Özel günleri neden severiz, bence hayata azıcık mola verebilmek için. Nitekim orta sınıfın uzmanlık alanı – mış gibi yapmak. İmdada yetişen bedeller. En kolay bedel en maddi olan. Bak seni öylesine seviyorum ki anneciğim, seni öylesine seviyorum ki babacığım ve elbette sonsuz aşkım… Fabrikasyon döngü illa tamamlanacak. Ve vicdanlar rahatlayacak, temizlenecek. Ağzımızın tadı yok. Çünkü göçük altından çıkamıyoruz. Ve en iyi yaptığımız şey hiç üzerimize maden göçmemiş gibi yapmak. Geliyor ve geçiyor kör duman. Efsunlanmış gibi gülümsemeye devam ediyoruz. Bak ne kadar mutluyum, şu güzel laf antidepresan gülümsemesi. Hadi bir tane daha. Hayat devam ediyor. Tavizsiz yasamız: Hayat devam etmeli. Nerden belli yaşadığımız? En gösterişli yerimizi sunmalıyız, en üstün yeteneğimizi… Önce kendimizi ikna etmeliyiz yaşadığımıza, hissettiğimize ve var olduğumuza. Söylesenize nerden belli canlı olduğumuz… Koca bir düzenek içinde sistematik bir duyarsızlaştırmanın denekleriyiz. En son ne zaman şaşırdınız mesela? En son ne zaman heyecanlandınız? En son yaptığınız çılgınlık neydi? En son ne zaman birine şaka yaptınız? Böyle basit sorular işte… Ve en önemlisi belki, en son ne zaman ağladınız? Kalbiniz kırıldığı için, beklentiniz karşılanmadığı için, kendinizi önemsiz değersiz hissettiğiniz için, tercih edilmediğiniz için, sevginize karşılık alamadığınız için, haksızlığa uğradığınız için, elinizden bir şey gelmediği için, çaresiz kaldığınız için… İşte bu kadar önemli ağlamak. Ve biz bu bahşedilmiş hediyeyi gözyaşlarımızı neden bu kadar az kullanıyoruz ? Unutmayın kahkaha atarken de gözlerimizden yaşlar akıyor ağlarken de… Ah şöyle iyice hıçkıra hıçkıra bir ağlasa nasıl rahatlayacak değil mi? Falanca kişi. Ülkecek cinnetimiz: Ağlaya-mamak. Kayıplarımız için sevdiklerimiz için en önemlisi de geride kalanlarımız için ağlamayı başarabilmemiz gerek. Aksi halde ömrümüzü kısaltan bu hınç ve vahşet karabasanından kurtulamayacağız. Ve tekrar tekrar izlediğimiz o filmin en acıklı yeri: Seviyordum öldürdüm. En kırılgan yerimizden vurulmak; aldatılmak, terk edilmek. Temel güven duygumuzu yitirmek. İşte kaybedecek hiçbir şeyimizin olmaması hali. Hasılı bir cana kıyabilmek. Sebep ; seviyordum sonuç ; öldürdüm. Günün anlam ve önemine binaen bir yaşatma öyküsü paylaşalım. Hepimizde emeği olan bir büyüğümüzden: Aşık Veysel evli olduğu zamanlarda eşi başka bir adama aşık olur ve kaçmaya karar verir. Gece uyumak için yataklarına girdikten sonra eşi kalkar, eşyalarını aldıktan sonra pabuçlarını giyer ve ardına bakmadan kaçmaya başlar. Yolda ayağına bir şeyin vurduğunu fark eder. Pabuçlarını çıkarttığında gördüğüne inanamaz. Aşık Veysel’in tüm parası oradadır. Kaçacağını anlayıp sahip olduğu her şeyi eşine bırakmıştır. Ayrıca parayla beraber bir not bulur ve kağıtta şu yazar “Al bu para ananın ak sütü gibi helal olsun, gittiğin yerde kendini ezdirme. Bir de güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa … ” Bir küçük hatırlatmayla kapanışı yapalım: Cesaret, insanın bir an için ayağının kaymasıdır; cesaret etmemekse hayatının kayması… (Drunk,2020) Yaşayıp yaşatacağınız sevgileriniz olsun efendim. Gözlerinizin yaşlarla temizlendiği… <strong> </strong> <strong>Film Önerisi:</strong> Drunk/Körkütük (2020) <strong>Şarkı Önerisi:</strong> What A Life/ Scarlet Pleasure