Savaşın aldatıcı dünyası içinde var olan gerçekler…

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Mali'nin Kidal kentinde 2 Kasım 2013'te kaçırıldıktan sonra öldürülen Claude Verlon ve Ghislaine Dupont adlı iki Fransız gazetecinin anısına 2 Kasım gününü, "Gazetecilere Karşı Suçlarda Cezasızlıkla Mücadele Uluslararası Günü" olarak ilan etmiştir. 

Basın dünyasında kuşkusuz ki “saha haberciliği” oldukça zor bir meslek.  Bunun içinde “savaş, çatışma muhabirliği” ayrı bir zorluk olsa gerek. Savaş lordlarının, çatışma endüstrisinin entrika, hile, denge oyunlarını içeren dünyası içinden “insanlığa karşı işlenen suçlar”ı , “insan hakları ihlalleri”ni savaşın “yıkıcı doğası”nın yol açtığı felaketleri açığa çıkarmak zor ve riskli olsa gerek…  

Ayrıca günümüzde güç kirliliğinin pandemik bir salgın gibi yayıldığı bir dönemde, bu çekim gücünün dışında kalarak, karar alma özerkliğini koruyarak haber yapan ve düşünce üreten gazeteci sayısı parmakla sayılacak kadar az. Gurur duyulan kulis organizatörlüğü ise aşikâr…

Günümüz batı basınında birçok köşe yazarı ve analist, kariyerlerini bu riskli dünyanın koridorlarından ve karanlık labirentlerinden geçerek adeta dişi ve tırnağı ile inşa etmişlerdir. Bu uğurda, dünyanın her yerinde ve ülkemizde de uzun bir süre hapis yatanlar, sakat kalanlar ve yaşamını yitirenler de olmuştur. Bugünün anısı ve anlamı için bir gazeteciden bahsetmek istiyorum 22 Şubat 2012’de Humus, Suriye’de yaşamını yitiren “The Sunday Times” muhabiri Marie Colvin.

Marie Colvin'in, onu ölüme götürecek kadar sahici olan gerçekliği arama tutkusu ve kararlılığı, kişilik yapısından kaynaklı proaktif haberciliği dillere destan olmuştur.

Colvin, İran-Irak savaşında, Irak, Tunus, Mısır, Libya, Lübnan, Çeçenistan, Balkanlar, Afganistan, Sri Lanka, Sierra Leone ve birçok çatışma bölgesinde muhabirlik yapmıştır. Bu çatışma bölgelerinden biri de Sri Lanka devletinin Tamil Kaplanları ile olan çatışma süreci idi. Colvin, bu bölge de çatışma gazeteciliğinin bir bedeli olarak 2001 yılında bir çatışma ortasında kalarak bir gözünü de yitirmişti.

Onun teşrih masasına yatırdığı gerçeklikler batı dünyasında birçok basın kuruluşu için temel referans olmuştur, “savaşın sisi”nin dağılmayan, müdahalelere açık doğası ve belirsizliği bu sis içinde bu gazetecinin yol almasını engellememiştir.

Colvin’in dönemin Libya lideri Kaddafi ve Filistin lideri Yaser Arafat ile röportajları, tarihi öneme sahiptir ve oldukça da önemlidir.

Söyleyeceğim şu: Günümüzde iktidarların teknesinde haber yapanlar ve muktedirlerin mürekkebi ile kalemini dolduranlar düşünüldüğünde, Marie Colvin’in savaşın mağduru, mağlubu ve madunlarına olan duyarlılığı unutulmaz gerçekliktir. 

En son Suriye’de, iç savaşa dönüşmekte olan çatışma sürecinde fiili olarak bulunarak, tarafları anlamaya çalışarak haber yapan Colvin, Humus’ta hükümet ve isyancılar arasında kalan çatışma bölgesinde hükümet güçlerinin gerçekleştirdiği iddia edilen saldırı sonucu yaşamını yitirdi.

Calvin’in bu çatışma sonucunda yaşamını yitirmesi birçok tartışmaya konu olmuştur. Hükümet güçleri ya da isyancılar olsun açık bir gerçeklik var ki o da gazetecilerin ve sivillerin bu çatışmaların açık mağdurları oldukları gerçeğinin değişmezliğidir. Marie Colvin bugün “çatışma gazeteciliği”nin “saha/savaş muhabirliği”nin sembol bir ismine dönüşmüştür.

Bugün İsrail- Hamas çatışmasında son bilgilere göre 60’dan fazla gazeteci ve medya çalışanı yaşamını yitirmiştir. Öyle görünüyor ki çatışmaları yürüten, savaş hukukunu tanımayan lordlar, bu çatışmada çatışan güçler dışında herkesi hedef duruma getirmeleriyle bu kayıpların sayısı ne yazık ki daha da arttıracaktır.

Bu uğurda yaşamını yitiren gazeteci ve medya çalışanlarının ruhları şad olsun...