Sevilay Yılman ‘Nebati’ söyleşisinden 5 ay sonra Habertürk’e geri döndü

Yayın tarihi: 16 Mayıs 2022 Pazartesi 12:23 pm - Güncelleme: 16 Mayıs 2022 Pazartesi 12:23 pm

Maliye ve Ekonomi  Bakanı Nureddin Nebati ile yaptığı röportajın ardından yazılarına ara verilen Habertürk yazarı Sevilay Yılman aylar sonra geri döndü. Yılman neden ara verdiğine dair bir açıklama yapmadı.

Hazine ve Maliye bakanı Nureddin Nebati ile 13 Aralık tarihinde yaptığı röportajdan sonra yazılarına ara veren HaberTürk yazarı Sevilay Yılman 5 ay sonra yeniden HaberTürk’e döndü. Sevilay Yılman bugün ise ilk yazısını kaleme aldı.

Sevilay Yılman şunları yazdı:

“Siz güzel kalpli okurlarımın; “Hoş geldin yeniden aramıza” dediğini varsayıyor ve “Hoş bulduk dostlar!” diyerek başlıyorum yazıma…

Tabii bu arada; ”Ne oldu da ne yaşandı da bu kadar ara verdin yazılarına, ekranlara, sosyal medya kullanmaya?” mealindeki soruları cevaplandırmama yönelik bir beklentiniz olduğunu da biliyorum.

Ancak sevgili okurlarım…

Bunları konuşmanın ne bana ne de size faydası var!

“Şu oldu, bu oldu” deyip geçmiş bitmiş gündemin içinde debelenmek yerine; “Gelin önümüze bakalım” derim.

Çünkü eğer bu kalem, bu memlekete, bu topluma bir fayda sağlayacak ise bu andan sonrasına odaklanması bence daha hayırlı olur.

Önemli olan şey ne biliyor musunuz? Uzak kaldığım 5 ay boyunca bir “üçüncü göz” olarak yaptığım gözlemlerden hareketle günümüze dair yaptığım tespitler.

Medya mahallesinin eski ve hep çok aktif bir mensubu olup ama şartlar gereği dışında kalmak ve memleketin siyasi, ekonomik, sosyolojik hallerini sadece izlemek çok enteresan oldu.

Manzara öyle bir manzaraydı ki…

Her defasında rahmetli babacığımın evde, mahallede, çevremizde filan bir kargaşa, karmaşa olduğunda ve her kafadan bir ses çıktığında, kimin neyi, ne amaçla söylediği, neye hizmet ettiği ya da etmek istediği anlaşılamadığında kullandığı; “Tas kayıp yahu!” deyimini tekrarladım durdum kendi kendime. Gerçekten de sanki karşımda dev bir hamam vardı ve o eski, köklü hamamda da bir saniye bile dinmeyen, korkunç bir kargaşa, karmaşa hakimdi. Kapısından durup öylece seyrededurdum aylarca.

Bazı zamanlar; “Girmesem daha mı iyi olur acaba?” dediğim bile oldu inanın. Çünkü dışarıdan bakıldığında olay bambaşka görünüyor. İçeriden göründüğü gibi asla değil. Her kafadan bir ses çıkıyor…

Bağırtı, çağırtı had safhada…

Soylu’nun Sevilay Yılman’a açtığı davada takipsizlik

Mesela para karşılığı kese atan tellak benzeri tipler var. Onların da işi o kadar zor ki bu kaotik ortamda…

Zavallılar kafası kopmuş ördek misali ortalıkta öylece dolanıyorlar ne yapacağını bilemez bir halde. Bir itiş, kakış…

Tamam. Hamam kültüründe hareket hep fazladır ama emin olun tasvir ettiğim bu hamamda işler gerçekten çığırından çıkmış durumda artık! İnanmayan bir süreliğine benim gibi kenara çekilsin ve “üçüncü Göz” olarak gözlem yapsın.

Her türlü iddiaya varım ki…

Bu deneyimi yaşayan herkes gelip beni alnımdan öpecek, ”Haklısın” deyip…

Düşünün devasa bir hamam var karşınızda.

Çeşmelerden sular şakır şakır akıyor kurnalara…

Oradan da aşağıya…

Ama kimse yıkanamıyor, temizlenemiyor.

Peki neden?

Çünkü o dev hamamda maalesef “tas” yok!

Kayıp!

Peki adam gibi yıkanamadıktan, üzerimizdeki kiri, pası atamadan nasıl çıkacağız biz bu hamamdan?

Girdiğimiz gibi mi?

Hülasa…

Çok objektif bir bakış açısı ve vicdanımla yazıyorum bu satırları…

Ülke çok gergin.

Ve hiç kusura bakmasınlar ama böyle olmasının tek nedeni ülkede politikaya yön veren siyasilerdir!

Hele hele o grup toplantıları ya da basına açık yapılan toplantılarda yapılan konuşmalar, kullanılan cümleler, argümanlar filan.

Hiçbirinin umrunda değil toplumda yükselen adrenalin ve önü alınmaz ise yaratacağı sonuçlar!

Bakın…

Çok dostça uyarıyorum.

Bu hal böyle giderse…

Bu kutuplaşmalara, bu gerginliklere, bu astığım astık, kestiğim kestik artistlik hareketlere eğer bir son verilmezse…

Bırakın o devasa hamamda yıkanıp da eve tertemiz dönmeyi falan…

O hamamın sıcağı, buharı öyle boğucu bir ruhsal noktaya taşır ki bu ülkenin insanlarını…

Bırakın birbirini tanımayan insanları filan…

Kardeş kardeşin gırtlağına çökmeye başlar ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinin kayıtlarına kara bir leke olarak geçer!

Bilmem anlatabildim mi?”