Şarap tanrısının memleketinde alkolü yasaklamak!

SİYASİ İKLİM VE YAŞAM TARZI

Siyasi iklim yaşam tarzını da belirliyor. Kentlerin dokusunu belirliyor. Dini referanslardan etkilenmeyen siyasi iklimlerin etkisindeki kentler daha dinamik, canlı ve yaratıcı oluyor, müthiş bir kültürel hare oluşuyor, siyasi iklimi dini referanslardan etkilenen kentler ise durgun ve donuk oluyor, kültür gelişmiyor… Çünkü siyasi iklim kendine göre kültürel dokular oluşturuyor. Çünkü kültür aykırılıklar içinde büyür, özgürlüğü sever. Tekçi anlayışlar, tek düze yaşamlar, biat üzerine kurgulanmış yaklaşımlar yaratıcılığı öldürür… Örneğin Türkiye’nin kıyı kentleri 'dini referanslardan' ve onun ortaya çıkardığı yasaklardan etkilenmediği ve siyasi iklim baskısını reddettiği için hep daha fazla çekim merkezi olmuşlar, müzik, eğlence, sanat ve alkol günlük yaşamın olağan bir parçası olmuştur. Bu kentlerde ciddi bir kültürel ağırlığın oluşması, kültürel yaratıcılığın tek düzeliği değil özgürlüğü sevmesi ile doğrudan ilgilidir… Avrupa’nın ayrımsız bütün kentlerinde var olan dinamizmin ve yaratıcılığın arka planında da bazı kentlerin kültür merkezi olarak kabul görmesinde de siyasal iklim ve onun ortaya çıkardığı hayat tarzı hep belirleyici olmuştur… Nitekim, bir dönemler İpek Yolu üzerinde, o dönemki Londra’dan daha gelişkin ve kozmopolit olduğu söylenen o dönemki Isfahan’ın bugün ki Londra’dan geri kalmasının arka planında da siyasal iklimin değiştirdiği hayat tarzı var! Onca deneye rağmen, dünyayı hala dini referanslar üzerinden anlatmaya çalışmanın, hayat tarzına müdahale etme çabasının, dikte ettirilen yaşamların getirisi değil götürüsü oluyor! Türkiye ilerlemiyor, geriliyor! 19 yıllık iktidarın getirdiği alışkanlıkla "Biz istediğimizi söyler, istediğimizi yaparız" havası bu ülkeye ciddi zarar veriyor. Bu yüzden kendileri ağızlarına geleni söylüyor, akıllarına eseni yapıyorlar ama 'karşı taraftan' farklı bir cümle duymaya, itiraza tahammül bile edemiyorlar. Çünkü kendileri de yaratıcı olmadıklarını çok iyi biliyorlar. Erdoğan bunu bildiği için "Eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadık" demek durumunda kalıyor! Gerçek böyle olunca işte o zaman devreye Ömer Hayyam giriyor ve noktayı koyuyor: "Kendi içmez, içeni kınamaya bayılır. Yüzünden aldatmaca, sahtekârlık yayılır. Şarap içmiyor diye kasılıp gezer ama Yedikleri yanında şarap meze sayılır."