Sünni Vahabi Suudi Arabistan ve Şii İran’ın Çin’in arabuluculuğu ile barışması sonrasında bölgede çok önemli ve hızlı gelişmeler yaşandı ve yaşanıyor.
Örneğin Şii İran’ın geleneksel düşmanı Arap ülkelerinin Sünni yönetimleri yaptıkları açıklamalarla Riyad-Tahran uzlaşmasına destek verdiklerini açıklayınca Suudi Arabistan’ın 12 yıldır kapalı olan Şam’daki büyükelçiliğini açacağı ve Dışişleri Bakanını Esad’la görüşmek üzere Bayram’dan sonra Suriye’ye göndereceği konuşuldu.
Bu işin siyasal boyutu ama işin bir de ideolojik tarafı var.
Krallık olarak kurulduğu 1932’den ama özellikle İkinci Dünya Savaşı’dan bu yana Suudi Arabistan dünyadaki tüm İslamcı parti, örgüt, dernek, okul, tarikat, ve benzeri oluşumlara sınırsız yardım etmiş ve sonuç olarak Kaide, Taliban, El-Şebab, Boko Haram ve son olarak IŞİD ve Nusra gibi terör örgütlerinin kurulmasını sağlamış ve her alanda desteklemiştir.
Aynı Suudi Arabistan 1979 Humeyni Devrimi’den hemen sonra ‘Şii yayılmayı’ bahane ederek her alanda İran’a karşı cephe almış ve ‘Arap Baharı’ sürecinde İran’ın desteklediği Suriye’yi perişan etmek için elinden gelen her şeyi yapmıştır.
Katar eski Başbakanı Hamed Bin Casim “ ABD, Suudi Arabistan, Körfez yönetimleri ve Batılı ülkeler birlikte Suriye’nin üzerine çullandık, Esad’dan kurtulmak için 120 milyar dolar harcadık ve her şeyi Türkiye üzerinden yaptık” demişti.
Bunu da Siyasal İslamcı ve mezhepçi söylemlerle yapmışlardı.
Katliamlar için yüzlerce fetva verildi ve sonuç ortada.
Esad ve Suriye direnince Siyasal İslamın türlü türlü versiyonları duvara tosladı. AKP yönetiminde Ankara bildik tavrından vazgeçtiği an bölgedeki tüm İslamcı oluşumların işi bitecek.
Belki de bunun için ABD Fırat’ın doğusundaki askeri varlığını kullanarak PYD/YPG kamplarında esir tutulan IŞİD artıklarını kullanmanın planlarını yapıyor. Bunun farkında olan Suriye ordusu ve bölgede bulunan İranlı askerlerle Amerikan askeri arasında gerginlik yaşanıyor.
İran ve Suudi Arabistan arasındaki uzlaşmanın kendisine yarayacağını bilen Putin kendi düşmanı ABD’yi sıkıştırmak amacıyla uçaklarını gerginlik bölgesinde uçuruyor.
ABD ilk kez bölgede yalnız.
İran’la stratejik ittifaklar kuran Moskova ve Pekin bölgenin Sünni yönetimlerini de kollayarak kapsamlı bir barış peşindeler.
Şimdi herkes böyle bir barışın olasılıklarını konuşuyor.
Bunun için de önce Suudi Arabistan ve İran barışı somut adımlarla ilerlemeli. İki ülke barışırsa öncelikli olarak Suriye ve Irak sorunları çözülür, Yemen’de savaş biter ve Lübnan’da istikrar sağlanır.
Önemli olan niyet ve kararlılık.
Bölgeden gelen haberlere bakılırsa her ikisi var.
Her yıl olduğu gibi Nevroz konuşması yapan İran’ın dini lideri Hamaney ilk kez ‘İsrail, ABD ve onların bölgesel müttefiklerine’ yüklenmedi ve onun yerinde ülke içinde yaşanan sıkıntılara değinerek tüm sorunların çözümüne odaklanacaklarını söyledi.
Hemen peşinden son olaylar sırasında göz altına alınan 20 bin kadar kişiden sekiz bininin serbest bırakıldığı açıklandı.
Hamaney gibi Cumhurbaşkanı Reisi ve üst düzey yöneticilerin ‘yumuşak’ söylemlerine paralel olarak devrim muhafızları, ordu, istihbarat ve dış işleri bakanlığında sertlik yanlısı olarak bilinen çok sayıda yetkilinin ya yerinin değiştirildiği ya da emekliye sevk edildiği konuşuluyor. Bunlara paralel olarak ‘ılımlı’ olarak bilinen Dışişleri eski Bakanı Kemal Harazi ve batıyla nükleer görüşmeleri yürüten Abbas Arakçi’ye İran’ın bölgesel ilişkilerini rayını oturtma görevi verildiği söyleniyor.
Özetle Suudi Arabistan’ın ‘Siyasal İslamcı söylem ve eylemlerinden vazgeçmesine’ paralel olarak İran da ABD, İsrail, batı ve bölgesel müttefiklerine yönelik geleneksel söylem ve davranışlarını yumuşatıyor.
Sonuç olarak önce BOP sonra da ‘Arap Baharı’ sürecinde pazarlanmak istenen Müslüman Kardeşler kökenli Siyasal İslamcıların işi bitmek üzere.
Geriye üç soru kalıyor .
Suudi Arabistan ve İran bu konuda anlaştıysa Siyasal İslamın sponsoru Erdoğan ne yapacak?
‘Arap Baharı’ ile birlikte bölgedeki İslamcıları sahiplenen Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni denklemler içinde bunlardan vazgeçebilecek mi?
Bunun yanıtı ‘evet’ ise Erdoğan neden içeride oy oranları çok düşük İslamcı HÜDAPAR ve Yeniden Refah Partisi’nin peşine düştü ve daha İslamcı bir tavır sergiledi.
Özetle bölgede çok ilginç gelişmeler yaşanıyor, yaşanacak ve her şey dolaylı- dolaysız Türkiye’yi ilgilendiriyor.
Bir örnek :
Esad’la barışmak ve Suriye’yi yeniden Arap Birliği Örgütü’ne almak için Arap liderler 19 Mayıs’ta Riyad’da toplanacak.
Yani 14 Mayıs seçimlerinden üç gün sonra. Büyük olasılıklı Arap liderler Ankara’da kimin Cumhurbaşkanı olacağına bakacak sonra da Türkiye ile nasıl bir ilişki sürdüreceklerine karar verecekler.
Erdoğan’la ya da Erdoğan’sız.
Her iki koşulda Siyasal İslamcılara şans tanımadan.