Seçimlerde solun rolü

Yayın tarihi: 26 Haziran 2022 Pazar 10:09 am - Güncelleme: 26 Haziran 2022 Pazar 10:09 am

Türkiye’de toplumun 2000’li yılların başında içine girdiği kültürel ve siyasal plandaki yön ve program farklılaşması, fiziki ve entelektüel sınırlarına dayanarak artık taşınamaz hale gelmiştir. Toplum, ortak yön duygusunu bütünüyle yitirmiştir. Ülke, yeni bir yönün tayin edileceği tarihsel bir hesaplaşma kavşağına, diğer bir ifadeyle sancılı bir yol ayrımına doğru sürüklenmektedir.

Bu bağlamda, 2023 cumhurbaşkanlığı seçimleri, sadece Erdoğan-AKP iktidarı ve islamcı-faşist blok için değil, Türkiye’nin geleceği için de bir “kader” referandumu niteliği kazanmıştır. Dolayısıyla, önümüzdeki seçimler, salt bir “seçim” olmanın ötesine geçen bir anlam kazanmıştır.

Türkiye ya bir önceki çağın (İslam’ın ortaçağının) değerler dünyasına iade edilecek ya da mevcut hibrit rejimi de aşarak yeniden modernite ve aydınlanma yoluna girecektir. İkinci yolun ucu, eşitlikçi ve toplumcu bir düzene kadar açılmaktadır. Birincisi ise dipsiz bir dinci karanlık ve faşizan bir zulüm rejimidir. Bu nedenle tarihin önümüze koyduğu görev, öncelikle gericiliği ve faşizmi yenilgiye uğratmaktır. Diğer bütün görev ve hedefler bu bağlamda ikincildir.

Dolaysıyla muhalefet alanındaki bütün siyasal güçler, özellikle sol, soruna bu perspektifle bakmak zorundadır. Durum böyle olunca, seçimlerin olağan koşullarda, güvenlik ve sükunet içinde geçeceğini, adil ve demokratik bir ortamda gerçekleşeceğini sanmak saflık olacaktır. Kaldı ki, SADAT adlı “gayrı nizami harp” örgütünün/şirketinin kapısına dayanan CHP gibi iktidar alternatifi bir partinin yönetimi de aynı görüşe sahiptir. Seçim sonuçlarına müdahale edilebileceği, çatışmalı bir kaos ortamı yaratılarak halk iradesine el konulmak istenebileceği endişesi, bir vehim olmanın ötesine geçmiştir.

ÇARŞININ KARIŞMA OLASILIĞI

Yeni bir toplum inşa etme misyonuna soyunan Erdoğan-AKP iktidarının, yakaladığı tarihsel fırsatı, bir seçim yenilgisiyle kaybetmek istemeyeceği açıktır. İslamcı hareket “kutlu dava” adını verdiği hedeflerine bütünüyle ulaşmak, yeni rejimin kuruluş sürecini tamamlamak ve geri dönüş eşiğini aşarak kalıcılaştırmak için elinden gelen her şeyi yapacaktır. Bu nedenle, her olasılığa karşı hazırlık yaptığı, milisler oluşturduğu bilinmektedir. Sedat Peker’in, AKP İstanbul İl Başkan Yardımcısı aracılığıyla, Balat semtinde islamcı militanlara silah dağıtıldığına ilişkin iddiasının büyük ölçüde doğrulandığı anımsanmalıdır.

Seçimler, bütün iç ve dış iktidar dinamiklerini kaybeden AKP yönetimi için tek meşruiyet kaynağıdır. Dolayısıyla seçimlerden kaçması imkansızdır. Bu nedenle halkın iradesini çalmayı deneyecektir. Ancak, her şeye karşın Cumhuriyet ve anayasal düzen, bir kabuk halinde de olsa varlığını korumaktadır. Yasallık bu bakımdan hâlâ önemini korumaktadır. Ancak, halkın iradesine el koymaya yönelik bir şiddet dalgası sokakta karşılanamaz ve durdurulamaz ise o “kabuk” halindeki Cumhuriyetin yapacağı pek fazla hiçbir şey de yoktur. Dahası, böyle bir durumda devletin bütünüyle çıplak gericiliğin ermine girme olasılığı ise hayli yüksektir.

Masa başında, yani seçim kurulları üzerinden halkın iradesinin çalınması girişimi karşısında da yine sokakta ve eylemli olarak demokratik bir direniş geliştirmek zorunludur. Aksi halde kaybetmek, yeni bir “Atı alan Üsküdar’ı geçti” vakası ile karşı karşıya kalmamız kaçınılmazdır.

Merkez sağdaki cumhuriyetçi çevrelerin halkın iradesine el koymaya yönelik bir fiili müdahale girişimi karşısında yapacağı pek fazla şey yoktur. Gericiliği ve faşist hareketi sokakta durdurabilecek tek güç ise sol ve yurtsever hareketlerdir. Sol, cumhuriyetçi toplum kesimlerini içerebildiği ölçüde de başarılı olacaktır. Çünkü, gericiliğe karşı en büyük ilerici direniş potansiyelini cumhuriyetçi/laik toplum kesimleri ve siyasal gruplar oluşturmaktadır.

Solun yeniden kitlelerle buluşmasının yolu da buradan geçmektedir. Bunun için yapılacak ilk iş ise gerici, liberal ve etnik milliyetçi tarih tezlerini çöpe atmak, sosyalist hareketin ikinci kurucu kuşağının gerçekleştirdiği 68-70 atılımının referans alanlarına dönmektir. Kendi ilerici ve devrimci tarihiyle buluşmak ve barışmaktır.

 

Yazının tamamını okumak için tıklayınız.