Selam olsun o güne...

kardeşlik, yoldaşlık" bütün dillerin en güzel sözcüklerindendir... Acı ki “Yeni Küresel Yüzyılın” barbarları bu güzelim sözcüklerin içini de boşaltmayı neredeyse başaracaklar. Bizlere sundukları bencil ve yalnızca geçmişteki menkıbelerden beslenmeyi öngören hayat, insanlığın 490’da İran’da Mazdek’le kurmayı başardığı; sonraki yüzyıllarda isyanlarla sürdürdüğü ve Marx’la doruğa ulaştırdığı ortak ve kardeş dünyanın inkârı üstünedir ve 1 Mayıs, bu inkârın reddidir biraz da. Bizlerden, bir arada yaşamak dışında seçeneği olmaya insanlardan, etnik köklerine ayrışmış gruplar yarattılar... Yeni küresel yüzyıl ideolojisini; sözde "Özgürlükler ve Demokrasi" olarak belirlemesine karşın, en çok da özgürlükleri ve demokrasiyi, “insanca yaşamak” taleplerini tahrip ederek yürüyor ve “Covid-19’lu günler” bir kez daha gösterdi ki; bu yürüyüş, emeğiyle geçinen insanların, emekçinin kalbine, yaşamına doğru bir yürüyüştür! Sözgelimi kendisini dünyanın efendisi sanan Amerika’da virüse yakalananlar içindeki ağırlık Zenciler ve Latin Amerika kökenlilerdedir. Gerekçesi çok açık; yoksulluk, sıkışık mekânlarda kalabalık yaşam, çalışma zorunluluğu, yani ekonomik zorunluluklar… Bu kesimler içinde virüsün yayılımını durdurabilecek gerekli kaynakların yaratılmaması, tedbirlerin alınmaması örtülü ya da açık bir “feda edilebilenler” anlayışının uzantısı oldu ki anlamı şudur; yoksullar ve emekçiler ilk feda edilecekler listesindedir! Bizde ise bu “feda etme” pratiği, gözle görülür açıklıkta sınıfsal bir nitelik kazandı. Ekonominin öncelikleri özellikle vurgulanırken, tam karantinaya geçişin imkânsızlığı “en yetkili ağızdan” ekonomik gerekçelerle açıklandı. Bu yüzden 1 Mayıs da dâhil olmak üzere, tatil günlerinde evdeyiz, iş günlerindeyse virüs tatilde! Yemek işinde, marketlerde, kargolarda, fabrikalarda, inşaatlarda, atölyelerde çalışmaya devam eden, daha doğrusu çalışmaya mecbur bırakılan yüz binlerce emekçi var ve ekonominin öncelikleri karşısında bu sınıf, “feda edilebilenler” kapsamındadır. Bu her şart altında emekçiyi “feda etmeye hazır” zalimane, kanlı yürüyüşü durdurabilecek biricik güç, hiç kuşkusuz birleşmiş emekçi sınıfın ta kendisidir. Birleşmiş sınıfın örgütlü öfkesidir. Çünkü bu küresel körleştirmenin şiddeti ne kadar büyük olursa olsun, yüzü eşitliğe, kardeşliğe dönük insanlar er ya da geç kuracaklar; kardeşçe yaşayabileceğimiz o güzelim dünyayı. Başkaca da bir seçeneği kalmamıştır yaşlı küremizin! Bundan ötürü ki dünyanın beş kıtasından emekçi halklar; Maon’lar, Aborjin’ler, Kızılderili’ler, Sarıderili’ler, Lopon’lar, Maori’ler, Lulu'lar, Mebengokre’ler, Türk'ler, Kürt'ler, Azeri'ler, Ermeni'ler, Arap'lar, Asuri'ler, Keldani'ler, Ezidi'ler, yani ki dünyanın dört bir köşesinde yaşayan bütün halklar; bugün bir kez daha bilmeliyiz ki, dünya emekçilerinin çıkarı da, geleceği de ortaktır! Ya bu bilince sahip olunur ya da sonsuza dek köle! Öyleyse 1 Mayıs şiiriyle o bilinci ve yarını selamlamalıyım; selam olsun o güne: Kırık sanılan ayaklar yürüyecek yarın sürgü sürgü pelte pelte düşkünler alkan içindeki şahanlar, ak güvercinler deste deste karanfil, yığın yığın menevşe yürüyecek kalbin goncası ilk hasadı nergisin ağlayan anne, gülen nar, zıplayan çocukluk ve altısı ve onbeşi ve ondokuzu Mayıs'ın dalga dalga yeniden meydanlarda olacaklar! Yürüyecek ah ve acı, sonsuza akanın kendisi başak, çekiç, orak, İliç ile Josef'in portresi gençlikteki aşk, ağır yaralı umutlar kaldırımlarca çığlık, sevinç ve gelecek kaygısı haklı bağırışların binlerce yıllık coşkusu ve onlarca yıldır haraminin elinde bunalan haykıracak meydanlarda; "elbet sabah olacak" dayan! Savaşçı şahinler gibi savaşmak için gökyüzüne kurulu çadırlarından sokağa inecekler onlar; sessiz sakin, sokakta, evde, fabrikada seyirenler yürüyecekler kalbine güneşin, mağmanın, buzun... eprimiş çadırlardan evsizler yersizler yurtsuzlar, yurt için güneşe fırlatılan binlerce ok gibi onbinler yürüyecekler geleceğin kalbine ve haykırılacak hep bir ağızdan dayan! her karanlık biter bir gün! Bu karanlık da bitecek!