütlerinin varlığı devam ettiği sürece, hiçbir zaman bu zafer kesinleşmiş olmayacak. O nedenle “denilebilir” yüklemini kullandım. Dolayısıyla, Suriye yönetimi artık daha fazla beklemeden kapsamlı ve İslamcı terör örgütlerini imha etmeyi amaçlayan bir operasyonu başlatmak istiyor. Rusya ve İran bu tutumu destekliyor.

YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN