Kaza, sahtekâr yazar ve Süleymancılar… Anlatacağım, hepsini anlatacağım.
Günlerdir malum kazayı konuşuyoruz. 17 yaşındaki T.C., ailesine ait lüks spor otomobille (iddiaya göre alkollü ve hatta başka maddelerin etkisinde) 29 yaşındaki Oğuz Murat Acı’nın ölümüne neden oldu.
Her geçen gün daha da korkunç bir detay ortaya çıkıyor. Yazar olarak anılan anne Eylem Tok, kazazedelere yardım etmek yerine oğlunu olay yerinden uzaklaştırıyor.
Bir insan olarak kabullenmekte zorluk çekiyorum. Her ne olmuşsa olmuş ve bir kaza yaşanmış. Bu kazadan ağır yara almış insanlar var. Onları orada bırakıp, üstelik kazazedelerin cep telefonlarını toplayıp kaçıyorsun. Eve gidiyorsun, bavul hazırlıyorsun. Sonra 17 yaşındaki oğlunla güle oynaya havalimanına gidiyorsun. İlk uçakla Mısır’a kaçıyorsun. Merak ediyorum cilt bakım kremlerinizi ve güneş koruyucunuzu da koydunuz mu bavulunuza?
Ortaya çıkıyor ki kaçıştan haberi olmadığı söylenen, yaptığı popo büyütme ameliyatlarıyla meşhur babanın çalışanları Tok ve oğlunu havalimanına bırakmış.
Ortaya çıkıyor ki Tok, havalimanına giderken üç köpeğini aç-susuz evde yalnız bırakmış.
Ortaya çıkıyor ki maaşına zam isteyen kaçak çalışan Türkmenistanlı yardımcılarını, çalışma izinleri olmadığı için şikâyet etmiş.
Ortaya çıkıyor ki Mısır’dan oğlanın vatandaşı olduğu ABD’ye tüymüşler.
“Ama ben bir anneyim. Beni de anlayın” diye açıklama yapan Tok, utanmadan katıldığı bir TV yayınında ise “Sıcak bir konu var” diyebiliyor.
Sıcak konu dediği, bir yığın şımarıklık ve sorumsuzluk sonucu ailece bir insanın ölümüne neden olmaları.
Sıcak konu dediği yaralı insanlara yardım etmeyip ölüme terk etmiş olmaları.
Sıcak konu dediği kazazedelerin telefonlarının toplanması.
Sıcak konu dediği delil karartmaya kalkışmaları.
Sıcak konu dediği güle oynaya yurtdışına kaçmaları.
Sıcak konu dediği kutsal annelik kartını çekerek manipülasyon yapmaları.
Sıcak konu dediği TV’lerde utanmadan devlet güvencesi isterken ABD’ye kaçmaları.
Neden suçluya empati yapacakmışız? Neden önce suçlu?
Neden bin bir sahtekârlık yapan bir kadına sırf anne diye anlayış gösterecekmişiz?
Empati yapacaksak, anlamaya çalışacaksak 29 yaşında yaşamı çalınan Oğuz Murat Acı’nın uğradığı haksızlığı ve zulmü anlamaya çalışacağız.
Dul kalan eşini, yetim kalan 1.5 yaşındaki oğlunu, evlat acısı yaşayan anasını-babasını anlamaya çalışacağız.
Güçlünün ve zenginin adaletten kaçmasının, buna imkânı olmasının nesini anlamaya çalışacağız? Delirdiniz mi siz? Hadi kalbiniz yok da aklınızı da mı yitirdiniz?
Eylem Tok anne de Oğuz Murat Acı’nın annesi ‘anne’ değil mi? Oğuz Murat Acı’nın eşi anne değil mi?
Bir siz mi varsınız dünyada Eylem Hanım? Bir siz, oğlunuz ve eski zengin kocanız?
Böyle bir düzen olur mu?
Lanet olsun böyle düzene!
***
Bu olayın ortaya çıktığı günlerde Süleymancıların bir yurdunda erkek çocukların uğradığı şiddetin videosunu gördük ve cinsel istismara uğradıkları iddialarını duyduk. Hatta oradan bir yetkilinin ailelerle pazarlık yaparken ettiği “Bazen ortaokul çocuğu, kadından daha cazip gelir insana” sözünü, alenen pedofili itirafını işittik. Peki Süleymancılar ile Eylem Tok’un ne alakası var? Gelin anlatayım.
