Avrupa futbol şampiyonası İtalya’nın şampiyonluğuyla sona erdi. “Bizim Çocuklar” isimli sezon filmi, dünya kupası finallerine ertelendi.
“Futbolu en iyi ben bilirim” ayaklarıyla hava basmayı seven adamların milli takımın futboluna ne kadar balta vurduğunu bir kez daha görmüş olduk. Hep aynı isimler. Ya Fatih Terim ya da Şenol Güneş. Biri gidiyor, biri geliyor. Futbolun üzerine kurulmuş tuzak gibi!
Şans ruletleri aynı adamların numaraları üzerine dönüyor, cepler hep aynı adamların lehine zenginleşiyor.
Spor medyasındaki yağ damacanaları ise; her sezon aynı isimlerle yeniden restore ediliyor.
Milli takım adına harcanan çuvalla paranın içler acısı karşılığı bomboş olarak karşımızda duruyor. Başarı var mı? yok! Futbol kültürü diye bir şey var mı? O da yok! Ne var, peki? Şişirilmiş balonlardan oluşan büyük hocalar var, hava var, cehalet var, gösteriş var, fiyaka var! Maç esnasında saha kenarından pantolonu yukarı çekerek kameralara çekilen “klark”lar var. Daha ne olsun!
Şampiyon olmayı İtalyan oyuncuların zihnine yerleştiren,kazanma fikrinden asla vaz geçmeyen Mancini’ye baktığımızda ise; Roberto Mancini’nin, takımını zarafetle yöneten duruş farkını, teknik-taktik anlayışını, futbol bilgisini, Chellini ve Bonucci’yi gençlik ateşiyle yeniden nasıl alevlendirdiğini görüyoruz…
Bizde ise; spor medyamızda futbolun güneşi olarak şişirilen Şenol Güneş var. Vizyonsuz, donanımsız, taktiksel anlayıştan yoksun oynattığı futbol var. Maç kaybetme mütehassısı!
Sahanın ortasında taralı alanı ihlal eden, futbol adına el freni çekilmiş boş bir kamyon misali! Sadece cebini doldurmakla meşgul bir adamın karikatürü gibi!
Oysa; futbola hizmet etmenin yolu üretmektir. Futbolun simya formüllerini, oyun strajetilerini ve cesaret kavramlarını bilmektir.
Milli takım yanlışların müzesi olmamalı! Sanal güneşlerle daha fazla futbol kuraklığı yaşanmamalı!
Futbolun aydınlık yarınlarında başarılı sonuçlar almak için; elinde avucunda boş bir futbol defterinden başka bir şey olmayan Şenol hocaya “paydos zili” çalmalı!