Eylem Tok’un Instagram profilinde “Çok satan Mihr’in yazarı” yazıyor. Mihr’i, Hayy Kitap basmıştı. Yayınevi’nin ortaklarından Rauf Baysal, Tok’un sevgilisiydi. Baysal, Mihr romanının dağıtımını gerçekleştirdikten sonra bir hafta içerisinde Türkiye çapında bütün kitapları satın alıp romanı çok satanlar listesine sokmuştu. Bunu nereden mi biliyoruz? Ne kadar tutkulu bir âşık olduğunu ve aşkı için yaptığı fedakârlıkları anlattığı dostundan. Yine iddiaya göre romanı da bizzat Baysal yazmıştı. Audi marka bir araçla birlikte hediye etmişti. Lüks bir huy sanki!
Siz kaza yerinden toplanan telefonları ve yurtdışına kaçışı duyduğunuzda şaşırdınız ya… Ben şaşırmadım. Bir kez sahtekâr, hep sahtekâr!
Peki kim bu Baysal? Aşı karşıtı kitaplar basan yayınevinin sahibi bu eski sevgili, Süleymancılar tarikatındandı. Covid_19 nedeniyle öldüğünde geride birkaç aylık bir bebek bırakmıştı. Kayınpederi Süleymancıların önde gelen liderlerinden Mehmet Arıkan ve aileden pek çok kişi de aynı günlerde yine Covid_19’dan ölmüştü.
Süleymancılarla, ‘sosyetik yazar’ olarak anılan Eylem Tok’u yan yana getirmekte zorlandınız öyle değil mi?
Zorlanmayın.
Ne olmuş da o tutkulu aşk bitmiş derseniz… İki sevgili gittikleri bir Sırbistan seyahatinde kavga etmişler. Hatta sözde yazarımız, polise şikâyet edip sevgilisini nezarete attırıp Belgrad’dan İstanbul’a kaçmış. Baysal’ı, yakın bir arkadaşı gidip kurtarmış.
Bunlar özel hayattır, detaydır; doğrudur ama kardeşim, karakter diye de bir mefhum var.
Sağda solda kadın hakları, kız kardeşlik, hayvan sevgisi, ahlak, etik, değer meğer satıp her türlü yolsuzluğa, usulsüzlüğe, bencilliğe, güç ve parayla tüm sorunları çözmeye meyledenlerin maskeleri düşsün. Düşsün ki herkes birbirini tanısın.
**
"Aptallara göre insanlar ırk, cinsiyet, milliyet, yaş, statü, renk, din ve dil başta olmak üzere sekizden fazla kategoriye ayrılırlar. Halbuki olay bu kadar komplike değildir. İnsanlar sadece ikiye ayrılırlar: İyi insanlar ve kötü insanlar" demiş Albert Einstein.
Ülkede hukukun geldiği nokta ortada… Anayasa Mahkemesi kararları tanınmazken, Çiğdem Mater çekmediği bir belgeselden tutuklu bulunurken, Somali Cumhurbaşkanının oğlu trafik kazasında bir kişiyi öldürüp ülkeden kaçarken, Rüzgar Çetin bir polisin ölümüne diğerinin yaralanmasına neden olduğu trafik kazasında alkol kontrolünü reddederken, yere göğe sığdırılamayan Reza Zarrap’lar ABD’de Türkiye’ye karşı itirafçı olurken, Münevver Karabulut’un kanının sıçradığı kanepede Garipoğlu ailesi poz verirken, Cem Garipoğlu hunharca işlenmiş cinayetin ardından itinayla kaçırılırken ‘üstünlerin hukuku’ işlemiyorsa, bu neyin hukuku? Guguku?!!!
ATV’ye binmiş üç-beş sefil lüks otomobille ezilip yol kenarında ölüme terk edilmişse üstünler hukukunda bunun ne önemi olabilir ki?
Yalnız bu kötüler var ya bu kötüler…. Bu kötüler derslerini çok iyi çalışmış kötüler!